221B’nin bu sayısında bir polisiye roman çok severi olarak zevkle hazırladığım ve Ötüken Neşriyat’ın okura sunduğu Server Bedi’nin Cingöz Recai öykülerinden söz edeceğim.* 1924, tüm zamanların en tanınmış Türk polisiye roman kahramanı Cingöz Recai’nin ilk öykülerinin yayımlandığı yıldır. Bu öykülerin yazarı, Server Bedi takma adını kullanan Peyami Safa idi.
Peyami Safa, yaşamını yazarak kazanmayı planlarken herhalde kendisine yalnızca para kazandıracak ama edebi ününe ve geleceğine bir katkıda bulunmayacak kitaplar yazmayı da öngörmüştü. “Sanat endişeleri için değil de geçimi için çok çabuk yazdığı, bir edebi değer atfetmediği romanlarında” kendi ismini kullanmamayı yeğledi ve annesi Server Bedia’nın adından hareketle Server Bedi takma adını kullandı.
Peyami Safa, Server Bedi takma adıyla bütün yazarlık hayatında yalnız polisiye romanlar değil, pek çok başka kitap da yazacaktır. Yazdığı bu kitapların çoğu aşk romanlarıdır ve muhatap aldığı okur kitlesince çok tutulmuştur; bazıları pek çok kez tekrar basılmıştır.
Bu kitaplar içinde kişisel kanımızca Peyami Safa’nın yazarlık kumaşının pırıltılarını içeren yapıtlar da vardır; örneğin Cumbadan Rumba‘ya (1936), Sözde Kızlar (1938) ve Joseph Kessel’in ünlü romanı Belle de jour’un adaptasyonu olan Bir Kadının Günahları bu nitelikte kitaplardır. Server Bedi’nin dilimizdeki en iyi polisiye romanlardan biri olan Selma ve Gölgesi adlı eserini de bunlara katabiliriz. (1) Cingöz Recai öykülerinin de bu sınıflama içine girebileceğini düşünüyoruz. Rahmetli yazar da Adile Ayda’ya verdiği bir mülakatta Server Bedi adıyla yazdığı eserleri içinde Cingöz Recai öykülerine ayrı bir yer ayırmıştır. (2)
Peyami Safa’nın Server Bedi adı altında çok satan kitaplar yazması her zaman karşıtlarınca eleştirilir. Aslında yazarın geçinebilmek için hiç durmadan popüler aşk romanları ve polisiye öyküler yazması onun bir yerde trajedisini oluşturmaktadır. Bu trajediyi, belirli bir evi olmadığı için Peyami Safa’nın evinde kalan bohem dönemindeki yakın arkadaşı Necip Fazıl şu ünlü esprisiyle çarpıcı bir şekilde yansıtmıştır:
– Nerede kalıyorsun?
– Peyami’de.
– O nerede oturuyor?
– Cingöz Recai’nin evinde. (3)
Usta şairin anılarında anlattığı bu olay ilginçtir ama Necip Fazıl’ın anılarında hiç değinmediği bir noktaysa Server Bedi’ye özenip Meş’um Yakut isimli bir polisiye roman yazmasıdır.
İddialı ve egosu yüksek şair; polisiye romanın en zor alttürü olan ve ancak çok usta yazarlarca cesaret edilebilen “kapalı oda muamması” şeklinde bir roman yazmaya koyulmuş ama sonunda çok başarısız bir eser ortaya çıkarmıştır. 1928’de yayımlanan bu romanından daha sonraları hiç söz etmeyecektir.
Server Bedi’nin polisiye yapıtlarını iki başlık altında incelemek mümkün. Bu iki başlıktan biri Amerikalıların dimenovels dedikleri bizim dilimize onparalık öyküler diye çevirdiğimiz 16-32 sayfa arasında değişen polisiye hikâyelerdir.
Tarafımızca hazırlanan kitaplarda rahmetli yazarın bu kapsamdaki Cingöz Recai öyküleri kronolojik sırayla yayımlanmıştır. Server Bedi’nin gerçek birer polisiye roman olan yapıtlarınıysa Ötüken Neşriyat yine kronolojik sırayı göz önüne alarak yayımlayacaktır. Bu muhteva içinde gazetelerde tefrika halinde kalmış iki romanı da kitaplaştırılacaktır.
Bütün Zamanların En Tanınmış Türk Polisiye Roman Kahramanı: Cingöz Recai
Server Bedi, 1924’te kahramanı Cingöz Recai olan bir polisiye dizi kaleme aldı. Bu dizi, on kitaptan oluşuyordu ve başlığı “Cingöz Recai’nin Harikûlade Sergüzeştleri Serisi” idi. Bir yıl sonra yine on kitaptan oluşan ikinci Cingöz Recai dizisi yayımlandı; bu dizinin ismiyse “Cingöz Recai Kibar Serseri Serisi” idi. Bu diziler okur tarafından hemen benimsendi ve çok tutuldu. İlk dizi 1924’teki ilk baskısından sonra 1926 ve 1927’de iki kez daha basıldı. İkinci dizi de 1926’da tekrar basıldı.
Cingöz Recai’nin ilk dizisindeki kitapların adları şöyledir:
- Cingöz’ün Kız Kaçırması
- Nazar Boncuğu
- Kasa Başında
- Anadolukavağı’nda Cinayet
- Elmaslar İçinde
- Kanlıca Vak’ası
- Kumaş Parçası
- Yangın Yerinde
- Cingöz Tehlikede
- Cingöz Kafeste
İkinci dizide çıkan kitaplarsa şu adları taşımaktadır:
- Cingöz Geldi
- Esrarlı Köşk
- Karanlıkta Bir Işık
- Kadın Cinayeti
- Düşman Şakası
- Tütüncünün Ölümü
- Aynalı Dolap
- Tatavla Cinayeti
- Son Muvaffakiyet
- Cingöz’ün Akibeti
Bu iki dizi kitabın basım ve yayıncısı Orhaniye Matbaası’dır. Bu 20 kitabın hepsi 32 sayfa olup onparalık öyküler formatında, her biri birbirinden bağımsız bir öykü içermektedir. Kitapların kapakları renkli resimlidir.
Server Bedi, 1925’te ilk Cingöz Recai dizisini tamamladıktan sonra onparalık öykü formatı dışında 301 sayfalık Cingöz’ün Esrarı adında gerçek anlamda bir polisiye romanında da kahramanının uzun soluklu bir macerasını kaleme aldı.
Server Bedi, Cingöz Recai’yi ilk dizinin sonunda hapisten kaçırmış, Cingöz’ün Esrarı romanında da yine hapse düşürmüş ama yine hapisten kaçmayı başarmış ve Amerika’ya göndermiş, ikinci dizide Amerika’dan geri döndürüp çeşitli başarılı maceralardan sonra ezeli düşmanı Serhafiye Mehmet Rıza’ya yakalatıp hapse attırmış ve öykülere noktayı koymuştur.
Server Bedi’nin Cingöz Recai serüvenlerini bitirrmek istemesi, tıpkı Sir Arthur Conan Doyle’un Sherlock Holmes’ü Final Problem adlı öyküsünde ezeli düşmanı Moriarty ile birlikte öldürüp sonra da okurların isteğiyle diriltmesi gibi bir sonuç doğurmuştur.
Cingöz Recai tutkunu okurların isteklerine cevap vermek zorunda kalan Server Bedi önce onun tamamen benzeri Cıva Necati tiplemesini yaratmış, sonra bununla da yetinmeyerek yeni tipler bulmuştur. Bu yeni tiplerin ikisi Cingöz Recai paralelinde serüvenler yaşayan Çekirge Zehra ve Tilki Leman adlı iki kadın kahramandır. Bu arada yazarımız, hırsız-hafiye olan Cingöz Recai karşıtı bir kahraman yani polis-hafiye olan Kartal İhsan adlı yeni tipinin maceralarını da kaleme almıştır. Ama bütün bu çabaları okur nezdindeki “Cingöz Recai” imajının yerini tutamamıştır. Bu durumda Server Bedi, ilk kahramanına dönmek zorunda kalır.
Bunun ilk işaretini, Cıva Necati dizisi için yazdığı “Madam Çiviciyan’ın Gerdanlığı” isimli öyküsünde kitabın üstündeki “Cıva Necati’nin Harikulade Maceraları” yazısındaki Cıva Necati sözcüklerinin üstünü çizip karalayarak Cingöz Recai yazdırarak verdi. Artık Cıva Necati ölmüş, gerçek kahramanımız Cingöz Recai hakkı olan yerine dönmüştü.
Yine 1928’de ama Latin harflerinin kabulünden epey önce Server Bedi, Gündoğdu Matbaa ve Kitaphanesi’nin yayımladığı yeni bir Cingöz Recai dizisi kaleme aldı. Dizinin adı Sherlock Holmes’e Karşı Cingöz Recai idi. Bu diziden 15 kitap çıktı. Kitaplar tamamen onparalık öyküler formatında 16’şar sayfalık kısa öykülerdi. Dizideki kitaplarda Cingöz Recai’nin amansız rakibi Serhafiye Mehmet Rıza’nın daveti üzerine İstanbul’a gelen Sherlock Holmes ve Doktor Watson ile kahramanımızın mücadeleleri sözkonusu edilmekteydi.
Bu diziden çıkan kitapların listesi şöyledir:
- Kaybolan Adam
- Karanlıkta Hücum
- Han Baskını
- Yerin Dibinde Sesler
- Gece Tuzağı
- Ateşten Gözler
- Sekiz Adım Kala
- Al Kanlar İçinde
- Gece Kuşları
- İmdat
- Şeytanî Tuzak
- Sahte Sherlock
- Domuz Sokağı Vak’ası
- Polis Tuzağı
- Cingöz’ ün Ziyafeti
Bu şekilde Server Bedi’nin 1928’e kadar kaleme aldığı onparalık öykü formatındaki Cingöz Recai öyküleri 40 adet olur. Bunlara 12 adet Cıva Necati öykülerini de eklemek gerekir; çünkü bu öyküler Latin harfleriyle yeniden basılırken Cingöz Recai öyküleri olarak basılmışlardır. Bu kabulle toplam öykü sayısı 52’dir.
Server Bedi, Latin harflerinin kabulünden sonra onparalık öykü formatında Cingöz Recai hikâyelerinden ziyade Cingöz Recai romanları yazmayı yeğlemiştir. Bunun saptayabildiğimiz istisnaları ülkemizin ilk ve tek dedektif dergisi olan Dedektif Magazin’in Ocak 1950’de çıkan 3. sayısında yayımlanan “Zümrüt Gözler” isimli öykü ile Yusuf Ziya Ortaç’ın ünlü mizah dergisi Akbaba’da yayımlanan birkaç hikâyedir.
Server Bedi’nin onparalık öykü formatındaki bu 52 yapıtı, Latin harfleriyle de birçok kere basılmıştır. Cingöz Recai’nin onparalık öykü formatındaki kitaplarının onun ölümünden sonraki basımları 1974-1980 arası Damla Yayınevi’nce gerçekleştirilir.
Yayınevinin anlaşılmaz bir şekilde “Çocuk Kitapları, Cingöz Serisi” diye yayımladığı kitaplar yukarıda tanımladığımız 52 kitaptan bazılarıdır. Kitaplar yayımlanırken kronolojik sıra güdülmemiş ve işin en kötü tarafı bazı hikâyelerdeki erotik sahneler anlamadığımız bir nedenle sansürlenerek yayımlanmıştır. Saptayabildiğimiz kadarıyla bazı kitaplar bu dizide, bu yıllar arasında birkaç kez basılmıştır.
Nihayet 1999’da yine aynı yayınevi lüks bir ambalaj içinde Cingöz Recai öykülerini Server Bedi’nin bazı diğer öykü ve romanlarıyla birlikte basmış ama bu baskıda da bu polisiye hikâyeleri, öykülerin kronolojik sıralarına dikkat etmeden ve dolayısıyla öykülerin birbiriyle ilişkilerini göz ardı ederek yayımlamış ve dolayısıyla okurun Cingöz Recai öykülerinden alacağı zevkin eksik kalmasına neden olmuştur. Yine anlamsız bir şekilde sansür uygulamış; bu arada kanımızca yazara da büyük bir saygısızlık yaparak kitapların üzerine yazar adı olarak Server Bedi değil, Peyami Safa yazmıştır. Bu şekilde hareket etmekle yayıncı, pazarlama (!) açısından bir yarar mı ummuştur bilmiyoruz ama rahmetli Peyami Safa’ya yapılan saygısızlık ortadadır.
Bu şekilde 75 yılda en az beş kez yayımlanan Cingöz Recai öyküleri; düzensiz ve sansürlü yayımlanmasına karşın birçok kuşak tarafından beğeniyle okunmuş ve Cingöz Recai, bütün zamanların en tanınmış yerli polisiye kahramanı nitelemesini hakkıyla kazanmıştır.
Cingöz Recai Öykülerinin Niteliği
Cingöz Recai öyküleri hiç şüphe yok ki yerli bir Arsène Lupin uyarlamasıdır. Server Bedi ile Cingöz Recai arasındaki ilişki bile Maurice Leblanc ile Arsène Lupin arasındaki ilişkiye benzer. Server Bedi de öykülerde tıpkı Leblanc gibi gazeteci ve kahramanının dostudur, ara sıra onunla buluşup konuşur.
Cingöz Recai de Lupin gibi iyi bir ailenin iyi eğitim almış çocuğudur, çok iyi İngilizce bilir, tıpkı onun gibi kadınlara düşkün bir çapkındır. Öldürmeyi sevmez, zevk için hırsızlık yapar, zenginlerden çaldığını fakirlerle paylaşır. Benzerliklerin sonu gelmez; sözün kısası Recai, Lupin’in bir Türk kopyasıdır.
Kahramanımız toplumun büyük kesiminin hoşlanmadığı kişileri soyar. II. Abdülhamid döneminin mürtekip paşaları (Anadolukavağı’nda Bir Cinayet ve Esrarlı Köşk öyküleri); İstanbul’un sayılı zenginlerinden olup ecnebilerden başka insanların dostluğuna önem vermeyen ve ecnebilere öykünen snopları (Karanlıkta Bir Işık öyküsü); para için adam öldürenleri (Kadın Cinayeti, Tatavla Cinayeti, Tütüncünün Ölümü öyküleri); o dönemlerde ticarete egemen olan azınlık zenginleri (Aynalı Dolap, Son Muvaffakiyet, Mişon’un Definesi, Madam Çiviciyan’ın Gerdanlığı öyküleri) kurbanlarının önemli bir bölümünü oluşturur.
Cingöz Recai bu bağlamda kötülerin malını alıp fakirlere dağıtan bir “iyi haydut” tiplemesidir. Kendi anlatımıyla, “Parasını alacağım adam bir hain olmalıdır. Namuslu adamların parasına elimi sürmem,” der. (4)
Adamları da aynı kanaattedir: “Allah ustaya (Cingöz Recai’ye) zeval vermesin; fakir fukara onun sayesinde ekmek yiyor. Cingöz Recai’nin adı hırsıza çıkmıştır ama o, helâl mala dokunmaz. Nerede haram mal varsa onu bulur; hep hayra sarfeder. İyiliği çok sever.” (5)
Eyüp’te bir evi vardır; buraya çok sık uğrar; çevresine kendini hali vakti yerinde bir emekli gibi tanıtıp semtin fakirlerini devamlı kollar (Cingöz’ün Akibeti öyküsü). 43 yetim çocuğu baktığı bir darüleytam (yetimler evi) açmıştır (Cingöz’ün Kız Kaçırması öyküsü).
Recai, tıpkı öykündüğü Lupin gibi psikolojik doyum için topluma ve onu kişiliğinde temsil eden başdüşmanı Sertaharri Mehmet Rıza’ya meydan okuma ve alay etme için sonunda hiçbir maddi kazanç olmayan soygunlar da yapar (Düşman Şakası öyküsü).
Sportmendir; hep hareket halinde, yerinde duramayan bir yaratılıştadır, teknolojinin ilerlemelerinden yararlanır; iyi makyaj yapar ve bunaldığı yahut hayal kurmak istediği zamanlar bu kez Sherlock Holmes gibi keman çalar.
Kadınlara düşkündür. Çok zarif ve çapkın olduğundan kadınlar katında daima başarılıdır ama karısı Mebruke’yi de çok sever. Mebruke de ona çok bağlıdır; gereğinde akrabası olan Mehmet Rıza’yı bile kullanarak Cingöz’e yardım eder (Cingöz’ün Esrarı romanı).
Öldürmeyi hiç sevmez; ancak çok zorunlu olduğu durumlarda kendi canını ve baş düşmanı da olsa takdir ettiği Mehmet Rıza’nın canını kurtarmak için ölümü zaten hak etmiş kötülere ateş edebilir (Tatavla Cinayeti öyküsü).
Cingöz Recai öykülerinde kahramanımızla sürekli çekişen Sertaharri Mehmet Rıza, Lupin’in çekiştiği Komiser Ganimard’dan çok daha zekidir. Server Bedi onu, olumlu bir yaklaşımla ve sempatiyle tasvir etmiştir. Cingöz’e kızsa da gerektiğinde onunla işbirliği yapmaktan çekinmez ama dürüst bir adamdır; işbirliği yaparken bile iş biter bitmez onu tutuklamanın yollarını arayacağını açıkça söyler (Kadın Cinayeti, Tatavla Cinayeti öyküleri).
Yukarıda da değindiğimiz üzere Komiser Ganimard gibi zekâdan yoksun değildir ve sonunda Cingöz’ün yöntemini kullanarak ve onun kadınlara olan zaafından yararlanarak onu yakalamaya bile muvaffak olur (Cingöz’ün Akibeti öyküsü).
Sherlock Holmes’e Karşı Cingöz Recai Serisi‘nde Server Bedi, yine Maurice Leblanc’a öykünmüş ve onun gibi kahramanını Holmes ile karşılaştırmıştır. Recai de Lupin gibi Holmes karşısında her zaman kazanacak ama Server Bedi, Leblanc’ın aksine Sherlock Holmes’ü Lupin’in yaptığı gibi en sonunda boğup öldürecek kadar antipatik göstermeyecek, ona daha ılımlı hatta saygılı yaklaşacaktır.
Cingöz ile Holmes yaşadıkları 14 macerada birbirlerini takdir edecekler, beş aydan fazla İstanbul’da kalan Holmes, artık kentimizden ayrılırken Cingöz’ün yeni bir marifetini işitecek ve Şark Bankası Müdir-i Umumisi Papazyan Efendi’yi kurtarmak isterken yeni bir tuzağa düşecektir. Ancak bu kez Cingöz Recai, Holmes’e bir veda ziyafeti hazırlamıştır ve Papazyan’a yapılan saldırı bu işin maskesidir (Cingöz’ün Ziyafeti öyküsü).
Server Bedi’nin Cingöz Recai dizisi bir Lupin uyarlaması olmasına karşın, yazarın yeteneği ve bu evrensel tipi yerel renklere ustalıkla boyaması sayesinde beğeniyle okunmuş, okurlar tarafından çok tutulmuş ve telif polisiye dizi kahramanları içinde en tanınan kişiliği oluşturmuştur.
Aslında bu bölümde incelediğimiz onparalık öykü formatındaki Cingöz Recai öyküleri, dönemin yerli ve yabancı onparalık öykü tipi polisiye dizilerinin hepsinden üst düzeydedir. Öykülerinin kurgusu ve içerdiği entrika, nitelikli ve ilginçtir. Bazı öykülerinde bırakın onparalık öyküleri, orijinal Lupin öykülerindeki ortalama düzeyi bile aşan incelikler vardır. Mesela “Düşman Şakası” isimli öyküde Recai’nin Mehmet Rıza’nın evinden gözü gibi sakındığı kıymetli antika biblolarını çalıp yine aynı evdeki yazları kullanılmayan büyük sobanın içine saklaması ve Mehmet Rıza ile antikaları geri vermek için sıkı sıkıya pazarlık yapıp onu öfkeden kudurtması, sonra da ünlü kahkahasını patlatıp antikaların yerini söylemesiyle sonuçlanan cüretli eylemi, kanımızca Leblanc’ı bile kıskandıracak kadar başarılı bir trüktür.
Cingöz Recai öykülerinin bir önemli özelliği de 1920’li yılların İstanbul’unu bütün renkleriyle aksettirmesidir. Server Bedi’nin Cingöz Recai’si İstanbul’un her semtinde mekânı olan bir kahramandır. Bir bakarsınız Eyüp’te zengin ve iyiliksever bir emekli hayatı yaşar; bir bakarsınız Ayaspaşa veya Şişli’de dönemin en şık apartmanlarında bir Amerikalı centilmen olarak boy gösterir; bir bakarsınız Sarıyer’de eski bir köşkte yaşayan bir Abdülhamid dönemi paşazâdesidir; bir bakarsınız o dönemlerde yalnız dut bahçelerinin bulunduğu Mecidiye Köyü’ndeki göçebe Çingeneler arasındadır. Cingöz Recai öykülerini okurken 1920’li yılların İstanbul’u bütün renkleri ve kişileriyle karşınıza çıkar.
Cingöz Recai Öyküleri Nasıl Okunmalı?
Bir polisiye roman çok severi olan bu satırların yazarı, Türk polisiye edebiyatında Cingöz Recai’nin önemini hep vurgulamış ama Cingöz Recai yayınlarını da hep eleştirmiştir. Kanımca ilk kez bu ünlü kahramanın hikâyelerini gerekli itinayı göstererek okurlara sunma olanağını bulmaktadır. Daha önce de değindiğimiz gibi bundan önceki Latin harfli yayınlar itinasız baskılardır.
Cingöz Recai öykülerinin muhakkak kronolojik sırayla yani basıldıkları tarihlere göre yayımlanması gerekir. Çünkü her öykü, bağımsız bir hikâyeyi içerse de öyküler arasında ilişki vardır. Yazar da bu ilişkileri dipnotlarıyla öykülerin özgün ilk baskılarında belirtmiştir. Halbuki özellikle yazarın ölümünden sonra yapılan baskılarda bu kronolojik sıra hiç gözetilmeden bazı öyküler alınmış ve bir kitapta toplanarak neşredilmiştir.
Cingöz Recai öyküleri kronolojik sırayla okunursa kahramanımızı daha iyi tanımak ve olayların gelişmelerini anlamak mümkün olacaktır. Örneğin Cingöz’ün Esrarı romanını okumadan ikinci öykü dizisinin ilk hikâyesi “Cingöz Döndü”yü anlamak mümkün değildir. Buna dikkat edilmezse Cingöz Recai’yi felsefesiyle, bize garip de gelse idealleriyle anlamaktan yoksun kalırız ve değerlendirmemiz eksik olur.
Bu bakımdan Cingöz Recai öykülerini okurken ilk önce 1924’te yayımlanan on öykülük Cingöz Recai’nin Harikûlade Sergüzeştleri serisinden başlamak gerekir. Bu seri bittikten sonra 1925’te neşredilen Cingöz’ün Esrarı romanı okunmalı ve onu da Cingöz Recai-Kibar Serseri serisi izlemelidir.
Ötüken Neşriyat, okurlarının Cingöz Recai’den eskilerin deyimiyle mütelezziz olmalarını yani lezzet almalarını sağlamak için önce 1924’te yayımlanan ilk seriyi, sonra ilk Cingöz Recai romanı Cingöz’ün Esrarı‘nı, sonra da ikinci seri olan Kibar Serseri serisini okurlarına sunma yolunu seçmiştir. Öyküler bu sırayla okunursa hem Cingöz Recai daha iyi tanınacak hem olaylar arasındaki ilişkiler anlaşılacaktır.
Bu üç kitaptan sonra Cıva Necati namı diğer Cingöz Recai öyküleri bir kitapta toplanacak ve sonuncu kitap olarak da yazarımızın Latin harflerinin kabulünden önce yazdığı son Cingöz Recai dizisi Sherlock Holmes’e Karşı okurlara sunulacaktır. Böylece Türk polisiye edebiyatının en tanınmış figürünün bütün öykülerini okurlarımız kronolojik sırayla okuma olanağını elde etmiş olacaktır.