Martin Mystère: İmkânsızlıklar Dedektifi

/
18 dakikalık okuma

“Macera tehlikeli sanıyorsan rutini dene; öldürücüdür.” Paulo Coelho

1982 yılında Bonelli Comics tarafından yayını başlatılan Martin Mystère, Alfredo Castelli tarafından yaratılmıştır. Grafik yaratıcısı ve başçizeriyse Giancarlo Alessandrini’dir.

Martin Mystère’nin esin kaynağı, Henri Rider Raggard’ın ünlü yapıtı Hazreti Süleyman’ın Hazineleri’nin kahramanı Allan Quaterman’dır. Castelli, önce Mondadori Yayınevi tarafından çıkarılan Super Gulp dergisinde, torun Quaterman’ın maceralarını anlatan öyküler yazar. Super Gulp’un kapanmasından sonraysa Bonelli Comics ile anlaşır. Bazı rötuşlar sonrasında 1982 Nisan’ında yeni kahraman artık hazırdır: Martin Mystère.

Martin Jacques Mystère, 26 Haziran 1942’de New Yorklu bir gazetecinin oğlu olarak dünyaya gelir. Anne babasını bir uçak kazasında kaybeder. Çocukluğu yalnız geçer. Babadan kalan mirasın da yardımıyla parlak bir akademik kariyer yapar. Sorbornne’da arkeoloji, Floransa Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde sanat tarihi, Masssachusetts Teknoloji Enstitüsünde (MIT) linguistik ve sibernetik eğitimi alır. Birçok serüvene karıştıktan sonra Agarthi’de Bilge Kut Humi’nin eğitmenliğiyle psikolojik olgunluğa ulaşır.

Sonunda yazılarını yetiştiremediği için sürekli editöründen özür dileyen, sahaflara harcadığı paralar yüzünden birikim yapamayan, bilgisayar fetişisti, geveze, kentsoylu, iyi kalpli “Marty amca”ya dönüşür.

Martin Mystère’nin klasik dedektif olduğu söylenemez. Bir cinayeti çözmesi için kapısını çalan “müşterileri” yoktur. Araştırmalarını para karşılığında yapmaz. Ancak konu ilgisini çekerse harekete geçer. Bazen FBI ve CIA’deki dostları Travis veya Chris Tower, bazı gizemli vakalarda ona danışırlar.

Dostları; uzatmalı sevgilisi Diana Lombart ve ekürisi Java’dır. Java, ilk kez Şeffaf Gölgeler Şehri’nde karşılaştığı bir Neandertal Adamı’dır. Mystère için kendi toplumunu terk etmiş ve bir daha onun yanından ayrılmamıştır. Modern toplumun bir parçası olduktan sonra Amerikan vatandaşı olur.

Java birçok öyküde dostumuzu ölümden kurtarır, sadakatle ona yardımcılık yapar. Konuşma yetisine sahip değildir. Kendini mimiklerle ifade eder ve homurtu benzeri sesler çıkarır. Geveze Marty amcanın bazen dayanılmaz olan monologlarına asistan Java’nın “mrrggrhg” gibi mimiklerle yanıt verme çabaları, Castelli’nin mizahi yöntemlerinden biri gibi görünmektedir. Belki de Java, içindeki sessiz çığlıklarla ona yanıt vermektedir. Ancak okurlar bunu hiçbir zaman bilemeyeceklerdir… Java’nın varlığı; kendisinin bir Homo sapiens’ten fazla hümanist değerlere sahip olması nedeniyle öykülere buruk bir ironi de katar.

Diana Lombart, başlangıç öykülerinde iki boyutlu karton bir karakterdir. Kıskançlığı, güzelliği, alışverişe merakı ve kadınlara özgü tez canlılığı dışında bir özelliği yok gibidir. Sürekli Martin için kaygılanır ve onunla evlenmeyi düşler. Ancak son dönem öykülerde Castelli, bu karaktere de derinlik vermiştir. Bu gelişimin sonunda Diana, Martin’le evlenmiş ve birçok macerada ön plana çıkmayı başarmıştır.

Dostumuzun en büyük düşmanıysa Sergej Orloff’tur. Martin ve Sergej uzun yıllar arkadaşlık etmiş ve birlikte Kut Humi’nin öğrencisi olmuşlardır. İlgi alanları ve zevkleri hemen hemen aynıdır. Ancak bir süre sonra Orloff bilgisini kötü amaçlar için kullanmaya başlar. Neden olduğu bazı olayların sonunda çıkan bir yangınla bir kolunu kaybeder. Yüzü ileri derecede yanar. Yanan yüzünü bir maskenin ardına gizleyen Orloff, yapay koluna da ışın silahını takar. Böylece bir tür Darth Wader’a dönüşür.

Orloff, Budist felsefe sistemi yin ile yang’ın kötü kutbunu temsil eder. Mystère ise ters taraftadır. Bu iki kişiliğin, iyi ile kötülüğün projeksiyonunda, gizemli-yitik dünya tarihine gönderme yapılır. Yani iyi ile kötünün, doğu (Mu) ile batının (Atlantis) savaşına…

Aslında iyi ve kötü arasında sınır belirsizdir. Sergej Orloff başlangıç öykülerde kötücül ve sadist bir biliminsanı gibi görünürken serüvenler ilerledikçe gri bir karaktere dönüşür. Zenadu adlı serüvende, Sergej ve Martin arasındaki ilişki geri dönüşlerle anlatılır ve Sergej’in kişilik profili derinleştirilir. Martin bir süreliğine kötürüm kaldığı bu serüvende iç hesaplaşma yaşayacak, ezeli düşmanıyla paylaştığı güzel ve eğlenceli gençlik anılarını tekrar yaşayarak Sergej’i kendi içinde yeniden tanımlayacaktır. Sonunda Budist öğreti olan kaderin bir türünü ve herkesin içinde iyilik ve kötülüğün birlikte yaşayacağını kavrayacaktır. 

Mystère Öykülerinin Karmaşık Kökeni

Başlangıç döneminde Mystère öykülerinin ruhu, arkeolojik mitlerle yoğrulmuş gizemin coşkun akan nehri gibi görünmektedir. Öyküler; soğukkanlı ve her şeye kuşkuyla yaklaşabilen bir biliminsanının kişiliğinde fantastik -tabii mistik- sırların labirentinde, bilinmeyen dünya tarihinin gizemini arama serüvenleriyle kurgulanır. Bunda Mystère’nin MIT’teki geçmişinin etkisi önemli görünmektedir. Teknoloji bağlantılı fantastik öyküler köklerini buradan alır. 

İlk dönem öykülerinde Budist mistisizmi daha ağır basarken ara dönem öykülerde Hıristiyanlığa ait teolojik mistisizm öne çıkar. Bu dönemde Martin amcanın hikâyeleri İtalya’da geçer. Ardından fantastik öykülere dönülür.

Öykülerin kaynağı olan “fantastik pınar” popüler kültürde Erich Von Daniken tarafından ortaya atılan antik uygarlıkların bilimsel bulguların tersine, çağımızın çok ötesinde bilim ve teknolojiye sahip oldukları savından beslenir.

Daniken’in savı yani yerleşik otoriteyi kollayan “gardiyanlar” tarafından yok edilen “kadim arkeolojik buluntuların varlığı” serüvenlerde sıkça kullanılır. Martin de karşısında sık sık “Kara Adamlar”ı bulur. Bunlar yerleşik inanca ve resmi tarihe karşı ve her türlü keşif ve buluntuya düşman olan gizli bir örgüttür. Bir bakıma çağımızın engizisyoncularıdır… Amaçları, insanlığın dünyanın gerçek tarihini öğrenmesini önlemektir. Gerçek tarihse iki ayrı kıtada yer alan Mu ve Atlantis medeniyetleri arasında çıkan savaşta kullanılan kıyamet silahı sonucunda her iki kıtanın da uygarlıklarıyla birlikte yok olduğudur.

Kara Adamlar; dostumuzu takip eden avcı köpekleri gibidir. Kahramanımız ne zaman Atlantis ya da Mu’ya ait buluntular ortaya çıkarsa Kara Adamlar hemen onu yok eder. Tarih dışı her buluntuyu bilmelerine rağmen nedense önce Martin’in onları bulmasını bekler, sonra yok etme işlevlerini yerine getirirler! Martin ve Kara Adamlar arasındaki bu görev dağılımı, sonunda okuru da bezdirince, ilerleyen sayılarda kahramanımızın babasının da bir Kara Adam olduğunu ve ölümünün de bir kaza olmadığını okura sunmak gerekecektir. Daha da ileri gidilerek Martin, Kara Adamlarla beraber ortak görevlere bile çıkarılacaktır. Milenyum Sonunun Virüsü adlı macerada dostumuz, Kara Adamlar ve Sergej ile birlikte dünyayı bile kurtarır hatta…

Zamanla, konu sıkıntısı nedeniyle de olsa gerek, Danikenvari öyküler azalmaya başlar. Özellikle İtalya seyahati serüvenlerinden başlayarak Katolik dinsel gizem, Katolik mimari ve sanat ön plana çıkarılmaya başlanır. Sanki Castelli, kendi kültürel değerlerine dönüş yapmak istemektedir. Amerikalı WASP Marty amca, kendini Castelli’nin Latin-Katolik köklerinde aramaya başlamıştır. Katolik inancın güçlü olduğu İtalya’da yerel okurlar bu değişime olumlu tepki verir. Bizim gibi farklı ülkedeki okurlarsa sıkılmışlardır.

Sinema ve edebiyat esinlenmeli hoş öyküler de mevcuttur. Örneğin Villa’nın resimlediği Korkunç İstila adlı öyküde, dünyayı ele geçirmeye çalışan akıllı arılar kullanılarak Hitchcock’un kült filmi Kuşlar’a saygı duruşunda bulunulur. Lilliput’a Dönüş’te Jonathan Swift’in Güliver’in Seyahatleri’ne; Dehşet Şatosu macerasında, Shelly’in Frankenstein Canavarı adlı romanına; Olmayan Ülke’de Barrie’nin Peter Pan’ine gönderme yapılır. 

Yabancı Dünyalı adlı serüvende, 1914 yılında Meksika’da gizemli bir şekilde kaybolan ünlü korku ve kara mizah öyküleri yazarı Ambrose Bierce serüvenin içine katılır. Bazıları da steampunk tadında olan bu öyküler edebiyatseverlerin de ilgisini çekmiş ve seriye önemli oranda okur kazandırmıştır.

Politik Duruş ve Belgesel Yapı

Martin Mystère, genelde apolitik bir duruşa sahiptir. Politikaya ilgisi sıradan Amerikalıdan pek farklı değildir. Devlet, sadece var olan ve tarafsız bir aygıt olarak yansıtılır. 

Olası bir CIA üssü olan “Başka Bir Yer”, buranın sorumlusu ve dostumuzun arkadaşı Chris Tower ve Müfettiş Travis iyilerin yanında devlet görevlileridir. Ufak tefek dokundurmalar dışında sistem eleştirisi bulunmaz.

Ken Parker, Dylan Dog gibi antikahramanlarda bulunan romantik anarşist ve antikapitalist tavır, Mystère öykülerinde yok denecek azdır. Kentsoylu Marty amca, genelde sistemle barışıktır…

Mystère birçok öyküde, dünyanın çeşitli yerlerindeki arkeolojik buluntuların çevresinde bizi bir turist rehberi gibi gezdirir. Bu geziler sırasında, dostumuzun monologlarıyla belgesellere taş çıkaracak düzeyde bilgi alırız. Bu yaklaşım, diziye yarı belgesel bir hava ve saygınlık kazandırmıştır. Bu enformatik yapı, entelektüel okurların diziye ilgi göstermesini sağlamıştır.

Örneğin 1908’de Sibirya-Tunguska havzasını yerle bir eden patlamanın sebebini, Etrüks medeniyetinin gizemli kökenini, Amerika’nın keşfi hakkındaki gizemli gerçekleri, Kutsal Kadeh’in sırrını ve Kutsal Mızrak’ın esrarlı geçmişini öğrenebilirsiniz. Simyacıların ve cadıların mağaralarını, Agharti, Avalon, Atlantis ve Mu kıtaları gibi efsanevi kayıp dünyaları ziyaret edebilirsiniz. Kral Arthur ve Yuvarlak Masa Şövalyeleri ve bütün zamanların dinsel ve mitolojik kahramanları gibi efsanevi kahramanlarla karşılaşabilirsiniz. Çözülmesi olanaksız gizli şifreleri kırma, antik yazı sistemlerini deşifre etme, bilinmeyen alfabeleri öğrenme şansı bulabilirsiniz. Büyülü kılıç Excalibur’u tutabilir, Kristof Kolomb’un, William Shakespeare’in ve Leonardo da Vinci’nin yaşamları hakkında bilinmeyen ayrıntıları öğrenebilirsiniz. Mystère serüvenlerindeki bu zenginlik, çizgi romanın sadece çocuklara yönelik bir sanat olduğunu öne sürenlere iyi bir cevaptır.

Çelişkiler

Mystère, birçok öyküde yanıtlamakta güçlük çektiği sorularla karşılaştığında, nesnel bilimsel açıklamalar yerine, kendini efsanelere yönelme çekiciliğinden kurtaramaz. Belki de bu nedenledir ki Castelli tarafından çok ustaca kurgulanmış öykü başlangıçları ve gizem sarmalı, serüvenin final bölümünde hayal kırıklığı yaratan “basit açıklamalarla çözümlenerek” sonlandırılır.

Mystère, temelde MIT mezunu bir biliminsanı olması nedeniyle kuramsal olarak rasyonalist bir tavra sahip olmak durumundadır. Ancak bu bir yanılsamadır. Rasyonalizm, geniş bir tanımlama olup, genelde modern çağda ortaya çıkan kimi rasyonalist sistemlere özgü bir ad olarak kullanılır. Geniş anlamda her türlü rasyonalizmin “psikolojik kökü” mantık ötesi bir arzuda yatar. Bu, mantıksal gerekçesi verilemeyen kesinliği arama arzusudur.

Rasyonalist yöntem; bilimsel yöntemi değil, “aklı” dünyaya ilişkin sentetik bilginin kaynağı sayan ve bu bilginin doğrulanması için gözleme yer vermeyen felsefi yöntemi niteleyicidir. Bilimin gücünün sınırlı olduğunu, temelinin bilgiye değil, inanca dayandığını kanıtlama takıntısını psikoloji ve eğitimle açıklayabiliriz; ama ona mantıksal bir dayanak bulamayız.

Bir kez bilgi edinmede “olgusal gözlem” yöntem olarak bir yana itildi mi, mistisizme geçiş kolaylaşır. Mystère’nin yaptığı da genel olarak budur. Belki de be nedenle dostumuza imkânsızlıklar dedektifi yerine “spekülasyonlar dedektifi” demek daha doğru olacaktır.

Son Kelam

Gizemli tarihe ve mitolojiye yapılan göndermeler, konu zenginliği, cüretkâr hayal gücü, popüler arkeoloji ve edebi soslar… 

Kuşkusuz, entelektüel okurlar da dahil olmak üzere herkesin düş kurma, çocukluğun masalsı dünyasına kaçma özgürlüğü vardır. Bebeklikten başlayan ve sonunda erişkin bir insana dönüşen kimliğimizin omurgası içinde, hiçbir zaman yitirmek istemeyeceğimiz çocukluk anılarımız, özlemlerimiz ve heyecanların olması güzeldir.

Gerçek dünyanın sıradan, sıkıcı hatta bazen acımasız dokusuna karşı koyabilmek için çocukluk heyecanlarımızı korumamız sağlıklı bir davranımdır. Martin Mystère’nin başarısını belki de tam burada, insan kalbinin derinliklerinde aramak gerekir.

221B’nin 16. sayısında yayımlanmıştır.

Önceki Hikaye

55 Yıl Sonra Martin Beck Serisi Ne Anlatıyor?

Sonraki Hikaye

İyisiyle Kötüsüyle Grangé Uyarlamaları

En Son Yazılar