İzleyen günlerde kitapçıları dolaşarak Celil Oker romanlarını aramaya başladım. Zor olsa da hepsini buldum, hepsini sıkılmadan beşer kez, altışar kez okudum hatta her birini ders çalışır gibi inceledim, çalıştım.
Çağatay Yaşmut
“Bir kitap okudum, hayatım değişti” derler ya, ben de bir kitap okudum, polisiye yazarı oldum.
Okuduğum bunca polisiye romanların başaramadığını Celil Abi tek bir romanıyla başardı ve Remzi Ünal’la ikisi birlik olup beni polisiyenin içine çektiler.
Yazmayla kafayı bozduğum, yazarlık atölyeleri arasında mekik dokuduğum ama ne anlatacağımı kara kara düşündüğüm yıllardı iki binli yılların başı. Elbette polisiyeyi seviyordum, okuyordum ama “beni yazmaya yöneltecek o tılsımlı şeyi” bir türlü bulamıyordum. Bir gün masamın başında oturmuş çalışırken televizyondan Celil Oker’in yeni çıkan romanı Son Ceset’i haber veren reklamın sesini duydum. O zamana kadar Celil Oker’i tanımıyordum.
Birkaç gün sonra masamı temizlerken, atılacak müsvedde kağıtlardan birinin üzerine “Celil Oker, Son Ceset” yazmış olduğumu fark ettim. Kim dedim bu Celil Oker? Bu ismi not aldığımı bile hatırlamıyordum. Kitabı, epeyce bir aradıktan sonra bulup okuyabildim; bitirdiğimdeyse allak bullak olmuştum. Yeniden okudum sonra hiç ara vermeden tekrar tekrar, üst üste okudum. İzleyen günlerde kitapçıları dolaşarak Celil Oker’in diğer romanlarını aramaya başladım. Zor olsa da hepsini buldum, hepsini sıkılmadan beşer kez, altışar kez okudum hatta her birini ders çalışır gibi inceledim, çalıştım.
Celil Abi’nin olay örgüsü kurarken sergilediği ustalığı, bir cinayetin arka planına İstanbul’un sinematografik anlatımını nasıl beceriklilikle yerleştirdiğini, kurguladığı diyalogların gerçekçiliğini, karakterlerin sahiciliğini, yazar olarak satır aralarına girmeden ve bilgelik taslamadan hikayeyi akıtışını, sahneleri tıpkı bir tiyatro oyunu izler gibi zihinlerde canlandırmayı sağlayan üslubunu okudum, öğrendim, uyguladım ve onun sayesinde kendi üslubumu şekillendirdim. Fakat onun izlerini takip etmeyi hep sürdürdüm.
Kendisiyle tanışmam, açtığı bir yazarlık atölyesi sayesinde olmuş, ama ben atölye tamamlandıktan sonra hocanın peşini hiç bırakmamıştım. Zaman içinde dostluğumuz ilerledi. Bir süre sonra benim de polisiye romanlarım yayımlanmaya başladı. Artık hoca-öğrenci ilişkimizde kendisinin öğrencisi olmaktan çıkıp meslektaşı olma seviyesine erişmiştim. Bir zamanlar öğrencisi olduğum Celil Abi’yle beraber -şimdi meslektaşı olarak- polisiye edebiyat etkinliklerine katılmanın mutluluğunu tarif bile edemem. Gene de ben onu her zaman hocam gördüm ve bu şekilde görmeye devam ediyorum.
Celil Abi iyi bir yazar olmasının yanı sıra iyi bir eğitimciydi. Kendisiyle sohbet etmek için sık sık görev yaptığı üniversiteye gider ve her ziyaretimde öğrencilerinin oda kapısının önünden hiç eksilmediğini, benim sevdiğim ve saydığım gibi diğer öğrencilerinin de ona büyük bir sevgi ve hayranlık beslediklerini gözlemlerdim.
Celil Oker iyi bir abi, iyi bir insan, iyi bir yazar, iyi bir eğitimciydi. Onu çok özlüyorum.