Bir Katil Yaratmak…

/
11 dakikalık okuma

Televizyon dünyasında son birkaç ayın en önemli olayı belki de “Making a Murderer” (“Bir Katil Yaratmak” şeklinde çevirebiliriz) belgeseli. İş, Beyaz Saray’a kadar uzandı. Şaka değil… “Making a Murderer”a belgesel demek ne kadar doğru o da tartışılır ama yarattığı dalga, beyazcamda suç ve suçlu üzerine yapılan işleri kökünden değiştirebilir…

making2Wisconsinli Steven Avery, tecavüz ve cinayete teşebbüs suçuyla cezaevine girer. Mağdur, bir lise öğrencisidir. Avery, masum olduğunu iddia eder ama kimse sesine kulak vermez. Tam 18 yıl sonra, 2003’te, DNA testleriyle gerçeği söylediği anlaşılır. Suçlu o değildir. Kızgındır, içeriden çıktıktan sonra devleti dava eder. Polisin ve savcılığın birlikte çalışıp sahte deliller üreterek kendini mahkum ettirdiğini savunmaktadır. 36 milyon dolar tazminat istemektedir. Derken, cezaevinden çıktıktan iki yıl sonra ailesinin sahibi olduğu ve çalıştığı araba çöplüğü-hurdacı-çekici servisinin arazisinde, bir otomobilde, öldürülmüş bir fotoğrafçı bulunur. 25 yaşındaki kadın (Teresa Halbach) vahşice katledilmiştir. Avery, yeğeninin (o da yardım ve yataklıktan yargılanıp hüküm giyer) verdiği ifadenin ardından yeniden cezaevine gönderilir. Deliller yine aleyhindedir. Ama öyle midir gerçekten?    

Sürprizi kaçacak biraz ama…

İşte çok sevdiğimiz, sonunda Türkiye’ye de gelen Nefflix’in büyük tartışmalar yaratan “Making a Murderer” belgeseli, Steven Avery’nin öyküsünü anlatıyor. Bunu yaparken de Amerikan adalet sisteminin zaten pek yüksek olmayan itibarını yerle bir ediyor.

Her bölümü 1 saatten toplam 10 bölümlük gerçek suç hikâyesinde polisin ve savcılığın Avery aleyhine çalıştığına dair pek çok işaret var. Biraz sürprizi kaçacak ama olanları net görebilmek için bu bilgilere sahip olmak şart. Şöyle ki:

  • -Steven Avery, 18 yıl sonra, hem de haksız yere içeride yatmasının ardından, tam da hayatını düzene sokmaya başlamışken neden cinayet işler?
  • -Kadını öldürdü diyelim. Kadının arabasını elinde onu ortadan kaldırmak için onca imkân varken neden çöplükte bırakır?
  • -Cinayete kurban giden kadının yakınları, yüzlerce araba içinde arkadaşlarının 4×4’ünü nasıl elleriyle koymuş gibi bulur?
  • -Polisler, Avery’nin mülkünü defalarca arayıp bir şey bulamaz. Yedinci aramadan sonra, zanlının daha önce sorun yaşadığı polisler olay yerine gelir. Ve bum; kadının arabasının anahtarını yatak odasından çıkıverir.
  • -Kadının öldürüldüğü garajda hiç kan izi yoktur. Arabadaysa izler vardır. Avery, her yeri temizlemiş, sadece kadının arabasının içini mi atlamıştır?
  • -Avery’nin IQ’su düşük 16 yaşındaki yeğeni tecavüz ve cinayeti itiraf eder. Bu durumda onun ifadesi nasıl olur da delil olarak sayılır?
  • -Steven Avery ve ailesi, pek tekin insanlar değildir. Ergenken bir kedi yakmış, bir barı soymuş, pek çok kavgaya karışmıştır. Polis tarafıından iyi tanınmaktadır. Acaba karanlık bu geçmişi, jürinin kararında etkili olmuş mudur?

making3

Masum mu yoksa cani mi?

Sorular çoğaltılabilir… Temelde baktığımızda (dizinin yönetmenleri Moira Demos ile Laura Ricciardi de aynısını söylüyor) ortada Amerikan adalet sistemine yönelik ağır şaibeler var.

Steven Avery, bir kez daha masum olduğunu iddia edip bir önceki davasında devleti aşağıladığı için hedef seçildiğini söylese de yine sözünü dinletemez. Aldığı ömür boyu hapis cezasını çekmektedir halen. Üstelik hüküm, af kapsamında da değildir.

Gerçi, belgesel yayınlandıktan sonra onbinlerce kişi Avery’nin affedilmesi için düzenlenen kampanyaya imza vermiştir; konu Beyaz Saray’a gitmiştir ama sonuç alınamamıştır.

Kim doğru söylüyor?

Steven Avery’nin avukatları müvekkillerinin adi bir komploya kurban gittiğini iddia ededursun polis ve savcılık makamı çoğunlukla sessiz. Konuştuklarındaysa haklarındaki suçlamaları reddediyorlar ve belgeselin tek yanlı olduğunu savunuyorlar ama bu yönetmenler tarafından kendilerine söz hakkı verilmesine rağmen bunu kullanmadıkları gerçeğini değiştirmiyor. Gerçi konuştuklarında da yanıtını alıyorlar. Davanın savcısı (artık Wisconsin Eyalet Savcısı değil) Ken Kratz, nadir açıklamalarından birinde “İyi bir komplo filmiyle gerçekleri birbirine karıştırmayın” minvalinde kelam edince yönetmen Laura Ricciardi sözünü esirgememiş: “Bu açıklama, kapanış konuşmasında ‘Arabanın anahtarı yerleştirilmişse n’olmuş?’ diyen adamdan geliyor. Bu açıklama, kendisinin baktığı davada aile içi şiddet mağduru bir kurbana seks mesajları attığı için görevinden uzaklaştırılan bir adamdan geliyor. Biz yaptığımız işten eminiz. Adil davrandık. Herkese söz hakkı verdik. İnce eleyip sık dokuduk. Bu işi yapmak 10 yılımızı aldı bu yüzden.”

Gerçek suç öykülerini izlemeyi seviyoruz

Başa dönelim biz: “Making a Murderer”ın bu kadar gürültü koparması, sektörü de hareketlendirdi bir yandan. Gerçek suç hikâyelerine dayalı dizi ve belgeseller hep vardı ama önümüzdeki dönemde ekranı daha çok dolduracakları kesin. Hangileri mi?

Paradise Lost: The Child Murders at Robin Hood Hill

Joe Berlinger ve Bruce Sinofsky’nin yarattığı belgeselde sekiz yaşındaki üç çocuğu öldürmekle suçlanan Damien Echols, Jesse Misskelley ve Jason Baldwin adlı ergenlerin öyküsü anlatılıyor. Hüküm giyen çocuklar, masum olduklarını iddia ediyor.

West of Memphis

Bu belgesel de yukarıdaki olayı konu alıyor. Cinayetlerde başka bir şüpheliyi arayan yapımın arkasında “Yüzüklerin Efendisi” serisinin yönetmeni Peter Jackson’ın olduğunu söyleyelim…

The Staircase

Mini seri, Michael Peterson adlı bir adamın davasına odaklanıyor. Peterson, karısını öldürmekle suçlanıyordu. Eşi, 2001 yılında evinin merdiven boşluğunda ölü bulunmuştu. Dava sürerken adamın geçmişinden gelen bir kadının cesedinin yine aynı yerde bulunması kafaları karıştırır. Oscarlı Jean-Xavier de Lestrade, serinin senaryo yazarı ve yönetmeni.

The Thin Blue Line

Errol Morris’in yönettiği “The Thin Blue Line”, bir polis memurunu öldürmekten hüküm giyen  Randall Dale Adams’ın öyküsünü anlatıyor. Gecenin bir vakti arabası polis tarafından kenara çekilmiş Adams’ın. Yan koltukta oturan kişi de onu suçlayınca…

Serial

1999 yılında işlenen Hae Min Lee cinayetini anlatıyor “Serial.” Eski erkek arkadaşı Adnan Syed, cinayetten suçlu bulunup ömür boyu hapis cezası almıştı. Geçen yıl internet üzerinden yayınlanan yapım neredeyse 70 milyon kez indirilince kararı temyize götürdü Syed. Serinin ikinci bölümü yeni başladı, hatırlatalım…

The Jinx: The Life and Death of Robert Durst

HBO yapımı belgesel dizide karısı, yazar Susan Berman ve komşuları Morris Black’i öldürmekle suçlanan Robert Durst adlı emlak devinin yaşamı ve davası ele alınıyor. Belgesel, yönetmen Andrew Jarecki ile Durst arasında uzun süren görüşmelere dayanıyor.

The Central Park Five

Trisha Meili, 1989 yılında Central Park’ta koşarken vahşi bir saldırıya maruz kalır. Tecavüze de uğramıştır. 12 gün komada kalır. Beş ergen (biri İspanyol asıllı, diğerleri siyahtır), olayla ilgili yargılanır ve hüküm giyerler. Sonrasındaysa beraat ederler. ABD’de ırkçılığın izleri kolay kolay silinmiyor, değil mi?

Cropsey

New York’ta çocukları korkutmak için kullanılan hayali hortlak Cropsey üzerine anlatılan bir şehir efsanesiyle başlıyor belgesel. Sonrasında Staten Island civarında kaybolan çocukların akıbeti ve daha önceden çocuk kaçırmaktan hüküm giyen Andre Rand adlı şüpheliye odaklanıyoruz. “Şehir efsanesi gerçek mi oluyor?” sorusunu sorduran bir yapım…

Editör

Türkiye'nin tek polisiye kültür dergisi.

Önceki Hikaye

RIZZOLI & ISLES'DA SONA DOĞRU

Sonraki Hikaye

Person of Interest de Bitiyor

En Son Yazılar