Agatha Christie’nin Araplarla Olan Sevgi-Nefret İlişkisi

6 dakikalık okuma

Polisiye kraliçesi Agatha Christie, ölümünün üzerinden geçen 40 yıla rağmen hâlâ Arap dünyasını büyülemeye ve onlara ilham vermeye devam ediyor. Onun durumuna sevgi-nefret ilişkisi denilebilir. Nasıl mı?

20. yüzyılın ortalarında çok sayıda Agatha Christie romanı Arapçaya çevrildi, Cezayir’den Kahire’ye, Ürdün’den Umman’a Hercule Poirotlar ve Miss Marplelar, rafları ve tezgâhları doldurdu. Bu orijinal basımlar ve yeni baskılar hâlâ fazlasıyla mevcut. Christie’nin romanlarının İngilizceden Arapçaya çevrilmiş baskı sayısı Shakespeare ile yarışıyor. Sayı, 60’ın üzerinde.

Her halükârda 20. yüzyılın ikinci yarısında pek çok Arap yazar, Christie’nin gizem dolu kitaplarını okudu ve onlardan ilham aldı.

Yazar ve çevirmen İbtihal Mahmud, “Amman’da küçük bir çocukken (90’lar) Agatha Christie’nin romanları pek çok kitapçıda bulunuyordu. Hatta benim de kazandığım ilk parayla aldığım kitap onun Ölümle Randevu’sudur” diyor.

Irkçı mı?

Christie’nin klasikleşmiş pek çok romanı artık çoksatanlar listelerinde olmasa da yine de polisiyeye başlangıç için birer klasik durumunda o coğrafyada.

Bu tek taraflı bir ilişki değildi tabii; Ortadoğu da Agatha Christie için önemliydi. 1910-11 yıllarında o zamanlar 20 yaşında olan geleceğin büyük yazarı, kendi sosyeteye tanıtma partisini Kahire’de yapmıştı. Mısır’daki yıllarında oranın etkisiyle basılmamış ilk romanı Snow Upon The Desert/Çöldeki Kar‘ı yazdı. Pek çok romanında olduğu gibi bunda da otelin yemek salonunda gördüğü zengin insanları anlatır.

1920’lerin sonunda oraya yeniden dönmeden önce birkaç roman daha yazdı. İkinci eşiyle Irak’ın tarihi Ur kentinde bir arkeoloji kazısında bu zamanlarda tanıştı.

1930’larda Christie ve eşi, Suriye-Irak arasında aylarca gidip geldi. Christie burada arkeolojik kazılara katıldı ve en önemli romanlarından birkaçını burada yazdı. Agatha Christie’nin Belçikalı biricik dedektifi Hercule Poirot, Doğu Ekspresi’ne bindi, Kudüs’te tatil yaptı ve Ürdün’deki antik kent Petra’da gizemli bir cinayeti aydınlattı.

Her ne kadar Christie’nin kızı Rosalind 1990’da verdiği bir röportajda annesinin “Arap âşığı” olduğunu söylese de hayranları, romanlarındaki “batıl inançlı Araplar, dalkavuk şeyhler, pis kara sarı Iraklılar”ı anlatmanın ırkçı ve basmakalıp kültürel önyargılar olduğunu vurguluyor.

Gerçekten de 20. yüzyılda, kazı alanında yanı başında duran insanlardansa Antik Mısırlıları insancıllaştırmak için daha çok uğraşmış gibi görünüyor Agatha Christie.

Yine de Arap okurlar daha önce Arthur Conan Doyle ve Maurice Leblanc’ın hikâyelerine yaptıkları gibi Christie’nin eserlerini de bayıla bayıla okudu.

Etkisi az olsa da…

Buna rağmen Arap edebiyatında Christie’nin etkisini görmek güç. 2011’de Mısırlı akademisyen Kemal Abdül Malik ile yazar Matt Rees “Agatha Christie Arap dünyasını yüceltebilir mi?” başlıklı bir söyleşi yaptı. Abdül Malik, “Bildiğim kadarıyla Arap dünyasında özel dedektif yok” diyor ve devam ediyor; “Bireysel olarak da kurumsal olarak da. Rees’in söylediğini hatırlatayım: Özel dedektiflik, sadece demokrasilerde hayat bulabilir, bu yüzden Batı’da mümkün ama Arap dünyasında değil.”

O, ulaşılmak istenen bir hedef

Elbette Arap polisiyeleri var. Yine de pek çoğu Christie’nin klasik çizgisinden uzak. Meşhur Vertigo‘nun yazarı Mısırlı Ahmed Murad, kendisini Agatha Christie gibi görmediğini söylüyor.

Polisiye roman uzmanı Cezayirli Nadia Ghanem de Abdül Malik’in gözlemini tekrarlıyor: “Agatha Christie kitaplarında genellikle kahraman bir özel dedektif ama Cezayir’de yayımlanan eserlerde dedektifler emekli ya da görevi başında polisler oluyor.” Ghanem, Christie romanlarının sonunda katilin kim olduğunun her seferinde bulunduğunu vurguluyor ve Cezayir polisiyelerinde kitabın sonunda işlerin daha da kötüleştiğini hatırlatıyor: “Christie romanlarını rahatlamak için okuyorum. En azından dünyanın bazı yerlerinde barışın sağlanabiliyor olması bana huzur veriyor. Cezayir polisiyelerinin bununla alakası yok.” Ghannem her şeye rağmen Christie’nin mihenk taşı ve ulaşılmak istenen hedef olduğu gerçeğinin de unutulmaması gerektiğini söylüyor.

Cezayirli genç polisiye yazarı Nesime Buloufa’nın ilk romanı çıktığında eleştirmenler onun için “Cezayirli Agatha Christie” yorumunu yapmışlardı mesela.

Ülkesindeki iç savaş sırasında yazmayı bırakıp Kanada’ya yerleşen Cezayir’in ilk kadın polisiye yazarlarından Zehira Hufani de bir röportajında, “Agatha Christie entrikaları çok güzel kurguluyor. Ona hayranım. Onu okurken hep bir gün polisiye yazarı olacağımı umdum” diyor.

Arap edebiyatı uzmanı Marcia Lynx Qualey’nin El Cezire için kaleme aldığı yazıdan derlenmiştir…

Editör

Türkiye'nin ilk ve tek polisiye kültür dergisi.

Önceki Hikaye

Kassovitz ve The Bureau Çok Çok İyi

Sonraki Hikaye

De Niro İle Moore Polisiyede Buluşuyor

En Son Yazılar