Kâbus Sokağı – William Lindsay Gresham

6 dakikalık okuma

Kâbus Sokağı, William Linsday Gresham, Çev. Avi Pardo, İthaki Yayınları, 310 sayfa

William Lindsay Gresham, New York’ta büyümüş ve orada yaşarken Coney Adası’ndaki gösterilere hayranlık duymuş. 1939’da başarısız bir intihar girişiminden sonra suç dergilerinde editörlüğe başlamış, evlenmiş ve çocukları olmuş. Öfkeli bir alkolik, küfürlü bir koca ve güvenilmez bir babaymış. Ne yazık ki 1962’de Gresham kendisiyle savaşını kaybetmiş ve hayatına son vermiş. Umarım hayatının ona asla vermediği huzuru bulmuştur.

İlk olarak 1946’da yayımlanan Kâbus Sokağı çok satanlar listesine girmiş ve 1947’de bir filme uyarlanmış. Noir klasiği olarak kabul edilen roman, Guillermo del Toro tarafından yeniden çekilmiş ve filmle birlikte roman yeniden yayımlanmış. Depresyon dönemi kurgusunun en büyük eserlerinden biri olarak kabul ediliyor.

Bu kitapta hoşuma giden birçok şey oldu. Eşsiz karakterleri çok sevdim. Karnaval bölümleri tüm romanda favorimdi, çok canlıydılar ve kitabı bırakamadım. Gresham’ın cümlelerini bazen takip etmekte zorlandığımı da itiraf etmeliyim. Bazı cümleler aşırı uzun ve karmaşıktı. Bu yüzden kendimi cümleleri anlamlandırmaya çalışmak için tekrar tekrar okurken buldum.

Kâbus Sokağı, insan ruhunun karanlığını ve insanların hayatta kalmak için ne kadar derine gidebileceklerini anlatıyor. Gresham’ın yazımı ise zengin, keskin ve tempolu. Diyaloglar da oldukça yerel dilde. Çok sevdiğim bir diğer unsur da bu karanlık, rahatsız edici ve spiritüel hikâyenin bölümlerinin tarot kartlarıyla ayrılması, karakterlerin acımasızca ve amansızca önceden belirlenmiş bu kartlardaki kadere doğru çekilmesiydi.

Spiritüalizm, 20. yüzyılın ilk yarısında Arthur Conan Doyle ve Harry Houdini gibi isimler tarafından saygın hale getirilen büyük bir fenomendi. Gresham bu kitabı yazarken spiritüalizmi, hem ilan edilmesi açısından hem de inananların bakış açısından sorgulamaya çalışmış. İnsan arzusunun katmanlarını itinayla soymuş ve bize insanların insanlıktan çıktığı ve aşağılandığı bir dönem olan depresyon dönemi Amerika’sını sunmuş. Ve hepsinden önemlisi de çok sürükleyici bir hikâye yazmış.

Stanton Carlisle, gezici bir karnavalda çalışarak geçimini sağlayan genç bir adamdır. Elbette hayatının geri kalanını düşük seviyeli bir karnaval uşağı olarak geçirmeyi planlamıyor. Planlarının yanında Bayan Zeena’nın geliştirmesine yardımcı olduğu sahne büyüsü için de yeteneği var. Karnaval, Stan’in hayallerini gerçekleştirmek için yeterli olmadığından o ve sevgilisi Molly, mentalist bir gösteri yapmak için yola çıkarlar. Stan, spiritüalist bakış açısında olan ve diğer tarafla ilgilenenlerin danışmanı olmak ve onları söğüşlemek için Vaiz Carlisle olarak maskesini değiştirir. Konumunu daha iyi hale getirmek için kime ihtiyacı varsa onu kullanır.

Stan; zekâya, hırsa, iyi görünüme ve çok daha fazlasına sahiptir. İnsanlarla iyi iletişim kuran, onları manipüle etmeyi bilen gerçek bir yetenektir. Sonunda Stan, büyük bir fırsat elde edip saf, duygusal olarak savunmasız ve elbette onu paraya boğacak zengin patronlara manevi danışman olur. Tabii ki bir süreliğine. Sadık bir takipçi kitlesi kazanmıştır ancak sahte bir yaşam sürmenin stresi, onu baştan çıkaran ve daha sonra da kontrol etmeye başlayan, tam bir ‘femme fatale’ Dr. Lilith Ritter adlı bir psikologdan yardım almasına neden olur. Stan, sürekli birlikte gitmeleri için yalvarır ve Dr. Lilith sonunda bunu kabul eder. Rahip Carlisle’ın kaçış parası için zengin bir adamı dolandırmasını önerir. Bir ‘femme fatale’ ne zaman beraber olduğu adamın hayrına iş yaptı? Tabii ki burada da kural değişmez. Stan, asla geri dönemeyeceği bir çizgiye yaklaşmıştır. Bundan sonra hızlı bir çöküş dönemi başlar.

Gresham, Stan’i o kadar sevilebilir kılıyor ki, yokuş aşağı yuvarlanırken bile okuması büyüleyici oluyor. Bir soygunu anlatan gerilim yazarı gibi Gresham da okuru bu sahnelere özenle taşıyarak her ayrıntıyı hissettirmeyi sağlıyor. Böylece Stan’in yolculuğunda nasıl hayatta kalabileceğini hayal etmek zorlaşsa bile okur, hedefine nasıl ulaştığını görmek için okumaya devam ediyor.

Yarattığı etkili atmosferi ve olağanüstü yazımıyla Gresham, bizi tarot okumaları, zihinsellik, aldatmaca, kurgular, gizli kodlar ve sahtekârlıklar dünyasına çekiyor. Hatta bazı Freudyen analizler bile var. Kasvetine ve acımasız kahramanlarına rağmen Kâbus Sokağı büyüleyici, heyecanlı ve kesinlikle Noir hayranları için çok keyifli. Kötülüğün güzel bir rüyasıydı ve cehenneme giden bu kapının basamaklarını çıkmaktan acayip zevk aldım.

Selin Bak

1981 yılında Trabzon’da doğdu. Atatürk Üniversitesi’ nde Hemşirelik okudu. Polisiye merakı gençlik yıllarında (hala çok genç, ortaokul yılları diyelim) Agatha Christie ile başladı. Galiba yapmak isteyip de yapamadıklarını okumak (cinayeti çözmek değil işlemek kısmından bahsediliyor) kendisine garip bir tatmin duygusu vermiş olacak polisiye dışında başka bir tür okuyamaz oldu. En
sevdiği yazarların Türk yazarlar olduğunu her zaman gururla söyler. Çok polisiye okur, çok polisiye dizi ve film izler, fazlaca cinayet kurguları yapar. Aslında çok da yazar ama çaktırmaz. Bu biyografiyi yazarken hayatında enteresan bir şey olmadığını fark eden Selin, hemşirelik yapmaya ve Trabzon’da yaşamaya devam ediyor, şimdilik...

Önceki Hikaye

'Sokratis ve Kilise Sokağı'nın Sırları' Raflarda

Sonraki Hikaye

Agatha Christie Kitapları Çizgi Romana Uyarlandı

En Son Yazılar