Ölüm Elbisesi: Bir Komiser Guido Brunetti Macerası

/
7 dakikalık okuma

     Ölüm Elbisesi, Donna Leon’un Venedik’te geçen ve Komiser Guido Brunetti‘nin yer aldığı uzun soluklu gizem serisinin üçüncü romanı. Ama bu kitap, ilk ikisinden çok daha iyi. Neden? Çünkü Selin, biraz daha sert, kanlı ve iğrenç sever. Diğerlerinin hiçbirinde Leon’un böyle bir dil veya bağlam kullandığını hiç hatırlamıyorum. 

     Guido Brunetti tipik bir dedektif. Umutsuzca işini eve getirmemeye çalışan, Venedik’te doğmuş ve büyümüş, orta sınıf bir Venedikli. Brunetti, karısını, çocuklarını ya da yiyeceklerini düşünerek günlük tantanasını biraz yumuşatır. Şaşırtıcı bir şekilde, bu onu zayıflatmaz, daha ziyade ona insan ruhu hakkında inanılmaz iç görüler sağlar. Sherlock’umsu hüneriyle ipuçlarını ortaya çıkarır. Eski Venedik’in soylu aileleri ve suç şebekeleri arasındaki cinayetleri araştırmak kolay değildir, ancak birkaç zeki meslektaşından yardım alır; güzel sekreter ve araştırmacı Signorina Elettra, sadık Vianello, ısrarcı Pucetti ve çoğu zaman ikiyüzlü ve kendini yücelten Vice-Questore Patta. Elettra demişken, bu kitapta tanışıyoruz, benim daha önce okuduğumdan tanıştığım ve şahsen pek de sevdiğim, keyifli bir karakter olan bilgisayar uzmanı, polis sekreteri Signorina Elettra ile. Kendisini daha sonraki romanlarda sıkça göreceğiz. Leon’un hikâyelerinin karakter odaklı olmasını da çok severim. Brunetti, Paola, çocukları, Patta, Vianello, Elettra, hepsi çok ikna edici, çok canlı karakterler. Leon onları azar azar inşa eder, hafif dokunuşlar birikir, siz de onların hakkında daha fazla bilgi edinmek istersiniz.

     Bu kitapları eski zamanların en sevdiğim iki polisiye yazarı Christie ve Simenon’la karşılaştırırsam, Leon’un kitapları bana Simenon’un ortamına daha yakın geliyor. Venedik toplumunun hem gösterişli hem de kederli taraflarından kesitler sunuyor. Hikâyenin bazı yönlerinde bir hüzün kokusu ve yalnızlık var. Öte yandan Leon, yasadışı göçmenler, LGBT hakları, eşitsizlik, sistemik yolsuzluk gibi durumlara da demir atmış durumda.

     Gelelim kitabın konusuna

     Venedik yakınlarındaki Marghera’da bir mezbahanın yakınındaki tarlada bir ceset bulunur. Kımızı bir elbise, iç çamaşırı ve kırmızı ipek ayakkabılar giymiş bu maktulün erkek olduğu ortaya çıkar. Kurban kafasından ve yüzünden o kadar kötü bir şekilde hasar almıştır ki, tanınmaz haldedir. Cinsiyeti keşfedildiğinde, travesti olduğu varsayımı ortaya çıkar ve ilk başta ölümün araştırılması bu teori üzerinde ilerler.

     Tüm bunların gerçekleştiği Ağustos ayının ortası, İtalyanlar için tatil zamanı. Komiser Guido Brunetti ve ailesi, yaz ortasında bile kazakların gerekli olduğu dağlara serinletici bir gezi için iki hafta boyunca Venedik’in baskıcı sıcağından kaçmayı planlarlar. Sonra o talihsiz telefon gelir ve bu korkunç cinayetin soruşturmasına başkanlık etmekle görevlendirilir. Karısı ve çocukları onsuz dağlara gider ve Brunetti, Venedik’in buharlı, boğucu atmosferinde sıkışıp kalır. Her şeyden önce cinayet kurbanının kimliğini öğrenmeye, sonra onu kimin öldürdüğünü bulmaya ve o kişiyi adalete teslim etmeye çalışır. Soruşturma ilerledikçe, ceset sayısı artar ve Brunetti, güçlü insanların polisi satın alabildiği ve devlet dairelerinden arzu ettikleri sonuçları sağlayabildiği İtalya’nın yozlaşmış bürokrasisiyle bir kez daha mücadele etmek zorunda kalır. 

     Leon, her zaman olduğu gibi, Venedik’teki yaşamın canlı bir resmini çiziyor ve işlenen tüm suçlara rağmen okuyucunun oraya gitmek istemesini sağlıyor. Brunetti harika bir karakter, kendi patronu da dâhil olmak üzere tüm yozlaşmış yetkililer arasında tertemiz kalmış, iyi bir adam. Bu özel kitap Brunetti’nin patronu Patta’ya bile sempati duymanızı sağlayacak çünkü karısı ünlü bir film yönetmeniyle kaçmış ve onun geri dönmesini sağlamaya çalışıyor.

     Brunetti’nin karısı Paola ve çocukları kitabın büyük bir bölümünde tatilde olduklarından, Brunetti ve Paola arasındaki etkileşimi ve Paola’nın pişirdiği ağız sulandıran yemeklerin çoğunu görmüyorsunuz. Brunetti’nin kendisi için makarna pişirdiği ve ardından Tacitus’un İmparatorluk Roma Yıllıkları’nı okumak için oturduğu ve antik Roma’daki yolsuzluk ile kendi zamanındaki yolsuzluk arasında karşılaştırma yaptığı harika bir sahne de var. Son hakkında çok fazla şey yazmak istemiyorum ama bu romanda adalet, tatmin edici bir şekilde hizmet ediyor. Leon’un kitaplarında durum her zaman böyle değil çünkü. Bazen katil, etkili siyasi bağlantılar nedeniyle kurtulabiliyor. Bu arada, kitap 1990’larda yazıldığından, eş cinsellere ve trans bireylere karşı bazı garip tutumlar içerdiğini söylemeden geçemeyeceğim. Ancak Brunetti ve Paola bu tutumları paylaşmıyor elbette. Guido Brunetti yemek pişiriyor, okumayı seviyor, çalışkan, dürüst ve Venedikli. Sizi bilmiyorum ama bu tam benim tarzım bir adam.

     Ahlaksız bir kötü adam, tehlikeli suç ortakları, iyi ve onurlu tanıklar, masum kurbanlar ve sonunda adaleti görmek isteyen okuyucular için tatmin edici bir sonuç. Sonuna kadar tahmin yürütmenizi sağlayan, zekice ve karmaşık bir gizem Ölüm Elbisesi.

Selin Bak

1981 yılında Trabzon’da doğdu. Atatürk Üniversitesi’ nde Hemşirelik okudu. Polisiye merakı gençlik yıllarında (hala çok genç, ortaokul yılları diyelim) Agatha Christie ile başladı. Galiba yapmak isteyip de yapamadıklarını okumak (cinayeti çözmek değil işlemek kısmından bahsediliyor) kendisine garip bir tatmin duygusu vermiş olacak polisiye dışında başka bir tür okuyamaz oldu. En
sevdiği yazarların Türk yazarlar olduğunu her zaman gururla söyler. Çok polisiye okur, çok polisiye dizi ve film izler, fazlaca cinayet kurguları yapar. Aslında çok da yazar ama çaktırmaz. Bu biyografiyi yazarken hayatında enteresan bir şey olmadığını fark eden Selin, hemşirelik yapmaya ve Trabzon’da yaşamaya devam ediyor, şimdilik...

Önceki Hikaye

Nedir bu normal, yoksa ben miyim anormal?

Sonraki Hikaye

K'nın Sesi'nden Polisiye Podcast Dizisi: Kıvılcım 

En Son Yazılar