Kâbus – Aras Gençtürk

9 dakikalık okuma

Kâbus, Aras Gençtürk, Mahzen Yayınları, 313 sayfa

1992 doğumlu genç yazar Aras Gençtürk tam bursla girmiş TÜRVAK Sinema ve Televizyon Eğitim Merkezi Spikerlik/Sunuculuk bölümüne. Birincilik başarısı göstererek tamamladığı eğitimini Haliç Üniversitesi İngilizce Mütercim Tercümanlık bölümünü bitirerek taçlandırmış. 2020 Kara Hafta İstanbul Öykü Yarışması’nda dereceye giren öyküsü Delilik, Vapur Yayınları’ndan çıkan Polisiye İstanbul kitabında, 2021 Zehirli Kalem Polisiye Öykü Yarışması’nda altıncı olan öyküsü İkisinin Arasında Bir Yerde, Herdem Yayınları’ndan çıkan Ölümün Kıyısında adlı kitapta yayımlanmış. Bubisanat ve türlü yerlerde yazdığı altı öyküsü de olan yazarla Poyabir Kristal Kelepçe Ödül Töreni’nde tanıştım. Kâbus romanıyla Polisiyeye Teşvik Ödülü’nün sahibi oldu çünkü. Kutladık, kadehler kaldırdık. Size gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki muhteşem bir polisiye yazarımız daha oldu, a dostlar. Hem ilk kitap olmasının şaşkınlığını yaşadım hem de kurgunun ve kullandığı dilin kusursuzluğuna şapka çıkarttım. Kendisine de dediğim gibi, böyle bir ilk kitap çıtayı oldukça yükseğe çıkardığından bundan sonra işi zor. Ama bir yandan da ilk kitapta böyle bir başarı sergileyen bir yazarın zaten o çıtayı hiç indirmeyeceğine inanıyorum.  Kendisine güveniyorum.

‘Kâbus’ Hakkında

Kitap, kurgusal olarak bir polisiye olabilir ama bence polisiye unsurlar kadar gizem, gerilim, macera, suç hatta psikolojik de aynı zamanda. Kahramanımız Ogün de kusursuz bir adam değil, hatta kusursuz ne kelime, kendisi şizofren. Sorunlarının farkında olan ve tedavi gören Ogün, ilaç kullanıyor ve bu sayede hayatını idame ettiriyor. Anne ve babası bir trafik kazasında yanarak hayatlarını kaybettiklerinden beri aynı arabada ebeveynlerini kaybeden Tuna ile kardeşten öteler. Tuna, kayıplarını nispeten daha kolay atlatmış ama Ogün hastalığından dolayı bazı hasarlar almış haliyle.

Eski gazeteci olan Ogün seneler önce bir ifşa dosyası yayınlamak isteyince işinden de olmuş ama bu, ona bambaşka bir kapı açmış. Tuna ile beraber bir internet haber sitesi kurmuşlar ve beklediklerinin üzerinde başarı elde etmişler. Artık oldukça iyi yaşam şartları olan bir patron olmuş ama travmaları nedeniyle kalabalıklardan uzak izole bir yaşam kurmuş kendisine. Âşık da olmuş ama ilişkisi, sevgilisinin onca çabasına ve vericiliğine rağmen bitmiş. Çünkü hastalığından dolayı istediği gibi bir ilişki yaşayamamışlar. İkisi de birbirini hâlâ çok seviyor ama ilişkilerinin düzgün olması için Ogün’ün, kafasındaki bazı problemleri, daha doğrusu olduğuna inandığı problemleri çözmesi gerekiyor.

Ogün yine şehirden uzak, büyükanne yadigârı evinde ayaklarını uzatmış maillerini kontrol ederken tuhaf bir adrese sahip oldukça ilginç bir mail geldiğini görüyor. Maili açtığında karşısına çıkan fotoğraflar oldukça mide bulandırıcı içeriklere sahip. Daha önce işinden kovulmasına sebep olan türden bir ifşa içeriğine sahip bu dosyayı yedekliyor hemen. İyi ki yedekliyor çünkü mail geldiği gibi kayboluyor. İlk başta bu mail olayını yine hayal ürünü zannediyor ama yedeğini gördüğünden derin bir oh çekiyor. Maili gönderene ulaşması da imkânsız hale geliyor. Açıkçası bunu fazla önemsemiyor çünkü gazetecilik damarı tutuyor. Ortağı Tuna ile görüşüp bu dosyayı yayınlamaya karar veriyorlar.

Dosya internete düşer düşmez görüntülerdekinin tanınmış bir isim olması nedeniyle tüm sosyal medya ayağa kalkıyor. İstediklerine ulaşıyorlar böylece. Bir yandan da bu dosyanın neden kendisine gönderildiğini düşünmeden edemiyor. Görüntülerdeki şahsın, ülkenin radarına girmesiyle polis başka bir dosya nedeniyle takibinde olduğu bu şahsa ve kurucusu olduğu YADEV Derneği’ne operasyon düzenlemek durumunda kalıyor. Çünkü görüntülerden sonra şahsın ülkeyi terk edeceğinden şüpheleniliyor. Kuş uçmadan yakalamak lazım. Ogün, yapılan operasyonu duyunca ve bir kişinin operasyonda öldüğünü öğrenince endişeye kapılıyor. Onu endişelendiren bir şey daha var ama: Bu operasyon sonrasında Ogün de Tuna da birileri tarafından takibe alınıyor. Takip edenlerin polis olmasından endişe ediyorlar.

Ogün tüm bu endişelerle hayatına devam ederken bir tuhaf mail daha alıyor. Bu dosyada ise bazı kat planlarıyla ses kaydı olduğunu görüyor. Bilim Ötesi Araştırma Merkezi’ne ait olan kat planlarını ve ses kayıtlarını inceliyor. Başta ne görmesi gerektiğini ve bu maillerin ona ne maksatla gönderildiğini anlamıyor ama birkaç fincan kahveden sonra görmesi gerekenleri fark ediyor. Bu sırada bilgisayarında tuhaf bir şey oluyor ve gelen mail tekrar kayboluyor. Ama işin kötü yanı, bu defa maille beraber daha önce kaydettiği ve o esnada bilgisayarına takılı olan harici bellekte bulunan bir önceki mail de siliniyor. Yani Ogün’ün elinde zihnindekilerden başka bir bilgi kalmıyor. Polise gitmek istiyor ama şizofreni teşhisi olduğundan polisin kendisine inanmayacağını düşünüyor. Bu nedenle isimsiz bir ihbarda bulunuyor polise. Daha önce operasyon düzenlenen vakıfla bu merkez arasındaki bağlantıdan ve bazı isimlerden bahsederek telefonu kapatıyor. Bu telefonla polise aslında bazı merciler tarafından tıkanan yolda yeni bir ipucu vermiş oluyor. Polis yeni bir operasyonun düğmesine basıyor ama bu benim yazdığım kadar kolay olmuyor.

Bilgisayarına birinin girdiğinden artık emin olan Ogün, bağımsız bir güvenlik şirketi bulup silinen dosyaların kurtarılması için bilgisayarını şirket ortaklarından birine veriyor. Çünkü yarın öbür gün polis kapısını çalınca elinde delil olmasını istiyor. Güvenlik şirketinden gelen haberle derin bir oh çekiyor çünkü maillerin gönderildiği adresler bilgisayarının sabit diskinde bulunuyor.  Bulunan mail adreslerine baktığında daha önce fark etmediği bir detayı fark ediyor. Bundan sonrası hem polis için hem de Ogün için karmaşık hale geliyor.

Öldürülen insanlar, uluslararası suç örgütleri, emniyete çöreklenmiş hainler, daha neler nelerle örümcek ağı gibi kusursuzca işlediği kurgusuyla kitap beni mest etti. Her zaman söylediğimi bağıra çağıra tekrar söylüyorum: “En iyi yazarlar Türk yazarlar, be kardeşim.”

Selin Bak

1981 yılında Trabzon’da doğdu. Atatürk Üniversitesi’ nde Hemşirelik okudu. Polisiye merakı gençlik yıllarında (hala çok genç, ortaokul yılları diyelim) Agatha Christie ile başladı. Galiba yapmak isteyip de yapamadıklarını okumak (cinayeti çözmek değil işlemek kısmından bahsediliyor) kendisine garip bir tatmin duygusu vermiş olacak polisiye dışında başka bir tür okuyamaz oldu. En
sevdiği yazarların Türk yazarlar olduğunu her zaman gururla söyler. Çok polisiye okur, çok polisiye dizi ve film izler, fazlaca cinayet kurguları yapar. Aslında çok da yazar ama çaktırmaz. Bu biyografiyi yazarken hayatında enteresan bir şey olmadığını fark eden Selin, hemşirelik yapmaya ve Trabzon’da yaşamaya devam ediyor, şimdilik...

Önceki Hikaye

Liam Neeson : Yeni Philip Marlowe

Sonraki Hikaye

Vasilis Danellis'in 'Ölü Saatler' Romanı Raflarda

En Son Yazılar