Bu yazı 221B Dergi’nin 26. sayısında yayımlanmıştır.
Pek çok insanda koleksiyon yapma merakı vardır. Kimileri eski para-pul, antika, metal ya da ahşap nesneler ve benzeri hatıra eşyaları toplar, kimileriyse –Koleksiyoncu/The Collector romanının başkarakteri Freddie Clegg gibi- kelebek avlayıp toplamaktan sıkılarak kadınları biriktirmeye niyetlenir ve sonunda bu garip koleksiyon hırsı vahşi ve ürkütücü bir kaos ortamına dönüşür. John Fowles’ın çok satan romanındaki psikopat koleksiyoncunun hastalıklı girişimi, Louisiana’lı cenaze levazımatçısı Rick Staton’ın grotesk koleksiyon tutkusunu andırsa da bu iki karakter birbirinden hayli farklıdır.
Dünyanın en tehlikeli seri katilleriyle yakın ilişkiler kurup onlarla sanatsal menajerlik konusunda sözleşmeler imzalayan Rick Staton -1970’lerde toplamaya başlayarak edindiği- korkunç koleksiyonu yüz binlerce dolar mertebelerine ulaşınca özel müşterilerine katalogla sanat ürünü satan Grindhouse Graphics adlı bir şirket kurmuş ve bu şirket vasıtasıyla ağır suçlar işleyen seri katillerin ürettiği resimleri, heykelleri, kişisel eşyaları ve hatıra nesneleri pazarlayarak çok zengin olmuştur.
Bir müzisyen ve aynı zamanda ressam olan seri katil Charles Manson, Rick Staton’ın en gözde sanatçılarından biriydi. Tate-LaBianca cinayetlerinin azmettiricisi olarak California Eyalet Hapishanesi’nde yatan tarikat lideri, pek çok rock grubuna esin kaynağı olan ikonik bir karakter haline gelmişti. Manson, 1971’den beri hapiste olmasına rağmen çok sayıda -milyonlarca olduğu söylenir- takipçisi vardı.
Manson sanatsal alanda o kadar büyük bir etki bırakmıştır ki yalnızca tabloları değil, plak çalışmaları, şarkı sözleri ve besteleri de büyük kitlelere hitap etmiştir. “Aile” adını verdiği tarikatının işlediği suçlar, kendine John Moran’ın ünlü operası “The Manson Family” ve Stephen Sondheim’ın müzikali “Assassins” gibi çalışmalarda yer bulmuştur.
Manson, Tate-LaBianca tutuklamalarından sonraki aylar içinde yeraltı basını tarafından 1960’ların karşı kültürüne örnek kişi olarak ilan edilmiştir. Los Angeles’a gelen Rolling Stone dergisi yazarının kanlı cesetlerin fotoğraflarını görüp yazısını bunlarla süslemesi, Manson’ı popüler kültürle bağdaştıran yaygın bir algıya neden olmuş ve bu makale Charles Manson’ın modada, müzikte, sinemada, televizyonda ve tiyatro sahnelerindeki şöhretini doğrudan etkilemiştir.
Charles Manson’ın soruşturma ve mahkeme evrelerini anlatan Vincent Bugliosi yönetmenliğindeki 1976 yapımı Helter Skelter belgeselinde Manson’ı canlandıran Steve Railsback, Altın Küre ödülüne aday gösterilmiştir. Helter Skelter, ismini Charles Manson’ın hayranı olduğu Beatles’ın 1968 tarihli “White Album”ündeki aynı adlı şarkıdan almıştır. Manson, İncil’deki Vahiy Kitabı’ndan ilham bulup beyaz ve siyahlar arasındaki simgesel bir ırk savaşına gönderme yapan bu şarkıya kafayı takmış vaziyetteydi.
Canavarların insanlar için tuhaf ama gerçek bir cazibesi olduğunu ve bunun nedeninin de insanın suçluların gerçek hikâyeleri ve eserleriyle karşılaştığında kendi derin korkuları ve yasak tutkularıyla yüzleştiğini keşfeden Rick Staton, ünlü seri katil John Wayne Gacy’nin hapishanede yağlıboya resimler yaptığını duyunca, yetkililerden gerekli izinleri alarak bu ünlü seri katille yazışmaya başladı ve sonra da onun menajeri oldu.
Chicago’da işçi sınıfına mensup bir aileden gelen John Wayne Gacy (1942-1994), Demokrat Parti’nin seçim bölgesindeki danışmanı, başarılı bir işinsanı ve komşularının çocuk partilerinde hayırseverlik kisvesi altında çalışan bir iyilik meleği, Amerika’nın en tanınmış “çoklu kişilik bozukluğu” hastası seri katillerindendi.
Gacy’nin hastanede yatan çocukları eğlendirmek için palyaço kılığına giren saygın yurttaş görünümünün arkasında saklı psikopat kişiliğinin olduğu yıllar sonra öğrenilmiştir. 1978 yılında işlediği bir cinayetten yakalanınca gerisi çorap söküğü gibi gelmiş ve John Wayne Gacy idama mahkûm olmuştur.
Palyaço Katil J.W. Gacy suç tarihinin gelmiş geçmiş en ürkütücü seri katil karakterlerinden biriydi. Mahkemede, bedeninde birden fazla kişilik barındırdığını ve bunlardan kötü ruhlu olan genç adamın kendisini de rahatsız eden bir iblis olduğunu savunmuştur. 11 yaşındayken başından aldığı bir darbeden sonra, durup dururken kendini tamamen kaybettiği anlar yaşamaya başlamıştı. Baygın zamanlarının sonrasında diğer kişilikleri siniyor ve içindeki cani ortaya çıkıyordu.
Evine gelen genç oğlanları, “Şimdi sana kelepçeden anahtarsız nasıl kurtulacağını göstereceğim,” diyerek ucuz bir Sihirbaz Houdini numarasıyla kelepçeleyen ve ardından zavallı kurbanlarına tecavüz edip onları öldüren bu korkunç sapık, otuz dört numaralı kurban adayının kelepçeyi takmayı kabul etmeyip evinden kaçmayı başarmasıyla yakayı ele vermiştir.
John Wayne Gacy pek çok farklı tarzda resim yapmış olsa da onun alametifarikası Palyaço Pogo idi. Tutuklanmadan önceki yıllarda, çocukları eğlendirirken büründüğü bu figürü betimlediği eserleri, aktör Johny Depp ve yönetmen John Waters gibi ünlülerce çok tutulup satın alınmaya başlayınca -özellikle Gacy’nin idam edilmesinden sonra- fiyatları ulaşılmaz seviyelere yükselmiştir. Gacy’nin en masum eserlerinde bile tarif edilemez bir kötü niyet gizlidir.
Rick Staton kısa bir süre içinde Grindhouse Graphics’in ürün yelpazesini genişletmiş ve yeni bir anlayışla Ted Bundy’nin orijinal imzalı mektupları, Kenneth Bianchi’nin lise diploması, Jeffrey Dahmer’ın karalamaları, Edmund Kemper’in mektup ve kartpostalları gibi pek çok belgeyi koleksiyonuna katmıştır. Bunların arasında, “Sam’in Oğlu” David Berkowitz’in polis dosyasından çalınmış polaroid fotoğrafları gibi nadir parçalar da vardı.
Yeraltı piyasasında Berkowitz Polaroidleri olarak bilinen fotoğraflardan bazılarının kopyalarına grotesk görseller satan internet sitelerinde rastlayabilirsiniz, ancak bu fotoğrafların orijinalleri koleksiyoncuların ısrarla aradığı parçalar arasındadır. Özellikle Berkowitz’in bekâr evinde bulunmuş olan ve türlü sapık fanteziler içeren, son derece rahatsız edici fotoğraf albümünden kareler gün yüzüne pek çıkmamış, nerede ve kimde oldukları bilinmeyen paha biçilmez koleksiyon parçaları olarak popüler kültür mitleri kervanına katılmıştır.
Sıradan bir postane memuru olan David Berkowitz, 70’li yılların New York’unda uzun bir dönem terör estirmiş, altı kişiyi acımasızca öldürmüştü. Sevimli postacı kimliğinin arkasına gizlenmiş bu psikopat caninin sanrılarla dolu -kimsenin bilmediği- özel hayatındaki türlü rezilliklerden enstantaneler kaydettiği polaroid fotoğrafların en serinkanlı insanın bile midesini kaldıracak iğrençlikte olduğu söylenmektedir.
Rick Staton’un dillere destan koleksiyonunda, yasal olarak menajerliğini yaptığı sanatçıların yanı sıra müzayedelerden topladığı nadir parçalar da mevcuttu. Henry Lee Lucas, Keith Hunter Jesperson, Otis Toole, Alfred Gaynor, Charles Ng, Danny Rolling ve Arthur Shawcross gibi seri katillerin tabloları; eskiz, karakalem ve karalamaları -Staton’ın Grindhouse Graphics şirketi katalogunda yer bulunca- adeta kapışılıyorlardı.
Staton’un bir diğer önemli sanatçısı, 70’li yıllarda Teksas’ta yedi genci işkenceyle öldürmeye iştirakten altı kez ömür boyu hapis cezasına mahkûm Elmer Wayne Henley’in en büyük hüneri yağlıboya koala resimleri yapmaktı. Bu güzel ve sevimli hayvanları resmettiği eserler koleksiyoncular tarafından çok beğeniliyordu.
Alkolik ve tacizci bir babanın kurbanı olarak küçük yaşlardan başlayarak sapıkça eğilimler gösteren Henley, seri katillik kariyerinde yükselmeye başlamadan önce parlak bir öğrenci ve duyarlı bir çocuktu. Ebeveynlerinin boşanmasından sonra bunalıma giren Elmer’in yakın bir okul arkadaşının kendisini Dean Corll isimli, yaşça büyük bir adamla tanıştırması onun sefil hayatının dönüm noktası olmuştur.
Otuzlu yaşlarında, genç oğlan düşkünü bir kulampara olan Corll, aynı zamanda bir soygun çetesinin patronuydu ve kısa sürede Elmer Henley’i yaptırdığı hırsızlıklardan pay verdiği yardakçı bir “erkek cariye” haline getirdi.
Bir süre sonra işler çığırından çıktı. Yalnızca 16 yaşındayken çetenin önemli bir üyesi olan Elmer Henley, Corll’un güdümünde gırtlağına kadar suça bulaştı. Genç oğlanları içki ve uyuşturucu vaadiyle kandırıp partilere davet ediyor, efendisinin evinde onlarla -ve tabii Dean Corll’la birlikte- çılgın geceler yaşadıktan sonra da zavallı kurbanları sonsuza kadar susturmak için öldürüyorlardı.
Sonunda yine böyle çılgın bir parti esnasında -nasıl olduysa- Henley, vicdanının sesini dinleyip Corll’u etkisiz hale getirdikten sonra polisi arayarak tüm suçlarını itiraf etti. Elmer Henley, önceleri hapishanede eski çoraplardan çeşitli hayvan oyuncakları imal etmekle yetinen bir mahkûmken Rick Staton tarafından keşfedilip daha sofistike sanat ürünlerine yönlendirilmiştir.
Kendini seri katillerin yapıtlarını tanıtmaya adamış olmasına karşın Rick Staton, sözde sanatçılarının aslında hiçbir sanat yeteneği olmadığını biliyordu. Yine de bu seri katillerin arasında “Rujlu Katil” Heirens gibi istisnalar yok değildi. Staton’ın sözleşmeli sanatçılarının belki de en yeteneklisi olan -Heirens, 1946’dan beri hapisteydi- ve gerçekten de olağandışı suluboya tablolar yapan William Heirens’tir.
Rujlu Katil olarak da bilinen iki ruhlu seri katil William George Heirens (1928-2012), cinayet işlediği evin yatak odası duvarına rujla yazdığı “Tanrı aşkına beni daha fazla cinayet işlemeden yakalayın” mesajı ile tanınır. Heirens üç cinayet işlediğini itiraf ederek ömür boyu hapis cezasına mahkûm olmuş ve hapishane hücresinde altmış beş yıl boyunca “sanat” icra etmiştir.
Rick Staton’ın 2006 yılındaki ölümünden sonra Grindhouse Graphics’in benzeri katalogla seri katillere ait koleksiyon eşyaları ve sanat ürünleri pazarlayan başka şirketler de türemiştir. Arizonalı bir şirket tarafından yayımlanan “Kıyamet Kataloğu / The Catalog of Carnage” isimli meşum katalogda pek çok orijinal eserin yasal kopyaları ve tıpkıbasımları bulunuyor.
Seri katillerin gerçek üretimi olan eserlerin reprodüksiyonlarının yanı sıra Ed Gein’in evindeki eşyaları andıran insan kafatasından yapılmış şekerlikler, Jeffrey Dahmer’in buzdolabından çıkanlara benzeyen, lateksten mamul ve son derece gerçekçi kopuk kafa, kol veya bacaklar ya da Ted Bundy tişörtleri sipariş verilebilir malzemeler arasındadır.