yasin uzun

Yasin Uzun’dan Bir İlk Roman: Bir Dosya Üç Cinayet

//
9 dakikalık okuma

Bir Dosya Üç Cinayet, Yasin Uzun’un ilk romanı… Yazarın farklı kıta ve ülkelerde, uzun bir zaman dilimine yayılan polisiyesinde, eski BM Barış Gücü askeri, yarı Türk yarı İngiliz Hector’un peşinden Bangkok’tan Londra’ya, Sudan’dan Rotterdam’a dolaşıyoruz. Hector ise hem av hem de avcı rolünde sıradışı bir seri katilin peşinde…

“Bir Dosya Üç Cinayet”i yazmaya başlamadan önce neler yapıyordunuz? Kısaca tanıyalım sizi…

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde ekonomi okudum. O dönem, Avrupa Birliği ile üyelik müzakereleri daha umut verici bir seviyede devam ediyordu. Ben de o konuda eğitimime devam etmek istedim. Marmara Üniversitesi’de AB İktisadı üzerine yüksek lisans yaptım ardından.

Ne yazık ki hepimizin bildiği üzere Avrupa maceramız pek iyi gitmedi. İş Bankası’da bir süre çalıştıktan sonra şimdiki ismiyle Ticaret Bakanlığı’nda göreve başladım. 8 yıldır da buradayım. Vaktimin büyük kısmı, davranışsal iktisat gibi yeni teoriler ya da veri madenciliği ve blokzincir gibi gelişen teknolojilerin bakanlığımızda ve genel olarak kamu sektöründe nasıl kullanılabileceğini araştırmakla geçiyor diyebilirim.

0001767368001-1“Bir Dosya Üç Cinayet” Temmuz ayında piyasaya çıktı. Kitabı ne zaman yazdınız?

Kitabı yaklaşık 3 yıl önce yazmaya başladım. Sıkı bir polisiye okuru olarak uzun bir süredir yazmayı denemek istiyordum. Ankara’daki rutin içerisinde fırsat bulamamıştım. Konfor alanımdan çıkmam gerekiyordu sanırım.

2015 yılında Londra’ya yüksek lisans için gittiğimde kırılma anını yakalamış oldum. Yazmaya başlamak için kendimi ikna etmem birkaç ayımı aldı. Her gün kaldığım yurttan okula yürüyordum. Günde en az 1 saatlik bir yürüyüş demekti bu. Hikâye, her gün yürüdükçe kafamda olgunlaşmaya başladı ama bir türlü yazmaya koyulamadım. Birkaç ayın sonunda hikâye hafızamda tutamayacağım kadar büyüyünce denemeye karar verdim.

Bu süreçte yardım aldınız mı?

İlk kitabım olduğu için yazmaya başlamadan önce uzun bir araştırma süreci geçirdim. Birçok yazarın internet üzerinden kurslarına katıldım ve tavsiyeleri araştırdım. İlk taslağı bitirmem 9 ayımı aldı. Sonrasında en büyük desteği, sevgili arkadaşım Pınar Sayar Kızılcalı’dan aldım. Editör olarak hem hikâyenin tutarlılığı hem de romanın diline verdiği katkılarla taslağın ciddi bir edebi metne dönüşmesine yardımcı oldu.

Temel fikir, Gezi Olaylarına dayanıyor

Fikir nereden çıktı? Yazarken ne amaçladınız?

Aslında kitabın temel fikri, Gezi olaylarına kadar uzanıyor. Malum, o dönem sosyal medya üzerinden ciddi bir tartışma yürüyordu. Belki de sosyal medyanın ülke gündeminde bu kadar önemli bir yer tuttuğu ilk dönemlerden biriydi. O zaman tanık olduğum bazı olaylar aklıma şu soruyu getirmişti: Sosyal medyada bunları yazan insanlar kim? Ve daha genel bir soru olarak; sıradan insanlar, belirli durumlarda farklı karakterlere mi bürünüyorlar? Sosyal medya paylaşımları üzerinden bir katili tahmin etmek isteseniz nasıl bir karakteri araştırırsınız? Hikâye ilerledikçe bu eksen biraz kaymakla birlikte cinayetlere ilişkin temel sorulardan biri olarak kitapta kendine yer buldu.

Kısaca hikâyeden bahsedecek olursam; İngiliz Polis Teşkilatı’nda tecrübeli bir dedektif var. Onun teorisine göre bir seri katil, insanların cinayet işleyip intihar ettiği bir sahne kuruyor ancak gerçekte ikisi de öldürülüyor. Yıllardır resmi olmayan bir soruşturma yürütüyor ama bir sonuca varamıyor. Ekibine uzun yıllar Birleşmiş Milletler’de askerlik yapmış Hector isminde biri katılıyor. Roman temel olarak bu andan sonrasına odaklanıyor. Soruşturma devam ederken farklı ülkelerde farklı zamanlarda tanıdığımız karakterlerin ortak noktalarını öğreniyor, aynı zamanda da Hector’un geçmişiyle hesaplaşmasına tanıklık ediyoruz.

Kitaptaki temel karakterleriniz nasıl ortaya çıktı?

Ana karakter Hector’u, Londra’daki yurt arkadaşlarımdan birinden esinlenerek ortaya çıkardım. Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nde görev yapmış Yeni Zelandalı bir askerdi. Hector’un askerlik geçmişinde bahsettiğim birçok olay, arkadaşımın yaşadıklarına dayanıyor. Onun dışında işim gereği Sudan hariç romanda geçen tüm ülkelere gittiğim için karakterleri oluştururken gördüğüm insanlardan küçük ayrıntılar ekledim.

Okuyucuyu neler bekliyor peki? Hikâyenizin temel farkı ne sizce?

Her okuyucunun beğendiği farklı bir özellik olabilir tabii ki ama benim en önem verdiğim tarafı kişi, olay ve mekân zenginliği. Yedi farklı ülkede uzun bir zaman dilimine yayılmış bir hikâye var öncelikle. Kitabın ilk kısmında farklı zaman ve mekânlarda gerçekleşen olaylar, hikâye ilerledikçe birleşmeye başlıyor. Katilin kim olduğunu öğrendiğimizde bile heyecan devam edebiliyor ve sürpriz bir finalle noktalanıyor.

image3

İkinci kitap yolda

Yazmaya devam edecek misiniz?

Yazmaktan çok keyif alıyorum. Hatta ikinci romanı yazmaya başladım bile. Yine ana karakter Hector ve hikâye, 2015 yılının sonlarına doğru, ilkinin yalnızca birkaç ay sonrasında başlıyor. Bu kez göçmenlerin Avrupa’ya ulaşma çabası var arka planda. Europol’ün bir raporunda 2 yılda 10 bin göçmen çocuğun kaçırıldığına dair bir bilgiden esinlenerek yazmaya başlamıştım. Göç eden bir topluluğun iyisiyle kötüsüyle içinde barındırdığı herkesle birlikte Avrupa’ya götürdüklerine ve bir intihar bombacısına odaklanıyor. İlkine benzer şekilde zaman zaman geriye dönüşlerle ayrıntıları öğrenirken gerçek zamanlı devam eden bir soruşturmayı takip ediyoruz.

Siz kimleri okuyorsunuz? Hangi yazar ve eserlerden etkilendiniz?

Jean-Christophe Grangé’nin gerçek olaylara verdiği referansları çok beğeniyorum. Ben de elimden geldiği kadar kurguyu gerçek olayların arasına yerleştirmeye çalışıyorum. Onun dışında Jo Nesbo’nun tüm kitaplarını okudum. Her koşulda kendini ve hayatı tiye alan bir üslup yakalayabilmesine hayranım.

Kitaptan…

“Parçalanmış uzun siyah elbisenin üzerinde haki yeşili yonca desenleri vardı. Yüzünün ve kısa kıvırcık saçlarının büyük bir kısmı kanla kaplanmıştı. Karanlığın içinde parlayan bir çift kanlı göz ona doğru bakıyordu. Ensesine bir ağrı saplandı. Oysa bugüne kadar kaç ceset gördüğünü sayamamıştı bile. Ölümle çoktan yüzleşmiş biri olarak ölüler onu yaşayanlardan çok daha az rahatsız ediyordu.”

Editör

Türkiye'nin tek polisiye kültür dergisi.

221b 17. sayı
Önceki Hikaye

221B Dergi'nin 17. Sayısı: Sevgili Dostum Watson

kavuran soğuk
Sonraki Hikaye

Schorlau'dan Bir Dengler Macerası Daha: Kavuran Soğuk

En Son Yazılar