Çağatay Yaşmut romanı Benim Canım Ailem’de, yedi hikâyeden oluşan ilk kitaba karşın, katili bulma işinde gene başrolü Başkomiser Galip’in üstlendiği 3 hikâyeyi okuyoruz. Kitabın yaklaşık 250 sayfa olduğu göz önüne alınırsa belki de bunlara “novella” demek daha doğru olur.
Sevin Okyay
Bir zamanlar Çağatay Yaşmut’tan şikâyetçi olurduk; az yazıyor, bizi üzüyor diye. Neyse ki artık Başkomiser Galip maceralarının arasını açmıyor. Bir yandan romanları sürdürürken, hikâye serisinin ikinci kitabı Benim Canım Ailem’i de tamamladı. Yazarın yeni Galip hikâyeleri, Oğlak Yayınları Maceraperest Kitaplar’dan yayımlandı. Laf aramızda, bir sonraki romana da başlamış diye duyduk.
Ancak hatırlayacaksınız, bunlar hikâye formatında karşımıza gelen ilk Başkomiser maceraları değil. Yazar, 2017’de dört romanı (Beyoğlu Çıkmazı, Şarkılar Susunca, Beni Yavaş Öldür, Kadıköy Cinayetleri) ve beş yıllık bir bekleme/bekletme sürecinin ardından yedi ayrı cinayet hikâyesiyle, kolunun altına bir de felsefe yüksek lisansı sıkıştırmış olarak karşımıza çıkmıştı.
Doktor Ceyda’yı Kim Öldürdü?’nün kahramanı Başkomiser Galip, Kadıköy coğrafyası dahilindeki çeşitli mekânlarda işlenmiş cinayetleri çözmeye çalışıyordu. Kendisi Yoğurtçu’yu mesken tutmuş bir Kadıköylüdür. Hatta yeni kitaptaki “Yabancılar”da, katile pusu kurmak amacıyla olsa da Kadıköy’deki Fener-CimBom derbisine gidiyor. Yazarın Kadıköy tutkusu bu öykü kitabının hemen ardından yayımlanan Moda Cinayetleri romanında da sürmüştü.
Benim Canım Ailem’de, yedi hikâyeden oluşan ilk kitaba karşın, katili bulma işinde gene başrolü Başkomiser Galip’in üstlendiği 3 hikâyeyi okuyoruz. Kitabın yaklaşık 250 sayfa olduğu göz önüne alınırsa belki de bunlara “novella” demek daha doğru olur.
Benim Canım Ailem’in başka bir özelliği de var: Galip’in Kadıköylü olduğundan, bu coğrafya dahilinde işlenen cinayetlerin esrarını çözmeye çalıştığından söz etmiştik ama bu sefer, adını kitaptan alan ilk hikâyeye “Doğu Anadolu’yu esir alan ve yılın büyük bölümünde yerden kalkmayan beyaz örtü” ile başlıyoruz. Yıl 2000, Sarıkamış’tayız.
Aile meclisi kararıyla intihar süsü vermek için yaralı olarak tren yoluna bırakılan Zeliha, demiryolu görevlisi Mümtaz sayesinde tren gelmeden yoldan çekiliyor. Hikâyenin ikinci bölümünde ise Galip ve ekibi, uyuşturucu satan şoför Hüseyin’in cinayetini çözmeye uğraşıyorlar.
Başkomiser Galip bu cinayeti seri katil işine benzetemese de arka arkaya üç kişi ölünce iş değişiyor.
İkinci hikâye “Yabancılar”da cinayet mekânı gene Kadıköy, Suadiye’de Vakko’dan aşağı sahil yoluna inen sokakların birinde, bir apartmanın otoparkı. Mevtanın yanında “birinci” yazan bir not var. Başkomiser Galip bu cinayeti seri katil işine benzetemese de arka arkaya üç kişi ölünce iş değişiyor.
Biri oturduğu apartmanın otoparkında silahla, ikincisi evinde bıçakla, üçüncüsüyse başka bir otoparkta telle boğularak öldürülmüş. Düğüm, Ülker Stadyumu’nda çözülüyor ve Galip damgasını vuruyor: “Söylemiştim. Faili meçhul bırakmam.”
Üçüncü hikâye “Can Sıkıntısı”nda ise Yaşmut, tasarruf bahanesiyle bankadaki işinden çıkarılan beyaz yakalı bir emekçinin, Emin’in hikâyesini anlatıyor. Gerçi evli değil, çocuğu da yok ama gene de işsizlik canına tak ediyor. İnsanlardan kaçıyor, kendini biraya vuruyor.
Sahte içki nedenli ölümler, kapkaç, fuhuş, çocuk tacizi derken Emin başka bir dünyaya doğru çekiliyor sanki. Bu arada bankadaki Alp müdür öldürülmüş, bir de hayat kadını, daha doğrusu Mistress cinayeti var. Çağatay Yaşmut, üçüncü hikâyesini bir sürprizle bitirmiş. Tabii canım, katili Kadıköy’de aramak gibisi yok!