Bilim ve Geçmiş Arasında Bir Hikâye: Traces

7 dakikalık okuma

GAİN‘de yayınlanan BBC First dizilerinden Traces‘ın yönetmenliğini Mary Nighy ve Rebecca Gatward yapıyor. Dizinin senaristliğiniyse Amelia Bullmore ve Val McDermid üstleniyor. McDermid’in aynı zamanda suç romanları bulunuyor. Romanları arasında özellikle Lindsay Gordon, Kate Brannigan ve Tony Hill ve Carol Jordan serilerini sayabiliriz.

Dizi, üç kadın bilim insanı etrafında ilerliyor. Her şeyden önce şunu belirtmek gerekiyor ki dizinin parlatılmaya çalışılan tarafı kadın ağırlıklı oyuncu kadrosu. Emma (Molly Windsor), henüz mesleğin başında zeki bir laboratuvar teknisyeni olarak İskoçya’nın en iyi üniversitelerinden birinde, adli bilimler bölümü Mooc’ta işe başlıyor. Sarah (Laura Fraser) ve Kathy (Jennifer Spence) ise üniversitenin saygın adli kimya profesörleri. Aynı zamanda Dundee’de yaşanan cinayetleri çözüyorlar. Bana kalırsa buraya kadar her şey ilgi çekici. Dizinin bilimsel yönünün de ağırlıklı olduğunu söylemek gerek, hikâye akışından çok bilimsel açıdan uygunluk üzerinde durulmuş gibi görünüyor. Öncelikle karakterlerden söz edelim.

Traces Emma

Traces, bana saygıdeğer kadın bilim insanları karakterleriyle Bones‘u çağrıştırdı. Ancak Bones‘tan önemli bir farkı var. İki dizi de cinayetlerin çözülmesi üzerinden ilerlese de Traces‘ta ana hikâye genç laboratuvar teknisyeninin annesinin ölümü etrafında şekilleniyor. Doğrudan karakterlerden birini etkileyen bir cinayet sözkonusu. Bones‘ta ise arka hikâye daha bilindik. Materyalist antropolog Bones ve idealist FBI ajanı Booth arasındaki imkânsız görünen aşk hikâyesi. Traces‘ta ise daha ciddi bir anlatım tarzı ve hikâye akışıyla karşı karşıyayız. Bones‘un inandırıcı olmayan yanı, dünyaya bilimsel bir pencereden bakmanın insanı robotlaştıracağı ön kabulüydü. Traces‘ta karakterler ne kadar güçlü bilim insanları da olsa insani duygulardan kaçmanın sözkonusu olmayacağı göz önünde bulundurulmuş. Profesörler de kızgın, gergin ya da mutsuz görünmüyorlar. Şaka yapan, kafataslarından bahsederken bir anda muzlu kekin güzel olup olmadığını düşünebilen insanlar. Bu durum umursamaz, küstah bir hava da yaratmıyor. Karakterlerin yalnızca bilim insanları değil, insan olduklarını da göstermesi açısından değerli.

Hikâye akışına geçersek Traces‘ı bu kadar alkışlayamayacağım. Bu tarz suç dizilerinde arka hikâyeyle ana hikâyenin dağılımı, ritmi seyircinin bağlanıp bağlanmaması açısından oldukça önemli. Yeniden ve son kez Bones‘a dönersek Booth ve Bones’un ilişkisi oldukça ağır ilerliyordu. Merkezde cinayetlerin çözülmesi yer alıyor. Seyircinin hem iki karakter arasındaki ilişkiyi merak etmesi hem de o bölümün vakasına odaklanması sağlanıyordu.

Traces Bones

races ise ilk bölümde ağırlığın Emma’nın geçmişine kayacağının işaretlerini veriyor ve bu durum da Dundee’de yaşanan diğer olayları dizide anlamsız bir yere koyuyor. Sanki yalnızca işin bilimsel tarafını göstermek için hikâyeye eklenmiş gibi, merak edecek bir şey kalmıyor. Hatta vakaların çözümü için yeterince çaba sarf edilmiyormuş, olması gerekenden (bu tarz dizilerde gördüğümüzden diyelim) daha yavaş çalışılıyormuş gibi bir hal sözkonusu.

Merak unsuruysa Emma’nın annesinin ölümüne ilişkin topladığı ipuçlarıyla sağlanmaya çalışılıyor. Emma’nın çocukluğunun geçtiği Dundee’den birçok eski ‘dost’la karşılaşıyoruz. Onların bildikleriyle gizem çözülmeye başlıyor. Bu sırada seyirci için farkında olmadan yapılan kötülük, esas karakterlerin gittikçe geri plana itilmesi oluyor. Sarah ve Kathy’nin başlangıçta altının çizileceğini düşündüğümüz zekâlarıyla karşılaşamaz oluyoruz. Emma ise gittikçe yalnızca zekâsı değil, karakteriyle ayrıntılandırılıyor. Bu durum onun karakterinin derinleşmesini, soğukkanlılığını hatta soğukluğunu daha net anlamamızı sağlıyor. Sarah ve Kathy’nin hayatlarına, işlerine, arkadaşlıklarına ilişkin daha fazla şey görmek isterdim. Dizinin başlangıçta vaat ettiğini bu anlamda verdiğini söyleyemeyeceğim. Belki de hikâye akışı doğrudan Emma’nın annesinin cinayetini çözmesine ilişkin kurgulansaydı Sarah ve Kathy başka bir dizinin karakterleri olabilirdi. Emma’nın annesinin cinayetiyle profesörler de ilişkilendirilmeye çalışılmış ancak bu da biraz zorlama biçimde ilerliyor.

Traces Sarah Kathy

Bunlarla birlikte enteresan İskoç aksanı, İngiliz dizilerinde görmeye alışkın olduğumuz soğuk tavırlara sahip olmayan karakterler benzer konulu suç dizileri arasında Traces‘ı ayrı bir yere koymamıza sebep oluyor. Diziyi benim yaptığım hatayla izlemeye başlamazsanız daha fazla zevk alacağınıza sizi temin ederim. Mooc’u ve profesörlerini bu kadar önemsemeyerek Emma’nın geçmişini aydınlatma hikâyesine kendinizi bırakın. Böylesi bir bakışla Traces sizi sürükleyecek.

Hümay Ongan

1996 yılında, İstanbul’da doğdu. Anadolu Üniversitesi’nde Sinema ve Televizyon okudu. Halen İstanbul Üniversitesi’nde Radyo Televizyon ve Sinema yüksek lisansı yapmakta. İyi bir sinema ve tiyatro izleyicisi. Özellikle toplumcu-gerçekçi Türkiye Edebiyatı okumayı seviyor. Yazmayı seviyor. Şu anda Episode ve 221B’de sevdiği ve sevmediği dizi ve filmler hakkında yazabileceği için mutlu.

Önceki Hikaye

Mermer Adam – Jean-Christophe Grangé

Sonraki Hikaye

Siyahi Bir Polisin Adalet Arayışı: 'Texas Rapsodisi' Raflarda

En Son Yazılar