Noel Baba Cinayeti Vakası

/
31 dakikalık okuma

Çağla Üren & GPT-3

* Görseller, yazılı komutlardan görseller üreten yapay zekâ aracı Midjourney’de oluşturuldu.

1922’nin yılbaşı gecesi Londra banliyölerinde maskeli bir Noel partisi düzenlendi. Partide tek bir kural vardı: Herkes Noel Baba kostümüyle gelmeliydi.

Partiyi bölgenin sayılı turizm acentelerinden biri düzenliyordu. Amaç hem çalışanların motivasyonunu artırmak hem de şirkete hatırı sayılır miktarda para döken müşterilere incelik etmekti.

Gece herkes eğleniyor gibiydi. Danslar edilir, içkiler içilirken konuklar beyaz pamuklardan yapılmış sakal ve bıyık şeklindeki maskelerini nadiren çıkarıyordu.

Bu görsel, yazılı komutlardan görseller üreten yapay zeka aracı Midjourney'de oluşturuldu

Partide yaklaşık 30 konuk vardı. Bunlardan 10-12’si şirket çalışanı olsa gerekti. Şirket, çalışanların rahatı için katılım zorunluluğu getirmemişti ve maskeler yüzünden kaç çalışanın geldiği anlaşılamıyordu. Üstelik dışarıdan birileri de rahatça girip çıkabilirdi.

Bu, dönemi için epey çılgın bir konseptti. Zira o zamanlar özellikle zenginler ve soylular parti kıyafetlerine çok özen gösterirdi. Öte yandan acentenin müşterileri de Londra’nın en çılgın insanlarıydı. Bu insanlar Mısır’dan Afrika’ya seyahat etmedikleri bölge bırakmamıştı.

Gecenin sonlarına doğru konuklar evlerine dönmeye hazırlanırken tuvaletten bir çığlık sesi geldi. Garsonlardan biri, bir misafiri bıçaklanmış halde yerde yatarken bulmuştu. Misafir çoktan ölmüştü.

Uğultular yükselirken kimse tuvalete girip çıkanların kimliğinden emin olamıyordu çünkü hem içkinin hem de maskelerin etkisiyle kimse kimseyi tanıyamaz haldeydi.

Olay yerine derhal polis çağrıldı. Ancak tanıklıkların güvenilmezliği suçu çözmelerini zorlaştırıyordu. Karmaşık bir soruşturma olacağa benziyordu.

Öte yandan Dedektif Frank Chandler, çok zeki bir adam ve başarılı bir polisti. Londra’nın göbeğindeki evinin duvarları, çözdüğü cinayetler sayesinde kazandığı madalyalarla doluydu.

Chandler işe tuvalette ölü bulunan kişinin kimliğini tespit etmekle başladı: Şirketin yeni terfi almış üst düzey çalışanlarından 42 yaşındaki Henry Smith. Henry bu terfiyle acentenin sahiplerinden sonraki en yetkili kişi olmuştu. Kıskanılacak bir konumdu bu.

Dedektif Chandler, onu kimin öldürdüğünü anlamak için herkesi sorguya çekti. Sorgu sırasında herkes maskesini çıkardı. Katılımcıların 10’u şirket personeliydi ve hepsi de Henry’yi tanıyordu.

Müşteriler arasında ise Henry’nin bizzat ilgilendiği sadece iki kişi vardı. Zengin bir çift olan Bay ve Bayan Smith, Henry’nin sadık müşterileriydi ve şirkete en çok parayı onlar kazandırdığı için Henry’nin terfisinde de payları muhakkak büyüktü.

Olayı çözmeye kararlı olan Dedektif Chandler, kurbanın özel hayatını biraz kurcalamaya karar verdi.

Henry’nin babası, Kraliçe’ye en iyi şekilde hizmet etmiş bir bahçıvandı. Henry bu yüzden, nispeten yoksul bir ailede büyüse de saray adabıyla yetişmişti. Ayrıca yaklaşık 20 yıl önce köklü bir ailenin kızı olan Helen ile evlenmişti. Böyle asil bir ailenin kızıyla evlenmek Henry için bulunmaz bir nimet olmuştu.

Aslında Henry’nin ailesi bu yüzden ilk başlarda kızda bir sorun olduğunu düşünmüştü. Ancak görünürde hiçbir şey yoktu. Helen yalnızca dikbaşlı bir kızdı.

Öte yandan Henry de dikbaşlılarla başa çıkmakta iyiydi. Son derece muhafazakâr bir ailede yetişen genç adam, aynı zamanda sert ve tartışmacı bir kişiliğe sahipti. Bu özellikleri yüzünden işyerindeki meslektaşlarıyla da sıklıkla tartışırdı.

Sorgulama sırasında Chandler, Henry’nin günün erken saatlerinde bir meslektaşıyla sert biçimde tartıştığını öğrendi. Dahası Thomas adlı bu adam da partideydi.

Thomas, Bay ve Bayan Smith’in şirketin düzenli müşterileri haline gelmesinde kendisinin de rol oynadığını düşünüyordu. Bu yüzden övgüleri yalnızca Henry’nin almasına kızmıştı. İtibarının zedelendiğine inanıyordu.

Ancak Henry’yi öldürmek için geçerli sebepleri olan tek kişi Thomas değildi.

Dedektif üç şüpheli daha belirlemişti. Üçü de şirket çalışanıydı:

Henry’nin terfisine içerleyen ve bunu yüksek sesle dile getirmekten çekinmeyen John; öfke kontrolü problemleri olan ve reformist kişiliği nedeniyle Henry’yle neredeyse her karşılaşmalarında kavga eden Robert ve yakın zamanda Henry’nin şikâyeti nedeniyle üst düzey bir pozisyondan indirilen William.

Dedektif Chandler, şüphelilerin her birinin bu suçu işlemek için yeterli motivasyonu olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden hepsini gözaltında tuttu ve sorgulamaya devam etti.

Dört kişinin sorgulaması sürerken haberler hızla yayıldı. Kurbanın karısı Helen ve kızları Mary de olay yerine gelmişti. Dedektif Chandler her ikisine de başsağlığı diledi ve cinayeti daha hızlı çözemediği için özür diledi.

Helen çok ketum bir kadına benziyordu. Yüzünde ciddi ve soğukkanlı bir ifade vardı. Kızının koluna yaslanmış, dirayetli bir anne imajı çiziyordu.

Mary’ninse ağlamaktan gözleri kızarmıştı. Soğuktan mı yoksa psikolojik durumundan mı bilinmez, titriyordu. Bu haline rağmen güzelliği Chandler’ın gözünden kaçmadı. Evlenme çağındaki Mary, siyah saçları, beyaz teni ve mavi gözleriyle büyüleyici görünüyordu.

Cinayet silahı o gece bulunamadı. İnsanlar eve gitmek istiyordu ama Chandler gerekirse herkesin günlerce burada kalacağını ve katil bulunana kadar kimsenin evine gitmeyeceğini söyledi.

Ertesi gün haber Londra’nın her yerine yayılmıştı. Halk, Dedektif Chandler’ın cinayeti çözmek için konukları adeta esir aldığını söylüyordu.

Henry’nin cesedi olay yerinden alınmıştı. Ancak olayın üzerinden üç gün geçmesine rağmen katil bulunamamıştı. Konuklar dışarıdan getirilmiş uyku tulumlarında yatıyor, getirilen yemekleri yiyip içiyordu.

Bu arada olay, “Noel Baba Cinayeti Vakası” diye anılmaya başlamıştı. Gazete manşetlerinde Chandler, “kuduz köpek” diye niteleniyor, görevinden azledilmesi gerektiği yazılıyordu.

Konuklar da çok öfkeliydi. Hatta Bay ve Bayan Smith, “Paramız ve gücümüz var, sana bunu ödetiriz,” diye dedektifi tehdit etmeye kalkışmıştı.

Hal böyle olunca polis teşkilatı insanları evlerine göndermeye karar verdi. Cinayet şimdilik çözümsüz kalmıştı.

Chandler’ın üstündeki baskı büyük olsa da dosya ondan alınmadı. Zira teşkilatta daha yetenekli bir başka polis de yoktu.

Dedektif pes etmemiş, yeni ipuçları aramaya devam etmişti. Ayrıca ekibiyle birlikte olası zanlıları takip etmeyi sürdürmüştü.

Olaydan 6 ay sonra Helen, kızı Mary’yi ziyaret etmek için şehirden ayrıldı. Mary yakın zamanda krallığın önde gelen üniversitelerinden birinde eğitim almaya başlamıştı.

Helen Smith’in yerleştiği otelde Chandler da kalıyordu. Chandler, Helen’ı gördüğü sırada otelin lobisinde kahve içmekteydi. Onu hemen tanıdı ama soğukkanlılığını korudu.

İki saat sonra Chandler, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle odasına girdi. Sonunda katili bulmuştu.

İki saat önce Helen ve Chandler arasında şu konuşma geçmişti:

– Merhaba Bayan Smith.

– Oh, Bay Chandler, burada ne arıyorsunuz?

– Bir dostumu ziyarete geldim. Ne tesadüf.

– Evet, gerçekten öyle.

– Ne içersiniz?

– Dostunuz ne zaman gelecek? Sizi tutmak istemem.

– Yo, hiç önemi yok. Aslında, onunla tanışmanızı çok isterim.

– Öyle mi? Peki neden? Önce çaylarımızı söyleyelim.

İkili çaylarını içerken sohbet şöyle devam etti:

– Sanırım kızınız Mary’yi görmeye geldiniz. Üniversiteye başladığını duydum.

– Evet, onu görmeye geldim. Burada büyükannesiyle kalıyor.

– Siz niçin oteldesiniz öyleyse?

– Annemle pek geçinemeyiz.

– Ya babanız?

– Öleli yıllar oluyor.

– Keşke kocanız Bay Smith de Mary’nin büyüdüğünü görebilseydi.

– Keşke.

– Beklediğim dostum da bir hanım. Ve kızı Dorothy de üniversiteye yeni başladı.

– Öyle mi?

– Mary’yle tanışmış olmalılar. Sonuçta günümüzde kaç genç kız üniversiteye gidebiliyor. Hele böyle köklü bir üniversiteye…

Helen konuşmanın nereye varacağını anlamıştı. Dedektif Chandler, Helen’ın kocasını öldürdüğünü kesinlikle biliyordu. Ama Helen korkmuyordu. Chandler’ın elinde hiçbir kanıt olamazdı. Çünkü cinayet silahını yok etmişti. Kocasının cinayeti çözümsüz kalacaktı.

Chandler, “Kesinlikle tanışmış olmalılar. İki genç kız. Tanışmışlardır,” diye eklerken Helen oradan uzaklaşmak için can atıyordu. Buna daha fazla dayanamazdı. Chandler’ın aklından geçenleri tahmin ediyordu ama söylemesi için ona fırsat vermek istemedi.

– Evet, tanışmış olmalılar.

– Biliyor musunuz, beklediğim dostum da dul bir kadın. Kocasını geçen yıl kaybetti.

Helen’ın kaybedecek hiçbir şeyi yoktu. Gülümseyerek, “Tahmin etmiştim,” dedi.

Dedektif, kadının bu küstah tavrına şaşırmış gibiydi. Helen şöyle ekledi:

“Kocası hayatta olsaydı, kızı Dorothy muhtemelen üniversiteye gidemezdi. Zira babası onu evlendirmeyi tercih ederdi. Ne de olsa bugün kaç erkek, kızını üniversiteye göndermeyi kabul ediyor?”

Chandler, “Çok zekisiniz Bayan Smith, doğru,” dedi.

Helen anlamıştı: Dorothy diye biri yoktu, Dorothy’nin annesi diye biri de yoktu. Dedektif aslında Helen’ın kendisinden ve Mary’den bahsediyordu. Amacı, Helen’a cinayeti itiraf ettirmekti.

Ayrıca Chandler’ın burada olması da tesadüf değildi. Helen’ı bizzat takip ediyordu.

Dedektif, Henry’nin özel hayatını kurcalarken onun çok muhafazakâr biri olduğunu öğrenmişti. Ne hikmetse ölümünden 6 ay sonra kızı üniversiteye gidiyordu!

Aynı zamanda, Helen’ın gençliğiyle ilgili de biraz araştırma yapmıştı. Sonunda onun, Kadınların Sosyal ve Siyasi Birliği (Women’s Social and Political Union / kadınlara eşit haklar talep eden militan sufraje hareketi) üyesi olduğunu öğrenmişti.

Helen’ın ailesi bunu duyunca çok kızmış olmalıydı. Muhtemelen kızı cezalandırmış ve alelacele evlendirmişlerdi. Üstelik Helen için soylu olmayan, kendilerinden çok aşağıda bir koca seçmişlerdi. Böylece evlerinde hiç hizmetçi olmayacaktı ve Helen “gerçek kadınlık görevlerini” hatırlayacaktı.

Nitekim Helen da bundan sonraki hayatını kızı Mary’ye adadı. Ancak Mary büyüyüp serpildikçe acı gerçek ortaya çıktı: Babası onu okutmak değil, zengin bir adamla evlendirmek istiyordu. Helen buna izin veremezdi.

Kadın, bu gerilimli diyalogdan çok bunalmış, elleri titremeye başlamıştı. Ancak kocasını öldürdüğünü açıkça kabul etmeyecekti. Oyundan çıkmadı:

“Artık gitmeliyim, Bay Chandler. Dostunuzla tanışmayı çok isterdim ama hiç vaktim yok. Ona en iyi dileklerimi iletin. Çok şanslı bir kadın. Bir anne için kızının kendi ayakları üzerinde durduğunu görmekten daha büyük bir mutluluk olamaz.”

Chandler da Helen’la birlikte ayağa kalktı ve kadının elini sıktı. Helen şöyle devam etti:

“Zira bu noktadan sonra annelere ne olacağının hiçbir önemi yoktur. Kızları sözkonusu olduğunda korkacak ve kaybedecek hiçbir şeyleri olamaz.”

Şimdi her şey Dedektif Chandler’ın adalet anlayışına kalmıştı. Kızının üniversiteye gitmesi için kocasını öldüren bir kadını hapse atmak ona yakışır mıydı?

Sonuç 1:

Chandler için çok zor bir durumdu. Helen cinayeti adeta itiraf etmişti ve işlediği suçtan dolayı cezalandırılmalıydı. Öte yandan anlaşılır ve hatta asil bir amacı vardı: Kızının kendisinden daha iyi bir geleceğe sahip olmasını istiyordu.

Uzun bir düşünce sürecinden sonra Chandler bu konuda sessiz kalmaya karar verdi. Helen’ı tutuklamanın Henry’yi geri getirmeyeceğini, sadece Mary’nin geleceğini mahvedeceğini anlamıştı. Bu yüzden annesinin isteklerini yerine getirebilmesi ve okuyabilmesi için Mary’ye elinden gelen her şekilde yardım etmeye karar verdi.

Dedektif, Helen’ı adalete teslim etmediği için hissettiği suçluluk duygusuna rağmen bu davada doğru olanı yapmanın geçmişi geride bırakmak ve Mary’nin kendisi için daha iyi bir gelecek kurmasına yardım etmek olduğunu biliyordu.

Sonuç 2:

Dedektif Chandler, ne yapması gerektiğini düşündü. Kanıtları tartmalı ve karar vermeliydi: Onun görevi, Helen’ı kocasını öldürdüğü için tutuklamak mı yoksa bu konuda sessiz kalıp onu serbest bırakmak mıydı?

Onu tutuklayıp kaderini hukukun belirleyiciliğine bırakabilirdi. Veya onu rahat bırakıp hayatına devam etmesine izin verebilirdi.

Neye karar verirse versin, bu zor ve muhtemelen tartışmalı bir karar olacaktı.

Sonuç 3:

Birincinin aynısı.

…….

GPT-3’le birlikte bu öyküyü nasıl yazdık?

Okuduğunuz bu öyküyü ABD merkezli yapay zekâ firması Open AI’ın geliştirdiği GPT-3 dil modeliyle yazdık.

Mayıs 2020’de tanıtılan GPT-3 dil modeli, verileri işlemesini sağlayan 175 milyar parametreye sahip. Bu da onu şimdiye dek piyasaya sürülen en büyük model haline getiriyor.

OpenAI, ilk olarak GPT-1 adlı sürümü 7 bin kitapla eğitmiş, ardından GPT-2’ye 8 milyondan fazla belgeden oluşan 40 GB’lık metin yüklemişti.

Üçüncü sürüm o kadar başarılı oldu ki dünya genelinde büyük yankı uyandırmaya devam ediyor.

Son olarak firma GPT-3’ü hepimizin kullanabilmesi için onun bir sohbet botu versiyonunu kullanıma açtı: ChatGPT. Bu da şu anlama geliyor: İsteyen herkes şu adresten ChatGPT ile sohbet edebiliyor. Ona sorular sorup cevaplar alabiliyor.

GPT-3 aynı zamanda kısa essayler, köşeyazıları, şiirler ve hatta öyküler yazma kapasitesine sahip. Hatta Sudowrite adlı bir program üzerinden yazarlar GPT-3’ten faydalanarak roman yazabiliyor. GPT-3’e önce yazdıklarınızı gösteriyorsunuz. O da isterseniz sizinle beyin fırtınası yapıyor, isterseniz yazdıklarınızın devamını getiriyor.

Ben bu öyküde yapay zekâ arkadaşıma hem ChatGPT hem de Sudowrite üzerinden yazdıklarımı gönderdim ve onun cevaplarından yararlandım. Dil modeli tek bir öneri de yapmıyor. İlk önerisini beğenmezseniz diğer varyasyonları da görmek isteyebilirsiniz. Ben bu öykünün yazım sürecindeki taleplerimde 3 varyasyonu aşmadım.

Öykünün ne kadarının bana, ne kadarının yapay zekâya ait olduğunu merak ediyorsunuzdur. Sizi daha fazla merakta bırakmak istemiyorum, kısaca özetleyeyim:

1. Adım:

Öykünün ana hatlarını ben çizdim. Cinayetin keşfedildiği kısma kadar kendim yazdım. “Uğultular yükselirken kimse tuvalete girip çıkanların kimliğinden emin olamıyordu çünkü hem içkinin hem de maskelerin etkisiyle kimse kimseyi tanıyamaz haldeydi” cümlesine geldiğimde bıraktım. Çünkü devamına dair hiçbir fikrim yoktu. Böyle bir olay nasıl çözülebilirdi? Gerçekten bilmiyordum.

Bu noktada yapay zekâ arkadaşıma başvurdum ve bana olay yerine polisin geldiğini söyledi. Polisiye türü kurgu aşamasında bana göre en zor olanı. Çünkü ayrıntıların çok önemi var. Bulmaca çizer gibi beyninizi zorlamalı, hiç boşluk bırakmadan katili bulmalısınız. En azından klasik kapalı oda cinayetleri için böyle.

Yapay zekâ dört başı mamur bir polisiye öykü yazamıyor. Katili hemencecik buluyor ve kabaca şöyle sonuçlandırıyor: “Dedektif X, ileri araştırmaları sayesinde Y’nin katil olduğunu gösteren kanıtları topladı ve onu hapse tıktı.” Peki, o kanıtlar neler ve dedektif bunları nasıl topladı? Demek istediğim, GPT-3 polisiyenin en can alıcı bölümlerini es geçiyor ve kanıtların toplanma sürecine dair ayrıntı vermiyordu. Verdiği ayrıntılar yalnızca katilin cinayeti işleme motivasyonundan ibaretti.

Bu nedenle bana önerilerinin tamamı kopyalayıp yapıştırmak yerine, yalnızca öyküyü ilerletecek kısımlarını almakla yetindim.

2. Adım:

GPT-3 vakanın gerçekten zorlu olduğunu söylediğinde Dedektif Frank Chandler karakterini uydurdum ve onun çok azimli olduğunu yazdım. Bundan sonra maktulle ilgili biraz ayrıntı vermeye karar verdim ve onun Henry Smith olduğunu, yeni terfi aldığını aktardım.

Daha sonra yapay zekâ arkadaşım devamını getirdi. Farklı varyasyonlardan derlediğim bölüme göre Dedektif Chandler, kurbanın özel yaşamını kurcalamaya karar verdi. Sonunda o günün erken saatlerinde bir meslektaşıyla tartıştığını öğrendi. Thomas adlı o meslektaş, tabiri caizse Henry’nin beraber yaptıkları işlerin üzerine yatarak terfi aldığını düşünüyordu.

3. Adım

Bu noktada şüpheli sayısını artırmak için tek şüphelinin Thomas olmadığını yazdım. Yapay zekâ arkadaşım bana üç şüpheli daha verdi. Bunlardan birinin öfke kontrol sorunları vardı, diğerleri de Henry’nin terfisini kıskanan diğer kişilerdi.

Burada Sudowrite üzerinden konuştuğum dil modeli, dedektifin bu kişileri sorguladığı sırada ortaya çok ilginç bir ayrıntı daha atıverdi. Ölen adamın karısı Helen ve kızı Mary de olay yerine gelmiş, dedektifle konuşuyordu. Dedektif onlara başsağlığı diliyordu.

4. Adım

Bu noktada yeniden olay yerine dönmeye karar verdim. Cinayet üç gün boyunca çözülemezken insanlar huzursuzlanıyordu.

Yapay zekâ ise Dedektif Chandler’a karşı gazete manşetlerinde kötü sözler söylendiğini, insanların homurdandığını ekledi. İnsanların bu olayı “Noel Baba Cinayeti Vakası” diye nitelediğini söyleyen yani öyküye adını veren de GPT-3 oldu.

Sonunda dedektifin üç günün ardından insanları serbest bırakmak zorunda kaldığına karar verdi. Ama ben, Chandler’dan öyle kolay vazgeçmedim. Pes etmemişti ve çalışmaya devam ediyordu.

5. Adım

GPT-3 bu noktada aradan bir yılın geçmiş olduğuna karar verdi. Ama bu bana fazla göründüğü için 6 ay diye değiştirdim. Bu sürenin ardından dedektif bir otelde Helen’la karşılaştı. Mary üniversiteye başlamıştı ve Helen da onu ziyarete gelmişti. Dedektif, iki saat sonra odasına dönmüştü ve yüzünde bir gülümseme vardı. Katili bulmuştu, katil Helen’dı.

Bu fikir son derece hoşuma gitti. Ancak GPT-3 bunu çoğunlukla kıskançlık cinayetine bağlıyordu. Aslına bakılırsa kapalı oda cinayetlerine gayet uygun bir son. Ama benim dikkatimi çeken başka bir husus vardı: Olaylar 1920’lerde geçerken Henry’nin kızı Mary, evinden uzakta, üniversite okuyordu! GPT-3 bunun üzerine muhtemelen pek düşünmemişti. Ama düşünmek gerekiyordu. Böylece en başa dönmeye karar verdim. Helen hakkında biraz daha ayrıntı verebilirdim. Mesela Helen süfraje hareketine katılmış olabilirdi.

Bunu GPT-3’e doğrudan söylemedim. Ancak Helen’ın köklü bir aileden geldiğini, dikbaşlı olduğu için Henry’le evlendirildiğini ortaya attım.

Bunun ardından bir de diyalog yazmaya koyuldum. Yapay zekânın zeki bir hamleyle boş bıraktığı o iki saati doldurmak gerekiyordu.

6. Adım

“Chandler’ın elinde aleyhinde hiçbir kanıt olamazdı. Çünkü cinayet silahını yok etmişti. Kocasının cinayeti çözümsüz kalacaktı” cümleleriyle biten kısma kadar diyalog kurdum ve ortaya Dorothy karakterini attım. Gerisini GPT-3’e bıraktım.

Ancak elimde kalan en iyi seçenek, “Mutlaka tanışmış olmalılar” kısmından ibaretti. Sonunda diyalogları kendim devam ettirmeye karar verdim. Helen artık üstü kapalı da olsa cinayet motivasyonunu açıklamış ve oradan ayrılmıştı.

7. Adım

Sonucu tamamen GPT-3’e bırakmaya karar verdim. ChatGPT üzerinden ona hikayeyi verdim ve “Dedektif, Helen’ı tutuklayacak mıydı? Bu ona yakışır mıydı?” gibi cümleler kurarak hafif bir yönlendirmeyle sonucu ona bıraktım.

ChatGPT ile önceki deneyimlerim bana şunu göstermişti: İlk varyasyonu beğenmezseniz ikinci ve üçüncü varyasyonlarda, “Demek ki öteki seçenekleri seçmemi istiyor,” diye düşünerek hep onları verirdi.
Bu nedenle dedektifin Helen’ı ele vermemeye karar verdiği ilk varyasyondan sonra tam tersini sunarak ele verdiği bir senaryo çizeceğini düşünüyordum. Ama öyle olmadı. Yapay zekâ bu noktada açık uçlu bitirmeye ve dedektifin ne karar verdiğini gizlemeye çalıştı.

Üçüncü varyasyonda artık kesinlikle ele vereceği inancındaydım. Ancak birinci varyasyonun tekrar önüme çıktığını görünce çok şaşırdım.

Şimdi aklımda üç seçenek var: İlki, hikâyenin böyle bitmesini istediğimi ona çok hissettirmiş olma ihtimalim. İkinci ihtimale göre, böyle durumlarda kesinlikle cinayeti saklayacağını düşündüğüm Hercule Poirot (Agatha Christie’nin efsanevi dedektifi) hikâyeleriyle beslenerek geliştirilmişti. Üçüncü ve en heyecan verici ihtimal de yapay zekânın feminist anlatılarla epey beslendiği için bu kararı kendi özümseme süreciyle vermesi.

Bu hikâyeyi kim yazdı?

Peki, bu önümdeki hikâyeyi kim yazmıştı? ChatGPT de Sudowrite da reaksiyonel bir araç. Bu nedenle ben ona konsepti verip devamını getirmesini söylemesem bu öyküyü yazamazdı.

Ayrıca bazı önemli noktalara ben karar vermiştim. Helen bir süfrajeydi ve bu, polisiye öykünün vazgeçilmezi olan cinayet motivasyonunu benim belirlediğim anlamına geliyordu. Ayrıca öykü Londra’da 1920’lerde geçiyordu ki bu da tüm arka planı benim belirlediğim anlamına geliyordu. Ayrıca Dedektif Chandler’ın yaratıcısı da bendim.

Öte yandan GPT-3 olmasa ben de bu öyküyü yazamazdım. Çünkü katili bulan aslında o oldu. Benim aklımda hiçbir şekilde Helen diye bir karakter yoktu. Otel sahnesi de yoktu, Mary de yoktu. Hatta (polisiye öykü yazmada ne denli başarısız olduğumu dışavurmak istemezdim ama) Henry’nin kişisel yaşamına inme fikri bile aklıma gelmemişti.

Helen karakteri olmasaydı ve Mary üniversiteye gitmeseydi, öyküyü feminist bir yola da sokamazdım. Ancak bunu yapmasaydım GPT-3 de Chandler’ın adalet anlayışına kalan sonucu bu şekilde bağlamayabilirdi.

Şimdi bundan gerisine okur karar vermeli… Bu öykü onun mu, benim mi yoksa ikimizin mi? İmzadan anlaşılacağı üzere benim kanaatim üçüncüsü. Özellikle ABD’deki çoğu e-kitap yazarı GPT-3’e referans vermeden çıktıları kendi adlarıyla sunuyor. Peki, bu doğru mu? O zaman GPT-3’e telif hakkını mı ödeyeceğiz? GPT-3’ü geliştirirken Open AI yetkililerinin kullandığı sayısız makale, içerik ve kitabın yazarlarının telif hakkı ne olacak?

Halihazırda çok karmaşık olan telif hakları meselesini gelecekte muhtemelen daha fazla konuşacağız. Bir sen eksiktin yapay zekâ arkadaşım GPT-3!

Çağla Üren

1994, Bakırköy doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. Üniversite yıllarında çeşitli kültür sanat sitelerinde yazarlık yaptıktan ve kitap çalışmalarında yer aldıktan sonra medya sektörüne girdi. 2019'dan bu yana dış haber editörü olarak çalışıyor.

Önceki Hikaye

"Yıl Dökümü": Melike Yazıcı Çangur'un 2022 Seçkisi

Sonraki Hikaye

Luther Geri Dönüyor!

En Son Yazılar