İlk eserini tamamladığında, tamı tamına başvurduğu on dört yayın evinden red cevabı alan ve ‘mutlaka okunması gereken elli polisiye yazarı’ ndan biri olan Andrea Camilleri, kahramanına ‘Komiser Salvo Montalbano’ ismini ise İspanyol yazar Vazquez Montalban’a olan hayranlığından seçmiş. İlk Montalbano kitabı ‘Suyun Şekli’ ni 1994 yılında yazmış. Camilleri, kitaplarında yozlaşmayı, mafyayı ya da politik çürümüşlüğü, içine serpiştirdiği mizahla anlatır. Siz olayın heyecanıyla nefes nefese okurken bir cümleyle sizi kahkahaya boğabilir. Kurgusal Vigata kasabasının polis karakolunun “Commissario” su, canım Montalbano, mizah ve şefkatin etkileyici karışımıyla, Georges Simenon’un, Dashiel Hammett’in ve Raymond Chandler’ın efsanevi dedektifleriyle yarışır.
2009 yılında, Porto Empedocle’deki merkezi bir konumda bulunan Via Roma’ya bir Montalbano heykeli yerleştirilmiş. Bu heykel belediye başkanı tarafından İtalyan sanatçı Giuseppe Agnello’ya yaptırılmış. Televizyonda gördüğümüz Montalbano’ya hiç benzemiyor ama demek ki yapan sanatçının aklındaki Montalbano’nun Luca Zingaretti’yle pek alakası yokmuş.
Malumunuz olduğu üzere Sicilya adası ekmek ve şarap kadar gerçektir ama Vigata, tanrıların tahtı Olimpos Dağı gibidir; sen inanırsan vardır. Hayali bir şehirde yaşayan hayali komiser Montalbano, iyi şarabı, iyi yemeği ve denizde uzun uzun kulaç atmayı sever. Kız arkadaşı Livia Burlando ile uzak mesafe ilişkisi sürdürmesine karşın birkaç istisna dışında sadık bir erkektir. Eh bir yazarın hayal dünyasında yarattığı hayali bir kahramandan bu kadar uzun bir seride, sonsuz sadakat beklemek fazla hayalcilik olmaz mı zaten? İşinde gücünde, dürüst adamdır Salvo. Yardımcısı Giuseppe Fazio biraz bizim Hayalet’i andırır. Girmediği delik, köşe bucak yoktur. Girdiği her delikten bilgiyle döner. Domenico “Mimì” Augello, bir kadın avcısıdır. Cinsi latif dendi mi Mimi’ye bir haller olur ama tarz sahibidir, yapışkan değildir, kadınları bunaltmaz. İşin içine bilgisayar girdi mi ekip, Agatino Catarella’nın kapısını çalacak artık. Sakardır, şapşaldır ama bilgi çağına en çok uyum sağlayan Caterella’dır. Bu kitapta görüyoruz bunu da. Kitaplarında en sevdiğim karakterdir. Zaten Camilleri’nin en sevdiğim huyu da bu; sadece kahramanı değil, kitaplarında tüm karakterler ete kemiğe bürünür, hepsi size kendini sevdirir.
Karşı konulmaz Sicilyalı dedektifin yer aldığı, uluslararası alanda en çok satan serinin dördüncüsü “Keman Sesi”. Bu kitapta, zorlayıcı bir cinayet gizemi ile yolsuzluk ve politikanın ilgi çekici bir alt planını bir araya getiriyor Camilleri. Montalbano’nun karakteri, kurnazlık ve oynaklık karışımıyla aksiyona hükmediyor ve Vigata polis ekibinin diğer üyeleri harika bir destekleyici karakter kadrosu sağlıyor.
Salvo ve meslektaşı Gallo, arkadaşlarının eşinin cenazesine gitmek üzere yola çıkarlar ama yolda karşılarına çıkan bir tavuğu ezmemek için yaptıkları manevrada park halindeki bir arabaya arkadan bindirirler. Evde kimse olmadığından karakolun telefonunu arabanın sileceğine sıkıştırır Montalbano. İşte bu kadar da dürüsttür. Ama ne arayan ne soran vardır. Salvo bu işte bir bit yeniği olduğunu düşünür ve gece gizlice, arabanın önüne park edildiği eve girer. Güzel bir kadın, restorasyonu bitmemiş evinin yatağında boğulmuştur ve çıplaktır. Evde yaptığı aramada, pembe bir bornozdan başka hiçbir giysi bulamaz. Kıymetli mücevherlerinin olduğu kol çantası ve hatta kurbanın ayakkabılarına kadar tüm kıyafetleri kayıptır. Suç işlerken keşfettiği bir cinayeti resmi olarak bildiremez Montalbano. Bu nedenle eski dostu ve Parapleji hastası yaşlı bir kadın olan Clementina’dan karakolu arayarak ihbarda bulunmasını isteyecektir. Bu yaşlı kadının evine gittiğinde usta ama münzevi bir kemancının, yaşlı kadın için her gün kemanı ile konser verdiğini öğrenir. İşte kitaba adını veren ‘Keman Sesi’ ni ilk olarak burada duyarız. Ünlü kemanın rolü, kitabın ilerleyen kısımlarına kadar belli olmuyor, ancak Salvo’nun eski arkadaşı Clementina’ya yaptığı ziyaretlerin daha sonra bir önem kazanacağını seziyoruz. Davayı soruşturmaya başlayan Montalbano’nun odağında; öldürülen kadının yaşlı doktor kocası, Bologna’daki antikacı sevgilisi ve ortadan kaybolmuş gibi görünen bir hayranı vardır. Olay yerine daha önce gizlice girdiği için her yerde parmak izlerini bıraktığından, siyasi oyunlarla dava Salvo’dan alınır ve başka ekibe verilir. Bu yeni ekip, kurbanı her yerde takip eden ve hayranı olan kayıp adamı bulur ve kendilerini el bombasıyla tehdit ettiği gerekçesiyle vurarak öldürür. Dosya kapatılır haliyle. Bir de gerim gerim gerilerek brifingler verirler, düşman çatlatırcasına. Düşman kim? Tabii ki Montalbano. Ama Montalbano suçu o mazlumun işlediğine de elinde bombayla tehdit ettiğine de inanmaz. Meslektaşlarının illegal faaliyetlerini ortaya çıkarmak ve davayı yeniden açtırmak için bazı hileli taktikler kullanır. Elbette o kasım kasım kasılan ekibin de hakkından gelecektir.
Keman Sesi, okuyucuyu bir cinayet kurbanının garip keşfinden, katilin maskesini düşürmeye giden labirent bir yola götüren klasik bir whodunit. Montalbano katilin izini sürerken, aynı zamanda çok dikenli ama romantik bir hayatın ve ceza adaleti sistemi içinde çalışmanın hayal kırıklıklarıyla uğraşmaya da devam ediyor. Yine güzel şaraplar içiyor ve damak çatlatan yemekler yiyor. Yine uzak mesafe ilişkisi sürdürdüğü Livia’nın evlilik baskılarına boyun eğmiyor. Temel gizem mükemmel, tıpkı çözüme giden yol gibi. Montalbano’nun, kendisinden nefret eden yeni bir patrona sahip olmasının getirdiği sorunlarla nasıl başa çıktığı, bu kitabın en iyi kısımlarından biri.
Her Montalbano kitabı okuduğumda uzun zamandır tanıdığım ve çok özlediğim insanlara kavuşma mutluluğunu yaşarım. Bolca şarap içtik ve hasret giderdik. Vigata’ya yapacağım diğer seyahati gerçekten sabırsızlıkla bekliyorum.