Ercan Akbay: Tasarlanan kurgunun özü, yani çekirdeği ayrıntısıyla düşünülmelidir

/
12 dakikalık okuma

Sevgili 221B okurları, yeni bir dosyayla karşınızdayız: Polisiye Yazarları Anlatıyor. Polisiye yazarlarıyla, pandemi döneminin üretimlerini nasıl etkilediğini, önümüzdeki döneme dair planlarını, çalışmalarını ve çok daha fazlasını konuştuğumuz keyifli röportajlar gerçekleştirdik.


Dosyamızın bugünkü konuğu, psikolojik derinlik ve gerilim yönü ağır basan polisiyeleriyle okurların beğenisini toplayan Ercan Akbay.

Pandemi dönemini bir okur ve yazar olarak nasıl geçirdiniz? Yazarların yeni romanlarını, kitaplarını tamamlayabildiği bir dönem olurken aynı zamanda yazmak için gerekli konsantrasyonu bulmakta zorlanılan, daha çok okuma, dizi-film izleme yapılan bir dönem de oldu bazı yazarlar için. Siz anlatır mısınız bu dönemi nasıl geçirdiğinizi?

Pandemi dönemini verimli geçirdiğimi söyleyebilirim. Şubat ayında başladığım yeni romanımı, benim için rekor sayılabilecek bir sürede, Ekim ortasında bitirdim. Gözden geçirmeler hariç sekiz ayda… Karantina, kısıtlamalar ve etraftaki sessizliğin verimli çalışmama pozitif yönde etkisi oldu. Metnin üzerinde çalışmayı halen sürdürüyorum ki hep böyle olur. İkinci gözden geçirme sürecinde taslak kısalır ve olay örgüsüyle uyumlu bir tempoya kavuşur. 

Daha öncesinde yoğunluktan ya da başka gündemlerden ertelemek zorunda kaldığınız ancak pandemi/karantina döneminde zaman ayırabildiğiniz kitaplar, filmler, diziler vb oldu mu? Hangi eserleri keşfettiniz bu dönemde?

Daha önce çeşitli sebeplerle okuma ve izleme fırsatı bulamadığım, kaçırdığım bazı kitap, film ve dizileri salgın dönemindeki zorunluluklar vesilesiyle programa aldım. The Sopranos’u popüler olduğu dönemde seyretmemiştim meselâ, aylardır ona takıldım, son sezonuna geçtim. 

Philip K. Dick ve Haruki Murakami’nin okumadığım kitaplarını ve danışmanlığını yaptığım bir TV prodüksiyon işi gereği olarak Selçuklu dönemi tarih kitaplarını ve tarihi romanları boşluklara yerleştirdim. Pandemiyi katiyen ziyan etmedim yani sizin anlayacağınız.

Eylül 2020- Eylül 2021 yayın dönemi için plânlarınız, hedefleriniz nelerdir?

Yayıncıların raporlarına göre, kitap basım ve dağıtım işleri Mart ayından bu yana iyi gitmiyormuş. Henüz sezon için iyi sinyaller alınmıyor, kitap fuarları ne yazık ki düzenlenemiyor. Bizim faaliyetlerimiz de buna bağlı. Yayıncıların satış yapamadıkları ortamda bizim iyi olabilmemiz mümkün mü? O yüzden kısa vadede belirli bir hedefim yok, ne çıkarsa bahtımıza artık. Hayatın bizi sürüklediği yere doğru yürüyüp gidiyoruz ama kendime bununla ilgili ekstradan tasa yarattığımı söyleyemem. Elimizden ne gelebilir?

Roman ya da öykü dışında, TV/dijital platformlara dönük senaryo yazımı ya da romanlarınızın uyarlanması konularında bir çalışmanız var mı?

Bir TV dizisinin senaryo ekibinde görev aldığım için kişisel bir proje dosyası yapabilecek pozisyonda değilim şu sıralarda, ama orta vadede bir polisiye dizi çalışması içine girebilirim. Film prodüksiyon dünyasına kendi romanlarımla girebilmek için dosyalar hazırlamak, sinopsis-senaryo yazıp çizmek ve tabii yapımcılarla görüşmek lâzım, fakat kişisel olarak bu tür işlere şu anda ne mecalim, ne de vaktim var. Kaçmaktan kovalamaya zaman bulamıyoruz.

Olay örgüsünü ve karakteri inşa ederken nelere dikkat ediyorsunuz? Nasıl bir çalışma tarzınız var? Nasıl bir yazma ritminiz ve ritüeliniz var?

Olay örgüsü ve karakterleri çalışmak yıllardan beri sistemleştirme uğraşısı verdiğim temel bir konudur. Tanıdığım yazar adaylarının bir bölümü yaratıcı gücüne güvenip çalakalem roman yazmayı maharet sayıyor. İlk dönemlerimde ben de böyle deli dolu işler yazdım ne yazık ki… Okura yeterince saygı göstermedim, onlarla empati kuramadım ve iyi düşünmeden yazarak yanıldığımı sonradan anladım.

Okuduğum bütün iyi yazarların üsluplarına yansıyan bu önemli meselenin birçok yönü var ve bence aşılması gereken ilk bariyer, yazmaya kalkıştığınız kurgunun tasarımına yeterince zaman ayırmanız ve olay örgüsüne özen göstermenizdir. Her insanın ilginç ve güzel hikâyeleri olabilir, ne var ki gerçek yazarlık bunları ustalıkla anlatma-ifade etme gücünde yatar. 

Tasarlanan kurgunun özü, yani çekirdeği ayrıntısıyla düşünülmelidir. Size esin kaynağı olan hadise çok çekici, çok cazibeli olabilir, ama siz bunu nasıl anlatacağınıza karar verip yol haritanızı belirledikten sonra, konunun alt temaları hakkında bilgi toplamalı ve araştırma yapmalısınız. 

Yaklaşık altı ay ilâ bir yılımı bir romanın tasarım evresine ayırırım. Tasarım mutluluk veren bir süreçtir: Hikâye geliştirirken düğümleri çözer, notlar alırsınız ve işte o aşamada kurgunun gereksinimi olan karakterler ortaya çıkmaya başlar. Kurgunuzun gerektirdiği temel kişiler iyi düşünülmeli ve yapılandırılmalıdır. Hikâyenin ikincil pozisyonlarında görev yapacak karakterler nasıl birileri olmalı? Bu sorunun cevabı da başkarakterler kadar önemlidir. Hikâyenize cuk oturacak karakter ve figüranlar yaratmalı ve bu kişileri geliştirmelisiniz. 

Bir karakterin cana gelmesi, ruh bulması ve inandırıcı bir kişilik sahibi olması kurgunun kaderini belirler. Okurun beğenisine sunduğunuz kişilik özelliklerinden ve yaşamöykülerinden çok daha fazlasını bilmeniz, karakterlerinizin inciğini cıncığını tanımanız gerekir. Bu konuda ne kadar analitik çalışırsanız, hikâyeniz o kadar gerçekçi, inanılır ve dolayısıyla başkaları tarafından okunabilir olur ve siz de o kadar rahat eder, hızlı yazarsınız. 

Karakter aksiyon yaratır derler, doğrudur. Tasarımımı en baştan yapıp, yazma serüvenine öyle başlamama rağmen, yol içinde kişiler alt hikâyeler oluşturur. İşin en çok zevk veren kısmı da budur. Kurulum içerisinde taşıyıcı temanın serimi gerçekleştirildikten ve başkarakterlerin tanıtılması işi yapıldıktan sonra çatışmalara, yüzleşmelere-hesaplaşmalara girersiniz ve yürüdüğünüz o yol haritası içinde, kurgunuzun yoluyla bütünleşirsiniz. Karakterlerinize bürünür, onları içselleştirir, kendinize başka bir dünya yaratırsınız. Yazma yolundaki yürüyüşünüz, amacın kendisine dönüşür. 

Hikâyenin son bölümlerine geldiğinizde, kendi kurgunuzun olay örgüsü içine nüfuz edip konuyla o kadar bütünleşir, hikâyeyi ve kişileri kendinizle o kadar özdeşleştirirsiniz ki yol bitmesin istersiniz. Varılacak yere vardığınızda zihninizde bir boşluk oluşacaktır çünkü.

Genç yazar arkadaşlarımıza hep bunu öneriyoruz: Yazma eylemini coşkuyla ve yaşam sevinciyle güdülenerek, âdeta bir halı gibi ilmek ilmek dokumanın yolunu bulun diyoruz. 

Bir polisiye yazarı olarak sevdiğiniz polisiye karakterler, yazarlar, romanlar, filmler, diziler nelerdir? Türkiye’den ve dünyadan takip ettiğiniz işler var mı? Yeni yayın döneminde merakla eserlerini/eserini beklediğiniz yazarlar/yönetmenler kimlerdir?

Tüm polisiye edebiyat ve dizi film gündemini elimden geldiğince izlemeye çalışıyorum ama sizler de bilirsiniz ki suç edebiyatı geniş bir konudur. Okumaya, izlemeye yetişmek çok zor. Soluk soluğa çalışıyor, hayatı kovalıyoruz. Türk polisiye dünyasından arkadaşlarımızın eski ve yeni yapıtlarını fırsat buldukça okuyorum. Suat Duman’ın 1918’lerine başladım geçenlerde. Son dönemlerde yabancı polisiye alıp okumadım, kayda değer yeni bir yayın bulamadım açıkçası.

Polisiye edebiyat ürünleri dışında, okuma merakımın odağındaki alanda kurgu-dışı kitaplar var olmayı sürdürüyor. Özellikle tarih, sinema ve popüler kültür ürünlerini ve de ilgimi çeken teknik konuları okumayı hep çok sevdim. Dönüp dolaşıp okuduğum; Thomas Mielke, Ken Follett, Radi Dikici gibi tarihi romancıları, Simon Cole, Sevil Atasoy gibi adli tıpçıları, Halil İnalcık, Reşat Ekrem Koçu ve Bernard Lewis gibi tarihçileri hiçbir dönemde favori yazarlarımın arasından çıkarmadım. 

Bir polisiye yazarı insan ilişkilerine önem vermeli, tanıştığı kişilerin hikâyelerini dinlemeye özen göstermeli ve elbette ki hemen her konuda geniş çapta bilgi sahibi olmalıdır.

Editör

Türkiye'nin ilk ve tek polisiye kültür dergisi.

Önceki Hikaye

Nuray Atacık: Karakterler Tanıdık Hâle Gelince Olay Örgüsünü Oluşturdum

Sonraki Hikaye

David Fincher: Mindhunter'a Devam Etmek Mantıklı mı Değil mi Bilmiyorum

En Son Yazılar