Geleceğin Suçları ve Geçmişin Sanatı: ‘Crimes of the Future’

13 dakikalık okuma

Ünlü yönetmen David Cronenberg’ün sekiz yıl aradan sonra gelen ilk filmi Crimes of the Future, dünyanın dört bir yanında nihayet gösterime girdi. Yönetmenin 70’lerdeki bir başka filminden ödünç aldığı yeni filmin ismi, Türkçeye Müstakbel Suçlar diye çevrildi.

Müstakbel Suçlar‘la birlikte yönetmen, ExistenZ ve Videodrome gibi bilimkurgu ve body horror’ı birleştirdiği filmlerine bir yenisini eklemiş oldu. İzleyenlere ufak bir hatırlatma, izlemeyenler için de giriş niyetine konusundan kısaca bahsedelim.

Olaylar, hükümetlerin insan evriminin gidişatından pek de memnun olmadığı, çok da uzak olmayan bir gelecekte geçiyor. İnsanların büyük kısmı acı hissiyatını neredeyse tamamen kaybetmiş. Filmin çekildiği Atina sokaklarında bıçaklar yalnızca haz için birbirini yaralayan insanlar tarafından çekilir olmuş.

Bu arada bazı kişilerin vücutlarında ne işe yaradığı bilinmeyen yeni organlar belirmeye başlamış. O kişilerden biri olan Saul Tenser (Viggo Mortensen), vücudunun kontrolünü yeniden ele geçirme amacıyla içinde büyüyen bu organları belirli aralıklarla ameliyatla aldırıyor. Ancak Saul, hem sevgilisi hem de iş ortağı Caprice (Lea Seydoux) ile birlikte bu ameliyatları bir performans sanatına dönüştürüyor.

 Ameliyatlar geçmişte kullanılmış ve ikilinin modifiye ettiği bir otopsi makinesinde yapılıyor. Sanat meraklılarının canlı canlı izlediği bu ameliyatlar sırasında kapsülün kontrolü Caprice’in elinde.

Kristen Stewart’ın canlandırdığı, son derece ilginç bir karakter olan Timlin’in de dediği gibi, Saul, bedenindeki tersliklerden “tiyatro yaratıyor”.

Bu arada Timlin, Saul gibi insanlarda ortaya çıkan yeni organları kayıt altına almak için kurulmuş Ulusal Organ Tescil Kurumu’nda çalışıyor.

Crimes of the future

Bu noktada spoiler’a girmeden bırakalım ve filmin hem son derece karanlık hem de grotesk ve satirik olduğunu vurgulayarak başlayalım. Zira yapımda “geleceğin sanatı” diye izlediğimiz performanslar aslında geçmişin abartılı, fantastik ve yer yer de gülünç ve eleştirel bir canlandırması. Filmde geçmişin temalarına ve eserlerine sıklıkla göndermeler yapan yönetmenin “geleceğin suçları” anlamına gelen bir isim seçmesi de başlı başına grotesk.

Filmde geniş yer kaplayan performans sanatı temasında aslında 1970’lerde başlayan yeraltı performans sanatı da ele alınıyor. Aynı zamanda Viktorya dönemi Avrupasında halka açık yapılan ameliyatlar da anlatının önemli bir parçası.

Filmde tartışılacak çok fazla başlık var. Hatta yukarıdaki özette spoiler sayılacak konulara değinmedim bile. Bu yazıda da birçok başlığı es geçip, filmin geleceğin sanatına dair vizyonunda geçmişin kendini nasıl yeniden var ettiğine odaklanacağız. Yine de “Bundan sonrası spoiler içerir” notunu düşelim.

Sanatta Beden Modifikasyonu

Filmde geleceğin sanat anlayışının, insanların bedenlerinde değişiklikler yapması ve kabaca kendilerini performatif şekilde “kesip biçmeleri” olarak yansıtıldığı görülüyor. Bu ilk bakışta tuhaf gelebilir ama aslında yakın tarihte büyük yer kapladı.

Sanatçıların vücutlarını malzeme olarak kullandığı, kendilerini acı verici durumlara maruz bıraktığı, derilerini dövmelerle kapladığı ve kendi kanlarıyla sanat icra etmeye çalıştığı birçok örneğe aslında aşinayız.

Senaryoyu 2000’lerin başında hazırlayan ama çekmek için finansmanı ancak şimdi sağlayabilen Cronenberg, Artforum’dan Amy Taubin’e verdiği bir röportajda şöyle diyor:

“Yirmi yıl önce bu senaryoyu yazdığımda, çeşitli türlerde birçok performans sanatçısı vardı. Bir şeyin var olduğunu, sanatçıların bu performansları gerçekleştirmeye mecbur olduklarını ve izleyici kitlesi de yakaladıklarını bir kez kafanıza taktığınızda, bu sizi icat edeceğiniz şeyi icat etme özgürlüğüne kavuşturuyor.”

Fransız Sanatçı Orlan ve Ameliyatları

Cronenberg, röportajlarında bunlardan açıkça bahsetmekten kaçınsa da filmde yer alan bazı performanslar, yakın tarihteki bir dizi sanatçıya açıkça göndermede bulunuyor.

Bunlardan biri de Fransız performans sanatçısı Orlan. 1978’de Orlan’ın, acil ameliyat için hastaneye götürülmesi bedeni üzerinde yarattığı sanatın başlangıcı oldu. Sanatçı o günleri, “Dış gebelik geçirdiğim için neredeyse ölüyordum” diye anlatıyor:

“Hayatımı kurtarmak ve içimde yaşayamaz bir cenin olduğu söylenen şeyi çıkarmak için ameliyat etmek zorunda kaldılar.”

Orlan operasyonu filme almak için bir video ekibini yanına almıştı ve operasyon boyunca bilincinin yerinde kalmasında ısrar etmişti. 31 yıl önce o gün videoya aldığı operasyon, kariyerine ilham verdi. Sanatçı sonra tekrar tekrar bıçak altına yattı. Hayatı risk altında olduğu için değil, vücudunu cerrahi yöntemlerle değiştirmeyi sanat olarak gördüğü için.

1990’dan 1993’e kadar dokuz operasyon geçiren Orlan, filmde insanların zaten ihtiyaç duymadığı anesteziyi reddetti. Ve sonunda o ünlü “boynuzlarını” taktırdı. Sanatçının alnının iki yanına boynuz şeklinde iki yumru yerleştirmesi muhtemelen en ses getiren performansı oldu.

Orlan

Müstakbel Suçlar‘da Caprice’in bir sanat buluşmasında alnına yumrular yerleştirmesi de açıkça Orlan’a yapılan bir gönderme gibi görünüyor.

Filmde hükümete bağlı Yeni Ahlak Birimi’nde görev alan ve insanların bedenleriyle neler yaptığını soruşturan bir dedektif, hiç de tasvip etmiyor gibi göründüğü sanat akımına karşı şu soruyu yöneltiyor:

“Tümörler nasıl sanat olarak kabul edilebilir? Tüm sanatın temeli olan duygusal şekillendirme, felsefi anlayış, nerede?”

Bu soruya yine Stewart’ın karakteri Timlin, “Saul, kendi vücudunun isyanını alıyor ve kontrolünü ele geçiriyor. Şekillendiriyor” cevabını veriyor. Benzer bir cevabı aslında gerçek hayatta Orlan’dan da duyduk:

“Amacım güçlü olmaktı, kendi bedenimi şekillendirip benliğimi yeniden yaratmaktı.”

Bu adsız dedektifin aradığı felsefi anlayış, sanatçıya göre işte burada yatıyordu.

Kulak Adam

Müstakbel Suçlar‘ın belki de en çarpıcı sahneleri, Saul’un “Kulak Adam” diye adlandırılan bir sanatçının performansını izlemeye gittiği anlardı.

Söz konusu sanatçı gözlerini ve dudaklarını sahnede dikmiş ve kollarını, göğsünü, bacaklarını ve kafasını süsleyen çok sayıda kulakla dans ediyordu.

Kulak Adam

Kulak Adam’ın performansı da Avustralyalı sanatçı Stelarc’ın Ear on Arm adlı çalışmasına bir gönderme gibi görünüyor. 2015’te koluna ameliyatla üçüncü bir kulak ekleten sanatçı, 1996’dan beri bu proje üzerinde çalışıyordu.

Stelarc’ın plastik cerrahide kullanılan yöntemlerle oluşturulan üçüncü kulağı sanatçının vücudunun dolaşım sistemiyle bağ kurmasıyla artık yaşayan ve tamamen ona bağlı bir parça olmuştu.

Kulak

Cronenberg, röportajlarında Stelarc’ı soran eleştirmenlerden ustaca kaçmayı başarıyor. Ancak filmde yönetmenin buna eleştirel yaklaştığı açık. Kulak Adam’ın performansının ortasında bir iş kadını Saul’a yaklaşıyor ve bu gösterinin bir kavramsal sanat çalışması için kötü olduğunu söylüyor. Ayrıca Kulak Adam’ın sanatçı kimliğinden daha iyi bir dansçı olduğunu ekliyor.

Kulak Adam’ın performansı da gerçek hayatta benzer eylemlere imza atan sanatçılardan esinlenmiş gibi. 

Örneğin, Kremlin’e karşı protesto eylemleriyle bilinen Rus ressam Peter Pavlenski, 2012’de muhalif punk grubu Pussy Riot’un yargılandığı sırada ağzını iğne iplikle sokak ortasında dikmişti.

Deha

Viktoryen Dönem Ameliyat Gösterileri

Filmde performans sanatına dönüştürülmüş halka açık ameliyatları, ilk olarak Don McKellar’ın canlandırdığı Wippet karakterinden öğreniyoruz. Timlin’le birlikte Ulusal Organ Tescil Kurumu’nda çalışan Wippet, bu ameliyatlardan şöyle yakınıyor:

“Buna ne diyorlar? Masaüstü ameliyat. Halka açık, çok itici.”

Öte yandan tarih meraklıları, halka açık ameliyatların da yeni bir konsept olmadığını fark edecektir. Zira 19. yüzyıl Viktoryen dönem Avrupasında hastaların izleyiciler önünde ameliyat edildiği yaygın biliniyor.

O dönemde seyirciler, giriş ücreti karşılığında ameliyatları ve otopsileri canlı izleyebiliyordu. Dahası, 19. yüzyılın ikinci yarısında anestezinin yaygın olarak kullanılmasına kadar, cerrahi prosedürler, hastalar uyanıkken yapılıyordu. Tıpkı yukarıda bahsettiğimiz ekstrem performans sanatında ve filmde olduğu gibi.

Doktorların prosedürleri çıplak elleri ve sokak kıyafetleriyle gerçekleştirdiği bu ameliyathaneler zararlı bakteri ve mikroorganizmalarla kaplıydı. Bu nedenle ameliyat sonrası ölümler çok fazlaydı. Hatta cerrahların ellerini yıkamadığı da döneme dair yaygın iddialar arasında.

Müstakbel Suçlar‘da bu hijyen meselesine değiniliyor ama film, enfeksiyon sorunundan zekice bir hamleyle sıyrılmış. Zira bu kurgusal gelecekte acıyla birlikte enfeksiyonlar da yeryüzünden silinmeye başlamış.

Yine masaüstü ameliyatları sorgulayan Wippet’tan şunları duyuyoruz:

“Enfeksiyonlar? Onlara ne oldu? Artık kimse ellerini yıkamıyor. Ne bu, modası mı geçti?”

Öte yandan film, tüm bu çılgınlıkları bir gösteriden ibaret bırakmıyor. Yönetmenin bakış açısı da işte bu noktada devreye giriyor. Bu açık ameliyatlar artık gösteri ve eğlence için değil, daha çok haz duymak veya zevk almak için yapılıyor.

Filmin örneklerini saydığımız eski performans sanatına kattığı en büyük yeniliği, Stewart’ın canlandırdığı Timlin’in sözlerinden anlıyoruz:

“Ameliyat, yeni seks.”

Kaynaklar:

Çağla Üren

1994, Bakırköy doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. Üniversite yıllarında çeşitli kültür sanat sitelerinde yazarlık yaptıktan ve kitap çalışmalarında yer aldıktan sonra medya sektörüne girdi. 2019'dan bu yana dış haber editörü olarak çalışıyor.

Önceki Hikaye

Alper Kaya'nın Yeni Romanı 'Karınca Karambolü', Pazartesi Günü Raflarda!

Sonraki Hikaye

'Peaky Blinders' Filmi Neredeyse Yazıldı

En Son Yazılar