Gerçek Suç, People Dergisi, Sevil Atasoy

14 dakikalık okuma

Bu yazıya, okurlarımıza uyarı yaparak başlamak istiyorum. Bahsedeceğim program bağımlılık yapabilir. Bir bölümünü açtıktan sonra durmaksızın diğer bölümlerini izlemek isteyebilirsiniz. İngilizcede “true-crime” olarak tanımlanan, bizim de bire bir çeviriyle “gerçek suç” dediğimiz polisiye program türü, özellikle belgesel formatında sunulmaya başladığından beri birçok kişi ekran başından ayrılmakta zorlanıyor. 

2000’lerin başından itibaren gelişen ve dünyada çok büyük bir pazar payına kavuşan dizi endüstrisi, dijital yayın imkânlarının da gelişmesiyle seyircinin zevklerini daha çok ölçebildi. Bu da seyircinin polisiye türlerine, özellikle gerçek suç programlarına ne kadar ilgi duyduğunu ortaya koydu. İnsanlık olarak birçok ortak noktamız olduğu doğru ama bu noktalardan birinin gerçek suç programları olması bana kalırsa epey ilginç.

Türkiye’ye baktığımızda “Müge Anlı’yla Tatlı Sert”in yıllardır reytinglerde üst sırada yer alması, başka birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de gerçek suç hikâyelerinin ne kadar ilgi çektiğini gösteriyor. Muadili birçok program, senelerdir ulusal TV kanallarındaki gündüz kuşağının vazgeçilmezi. Cinayet, dolandırıcılık, kayıp vakalarının konu edildiği bu “reality show”lar vakaların mağdurlarını ve muhtemel suçlularını canlı yayına konuk ederek seyircilerin olaya tanıklık etmesini sağlıyor, merak duygularını günbegün taze tutuyorlar. 

Gerçek suç hikâyelerini aktarmanın tek yolu elbette gündüz kuşağı programları değil. Yazıya başlarken dediğim gibi belgesel formatı da son dönemde, popüler yayın biçimleriyle kesişerek başka bir program sahası açtı: Belgesel dizi. Birçok konuda belgesel diziler yapıldığını, bu alanda şu sıralar büyük enflasyon yaşandığını hepimiz biliyoruz ama bana kalırsa dünyadaki en ilginç ve şaşkınlık verici gerçek suç hikâyeleriyle ilgili olanlar, bu yeni formatın incisi konumunda. 

TÜRKİYE’DE TLC DÖNEMİ

2000-2015 yılları arasında gündüzleri para piyasaları ve borsa yayınları yapan, akşamları ise yabancı diziler yayınlayarak Türkiye’de yabancı dizi kültürünün yayılmasına vesile olan Doğuş Grubu kanalı Cnbc-e kapandığında yerini TLC adlı kanal aldı. 

Bir neslin çocukluğundan beri belgesel kanalı olarak adını aklına kazıdığı Discovery Channel’ın bağlı bulunduğu medya şirketi, şimdilerde bünyesinde birçok tematik kanalı barındıran Discovery Communications’a dönüştü. TLC de bu firmaya bağlı tematik kanallardan biri. 2015 yılından beri ülkemizde yayın yapıyor. 

Yayın akışında epey farklı program var. Ulusal kanallarımızdan bambaşka bir yayın politikasına sahip. Her bölümünde pasta şeflerinin elinden çıkan enteresan ve bazen de devasa pastaların yapım hikâyesinden tutun da Manhattan’a rüya gibi bir gelinlik seçmeye gelen kadınların maceralarını anlatan reality showlar ekrana geliyor. 

TLC’nin buradaki seyirciler arasında bilinir hale gelmesi “Ağır Yaşamlar” programı sayesinde oldu. Amerika’da bir halk sağlığı problemine dönüşen obezitenin, Dr. Nowzaradan tarafından nasıl tedavi edildiği, 270 kg. üzerinde olan insanların hayatı, neden obez oldukları ve iyileşme sürecinde çektikleri sıkıntıları bir dizi gibi izlemek izleyicilerin epey dikkatini çekmişti. 

Daha sonra “Temizlik Bağımlıları” adlı program, her bölüm temizlik takıntısı olanlarla temizlik fobisi olanları bir araya getiren formatıyla ilgi uyandırdı. “Temizlik Bağımlıları” 2019 yılında “Temizlik Avcıları” olarak yerelleştirildi ve benzer formatta Türkiye’den katılımcılarla çekilip yayınlanmaya başlandı. Neden benzer diyorum, çünkü burada “çöp ev” işine girilmemişti. Bir türlü temizlik rutinini oturtamamış, hayatını derleyip toparlayamamış insanların evine, kendi evini günde 3 defa süpüren, her hafta sonu halılarını yıkayan, hızını alamayıp apartman merdivenlerini de silen “temizlik gönüllüleri” götürülüyordu. Gittikleri evi anahtar deliklerine kadar temizleyip eve bambaşka bir çehre kazandırıyorlardı. 

Tahmin edersiniz ki bu yerelleştirilmiş format, beklenenden daha çok sükse yaptı ve sosyal medyanın gündemine oturdu. Artık TLC’nin adını bilmeyen kalmamıştı. 

TV EKRANLARINDA SEVİL ATASOY

Prof. Dr. Sevil Atasoy’u ben de birçok insan gibi 2010-2013 yılları arasında Kanal D ekranlarında yayınlanan Kanıt dizisinde tanıdım. O zamana kadar yerli dizi piyasasında varlığını tam anlamıyla hissedemediğimiz “Katil kim?” polisiyesini bize hatırlatan, cinayet vakalarında adli tıbbın ve olay yeri incelemenin önemini kavradığımız bir yapımdı bu. 

Yapımcılığını bir zamanların efsanevi yönetmeni Abdullah Oğuz’un üstlendiği Kanıt, prodüksiyonun ucuzluğu, oyunculukların kötülüğü nedeniyle alay konusu olsa da reytingleri, polisiyenin ve cinayet büronun katili araştırırken başvurduğu yöntemlerin ne kadar merak uyandırdığını gösteriyordu.  

En çok da dizinin bazı noktalarında devreye giren sarışın, dikdörtgen gözlüklü, bakımlı, kendinden emin orta yaşlı kadının cazibesi, enteresanlığı konuşuluyordu. Adının Sevil Atasoy olduğunu öğrendiğimiz bu ilgi çekici kadının, 1988-2005 yılları arasında Adli Tıp Kurumu’nun başkanlık görevini yürüten kişi olduğunu öğrenmek onu daha da popüler bir figür haline getirdi

Ekran macerası Kanıt’la sınırlı değildi. 2011-2012 yılları arasında, Okan Bayülgen’in büyük transfer olarak TV8’e geçtiği zamanlarda haftanın beş günü yaptığı Muhallebi Kralı, Kral Çıplak, Muhabbet Kralı, Medya Kralı ve Disko Kralı adlı programlara sık sık konuk olarak katıldı. 2012-2013 yılları arasında CNN Türk ekranlarında Suç ve Delil adlı programın moderasyonunu üstlendi. 2016 yılında Kanıt dizisinin başka oyuncularla hayata geçirilen yeniden yapımında da yer aldı ancak dizinin ömrü kısa oldu. 

Ülkede adli tıp denince akla ilk gelen isim olan, şimdilerde Üsküdar Üniversitesi’nde rektör yardımcılığı görevini yürüten ve aynı üniversitedeki Adli Bilimler Bölümü’nün kuruculuğunu da yapan Prof. Dr. Sevil Atasoy’u en son 2019 yılında TLC ekranlarında gördük. Nasıl mı? Buyurun…

PEOPLE DERGİSİ ARAŞTIRIYOR

Discovery Communications çatısı altındaki tematik kanallardan biri olan “Investigate Discovery”, tamamen gerçek suç hikâyeleriyle ve soruşturmalarıyla ilgili programlar yayınlamakta. Bu programlardan biri, TLC’de 5. sezonuyla yayınlanmaya devam eden People Dergisi Araştırıyor.

People dergisi 1974 yılından beri Amerika’da yayın hayatına devam eden haftalık bir dergi. Tirajları ve etki alanı çok yüksek olan bu dergi Amerika’da popüler hale gelen, insanlar arasında dolaşıma girip çok konuşulan konulara, olaylara, kişilere yer verir. Ünlülerin hayatı, yüksek gişe yapan filmler, çok satan kitaplar, sükseli dizilerin yanında Amerika’nın konuştuğu, infial yaratan gerçek suç hikâyelerine de değinir. 

Dergide ele alınan, editörlerin takibini yaptığı, hikâyeleştirdiği, gündeme getirdiği cinayet vakaları arasından seçkiler yapılarak 45 dakikalık, her bölümde başka bir vakaya değinen belgesel dizi türünde bir program haline getirildiği People Dergisi Araştırıyor, 2016’dan beri Investigate Discovery’de yayınlanmakta. 

TLC yine -bence başarılı- bir yerelleştirme hamlesiyle belgesel dizinin 15 bölümden oluşan ilk sezonunu Sevil Atasoy’la People Dergisi Araştırıyor olarak ekranlara getirdi. Tıpkı Kanıt dizisinde olduğu gibi hikâyenin belli noktalarında Sevil Atasoy araya girip soruşturmanın önemli noktalarıyla ilgili bilgiler veriyor. Bazen dünyadaki suç istatistiklerinden rakamlar sunuyor, Amerikan hukuk sistemindeki kimi ayrıntılardan bahsediyor, olay yeri inceleme tekniklerini anlatıyor, suçluları profillemenin vakaları çözerken hangi noktalarda kolaylık sağladığını açıklıyor.

Sonraki sezonların yayınında kendisiyle neden işbirliği sağlanamamış bilemesem de tahmin etmesi zor değil. Covid-19 hepimizin hayatını etkilediği gibi, programın gidişatını da etkilemiş gibi görünüyor. 

Vakalar anlatılırken People dergisi editörlerinin anlatımlarına, kurban yakınlarının ifadelerine, olayı soruşturan polislerin ya da FBI ajanlarının beyanlarına yer verilerek oluşturulan formülasyonu epey başarılı buldum. Üzerinden neredeyse 30-40 yıl geçmiş vakalara dair soruşturma ayrıntılarını bir araya getirmek, konuyla bağlantılı kişileri bulmak ve onları konuşturmak epey özen ve çaba gerektiren bir iş. Sırf bu bile insanı izlemeye itiyor. 

Vakalara uygun yapılan canlandırmalar ise hiç kötü değil. Genellikle bu tarz canlandırmalar hangi ülkenin yapımı olursa olsun, kötü bir piyes izlenimi uyandırır. Burada o hissin oluşmamasını hem çekimlere hem de bu canlandırmaların kararında kullanılmasına borçluyuz. 

Aynı zamanda olay yerinden gerçek video görüntüleri, fotoğraflar, sorgu esnasından kaydedilen görüntü ve ses kayıtları, mahkemedeki yargılama anlarından bazı parçalar, maktulün veya katilin önceki hayatını anlatan her türlü materyal de bölümlere dahil edilmiş. Seyirci olarak sanki her şey yanı başınızda olmuş gibi hissediyor ve büyük bir merak duygusuna kapılıyorsunuz. 

İzlerken beni rahatsız eden en önemli detay, maalesef Türkçe seslendirme. Kötü ve kimi zaman sansürlü çeviriyi, İngilizce bilmeseniz bile hemen hissediyorsunuz. Orijinalindeki dudak hareketleriyle seslendirme senkronizasyonunu tutturma kaygısı vurguların kötü  yapılmasına neden olmuş. Bazen sırf bu yüzden konsantrasyonunuz bozulabiliyor, hikâyeden kopabiliyorsunuz. 

People Dergisi Araştırıyor’un diğer sezonlarını ve daha birçok gerçek-suç programını TLC’nin Youtube’da açtığı “TLC Suç ve Araştırma” kanalında bulabilirsiniz. Açıldığı günden bu yana TLC’de yayınlanan bütün kriminal içerikli yayınları bu kanalda toplanmış, sizi bekliyor. 

Ezgi Özcan

5 Ekim 1987'de Adana'da doğdu.
İstanbul Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu.
Deniz Yıldızı'yla başladığı senaristlik kariyerini Derin Sular ve Aşkın Bedeli adlı günlük dizilerde devam ettirdi. Son dönemde ise Kiralık Aşk, Tatlı İntikam ve Seviyor Sevmiyor isimli haftalık dizilerde profesyonel yazım hayatını sürdürdü.
Episode Dergi'de editör ve yazar; 221B’de “Ekran Dedektifi” adlı polisiye dizileri değerlendirdiği bir köşesi var.

Önceki Hikaye

Polisiye edebiyatımızın duayen ismi akademisyen Celil Oker anılıyor

Sonraki Hikaye

‘Bosch: Legacy' 2. sezon onayını aldı

En Son Yazılar