Christopher Nolan’ın çektiği Batman serisi sizce diğer Batman filmlerinin arasından sıyrılıp nasıl efsaneleşti? Okuyan gözlerde yanıp sönen ilk cevabı şimdiden görüyorum: Tabii ki Joker! Peki, bir sorum daha var. Joker karakterinin dilden dile dolaşan bir sinema mitine dönüşmesinin tek sebebi Heath Ledger’ın insanüstü performansı mı sadece? Hımm… Okuyan gözlerde bir cevap hemen yanıp sönmemiş olabilir bu sefer.
Moderniteyle ortaya çıkan “düzen”in ve bu düzenin ayrılmaz bir parçası olan, en küçük aksilikte bütün gidişatın paldır küldür ona evrildiği “kaos” kavramının böylesine bir karakterizasyonu daha önce hiç yapılmamıştı. Bu kıyasa Ajan Smith bile dahil. İddialı bir iddia.
Joker, şehir hayatının, paranın, dürtülerin, arzuların, duyguların, aksiliklerin kontrol edilemez karmaşasının vücut bulmuş hali adeta. Hiçbir kuralı, parametresi, tahmin edilebilirliği yok. Her an bir para dağını ateşe verip yakabilir, bir hastaneyi patlatabilir, partinizi basıp etrafı makineli tüfekle tarayabilir. Bunları büyük şehirlerdeki gündelik hayatımızda yaşamayacağımızı söyleyebilir miyiz? Bence söyleyemeyiz. Neden mi? Çünkü Ortadoğu’ya komşuyuz.
Yakın dönemde yakılıp yıkılmasına şahit olduğumuz Ortadoğu ülkelerini bir düşünelim: Irak, Suriye, Mısır, Tunus, Libya… Kimisi işgal altında kaldı, kimisi “bahar” rüzgârında savruldu. Bir de yangını neredeyse yüz senedir hiç dinmemiş, yakın bir zamanda da dinmeyeceği belli olan Filistin var. Herhangi bir güne Gazze’nin İsrail uçakları tarafından bombalanması haberiyle başlayabiliriz. Filistin halkının tam teçhizatlı İsrail askerlerine sadece taşlarla karşılık verebildiği görüntülerden oluşmuş kolajları izleyebiliriz. İşgal, katliam, savaş suçu… Filistin -İsrail arasındaki “meselenin” özeti diyebiliriz.
“Joker’in kaosuyla Ortadoğu kaosunu denkleştirdin mi şimdi yani peh!” diyebilirsiniz. Birçok kavramın olduğu gibi kaosun da birden çok yüzü vardır. Özü, hareket mantığı aynı olsa da tezahürü ve sonuçları değişebilir. Bazen kaos denen şey, mitolojik hikâyelerde dünyanın doğuşuna hizmet ederken bazen Joker olup en küçük aksiliği bile kaldırmayan, kırılgan düzenlerin üzerine yürüyebilir. Bazen de -aslında çoğu zaman- Ortadoğu’da yaşayan insanların, gerçek hayatlarından bir türlü söküp atamadıkları bir vahşet ve hiç bitmeyen travma halidir.
İsrail-Filistin meselesinin ortasında geçen, İsrail yapımı Fauda herkesin dilinde.
En son İsrail ve Filistin’de kalmıştık. Kaos özellikle bu iki ülkenin vazgeçilmezi. Osmanlı Devleti’nin yönetimi altındayken başlayan, Filistin topraklarına Yahudilerin “yerleşmesiyle” ilgili süreç, bu toprakların İngiliz mandasında kalmasıyla tam bir keşmekeşe dönüşür. İngilizlerin o dönemki sömürgeci çıkarlarına uyduğu için Yahudiler “yerleşimci” olarak Filistin’e yerleştirilerek nüfusları artırılır.
Tabii bu duruma karşı çıkan ve yerel halkla karşı karşıya gelmek istemeyen Yahudilerin sayısı da çoktur. Avrupa’da giderek artan Yahudi düşmanlığı, o dönem birçok Yahudi’nin kıtayı terk etmesine neden olur. Yaklaşık 2.5 milyon Yahudi, ABD ve Kanada’ya göç eder. Hâlâ Filistin çok da tercih edilen bir adres değildir onlar için. Ancak sonrasında gelen soykırım, işlerin gidişatını değiştirir. 6.5 milyon Yahudi’nin Nazi Almanya’sı tarafından katli akabinde, Filistin’e gelen ya da diğer devletler tarafından yönlendirilen Yahudiler burayı yurt edinmeye başlar.
Tabii ki bu iş, yurt edinmeyle kalmaz. Arapların toprak ve haklarının gasbına yani işgale doğru gider. İsrail devletleşirken öncelikle milisleri sonrasında da düzenli ordusuyla katliamlar düzenleyerek Filistin halkının Suriye, Lübnan ve Mısır’a kaçmasına neden olur. Kangrenleşen İsrail-Filistin meselesi, Birleşmiş Milletler’in hakemliğine havale edilir. Filistin toprakları için bir bölüşme planı hazırlanır ve oy çoğunluğuyla bu plan kabul edilir. Ancak İsrail bu bölüşme planına hiçbir zaman uymaz.
Yıllara yayılan barış görüşmelerinden bazı sonuçlar elde edilir ama nihai sonuç hiçbir zaman çıkmaz. İsrail işgalci bir devlet olarak hayatına devam etmekte. Filistin ise imkânları kısıtlı, mazlum halkıyla bazen sadece taş atarak bile olsa hayatta kalmaya çalışmakta, direnmekte.
Bütün bu manzara içinde dizi seyircilerini, duyduğunda hem şaşırtacak hem de heyecanlandıracak gelişme ise tabii ki Netflix’ten geldi. İsrail-Filistin meselesinin ortasında geçen, İsrail yapımı Fauda herkesin dilinde.
Fauda: Kaos
İsrail’de üzüm bağı içinde bir ev… Çocuklarıyla ve eşiyle birlikte dışarıdan mutlu ve huzurlu bir hayatı olduğu görünen, orta yaşlardaki Doron… Kapısına gelen eski iş arkadaşının teklifi ona kendini ve hayatını sorgulatmaya başladığından beri hiç de huzurlu değil. İsrail Savunma Bakanlığı’na bağlı ama özerk çalışan bir terörle mücadele timinin eski üyesi Doron. Sadece üyesi de değil, en tecrübelisi. Lider özelliği, becerikliliği ve gözü karalığıyla tanınıyor. Timi bırakalı yıllar olmuş. Şimdilerde karısıyla birlikte şarap üreticiliği yapıyor. Ancak bu ona hiç mi hiç yetmiyor.
Kapısına gelen eski iş arkadaşı, bahsi geçen terörle mücadele ekibinin hâlâ şefi. Bir süre önce Doron’un öldürmeyi başardığı, Hamas’ın en önemli militanlarından “Panter” lakaplı Ebu Ahmed’in aslında ölmediğini, bir şekilde hayatta kaldığını haber vermeye gelmiş. Her zamanki gibi kılık değiştirilip gizlice Ramallah’a sızılıp Panter’in işi bu sefer gerçekten bitirilecek. Sadece bu operasyona özel olarak da Doron, yeniden göreve çağırılıyor. Eğer “Panter” bir an önce yok edilmezse İsrail’i bekleyen potansiyel tehlike çok büyük.
Ramallah’ta ise düğün hazırlıkları var. Ebu Ahmed’in erkek kardeşi, sevdiği kadınla evlenecek. Aile bağları çok kuvvetli olan Araplarda, İsrail tarafından aranan Hamaslı bir militan bile olunsa evlenmek üzere olan kardeşe düğün hediyesi vermemek olmaz. Kılık değiştirerek erkek kardeşinin karşısına çıkan “Panter” ona bir tomar para verip akşama yine kılık değiştirerek düğüne geleceğini söyler. Kardeşi buna çok sevinir.
“Panter”in kardeşinin evleneceği haberi tabii ki özel time istihbarat olarak çoktan gelir. Ebu Ahmed’in de düğüne geleceği tahmin edilir. Bu nedenle tim üyeleri, bu düğüne sessiz ama hızlı bir operasyon düzenleyerek Ebu Ahmed’i yok edecektir. Doron, karısının tüm karşı çıkışlarına rağmen yarım bıraktığı işi tamamlamaya kararlıdır. O da operasyona katılacaktır.
Hamas’ın önde gelen isimlerinin de katıldığı bu düğünde, Ebu Ahmed’in dul eşi olarak bilinen Nassrin de var. Kocasının aslında ölmediğini, saklandığını bilen birkaç kişiden biri. Gözü kapıda, onun gelmesini bekliyor. Kimse kendilerine doğru yaklaşan, düğüne tatlı getiren pastane elemanlarının aslında kim olduğunun farkında değil. Doron’un da içinde olduğu, terörle mücadele timinden üç kişi bir yandan rol yaparken bir yandan da kalabalığın içini tarayarak Ebu Ahmed’i arıyor.
Ebu Ahmed düğüne varamadan, düğündeki Hamaslılar tatlıcı rolündeki tim üyelerinden şüpheleniyor. Onları mutfakta sıkıştırıp silah çekiyorlar. Tim üyeleri rol yapmaya devam edip şüphelenecek bir durum olmadığına dair Hamaslıları ikna ettiği noktada, kapıdan kılık değiştirmiş Ebu Ahmed giriyor. Doron onu hemen tanıyor. Tam onu çekip vuracaklarken ortalık birden karışıyor ve düğün birbirine giriyor. Doron kulağındaki mikrofona bağırıyor: “Fauda! Fauda!”
Arapça kaos anlamına gelen “fauda” bu özel timin operasyon esnasında işlerin ters gittiğini karargâha bildirmek için kullandıkları, destek istediklerini anlatan kod. Karışan düğün içinde Doron, Ebu Ahmed yerine damadı yani kardeşini vuruyor. Ve bu, Doron ve Ebu Ahmed arasındaki kan davasında yeni safha açıyor. İkisinden biri yok olmadan asla bitmeyecek bir dava…
İsrail Dizileri
İsrail’de dizi sektörü olduğundan birçok izleyici haberdar değil. Çekim yöntemleriyle olduğu kadar senaryolarıyla da gayet kaliteli işler ortaya koyan İsrail dizi sektörü, ilk olarak adını fenomen dizi Homeland’le dünyaya duyurdu aslında. Homeland, Hatufim adlı iki sezonluk İsrail dizisinden uyarlama. HBO, Euphoria adlı İsrail dizisini uyarladı. Yakında daha fazla İsrail dizisinin dünyaya bu şekilde açılacağını tahmin etmek hiç de zor değil.
Netflix bu noktada yine kendi özgün aklını ortaya serip tam da kendine uygun bir tavır sergilemiş. İsrail’den dizi uyarlamak yerine, özellikle 2010’dan bu yana büyük bir ivme içinde olan İsrail dizi sektörünün içinden bir işi hayata geçirmeyi tercih etmiş.
Dizinin aynı zamanda başrol oyuncusu olan Lior Raz ve Avi Issacharoff, Fauda’nın yaratıcıları. Eskiden asker olan ikili, askerdeyken yaşadıklarından yola çıkarak bu projeyi tasarlamışlar. 2015’te ilk sezonu yayınlanan Fauda’nın 2. sezonu 2018’de görücüye çıktı. Netflix’in verdiği bilgilere göre 190 ülkede izlenen Fauda, 3. sezonuyla 16 Nisan’da seyirciyle buluşacak.
İsrail-Filistin meselesinin tam göbeğinde geçen bir ajan-aksiyon dizisinin tartışma yaratmaması beklenemezdi tabii. İsrail karşıtı birçok grubun, Netflix’e diziyi yayınlamaması için çağrıda bulunduğu biliniyor. Yayınlamaya devam edilirse bu gruplar yasal yollara da başvuracaklarını açıklamışlar çünkü onlara göre Fauda, işgalci İsrail’in faşist propagandasından başka bir şey değil.
Fauda‘nın ne olduğuna, nerede durarak hikâyeyi anlattığına ise izleyicilerin karar vermesi gerekiyor. Türkiye halkı olarak birçoğumuzun gözünde İsrail’in çok da iyi bir konuma sahip olmadığını biliyoruz. Bu, çoğu zaman ırkçı yaklaşımlara ve hatta saldırılara yol açsa da normalde gündelik hayatını gözümüzde bile canlandırmadığımız bu iki ülkenin ilişkilerine “içeriden” bakmak bizi başka boyutlarda düşünmeye sevk edebilir.