Zarif ve Çekici Bir Casusluk Dizisi: The Night Manager

/
11 dakikalık okuma

Hugh Laurie’nin House sonrası ne yapacağını merak ediyorduk. Geçen yıl Julia Louis-Dreyfus’un başrolünde olduğu bol ödüllü Veep dizisinde Tom James karakterine can vermiş olsa da ondan beklediğimiz kesinlikle daha büyük ve daha çok konuşulacak bir roldü açıkçası.

John le Carré’nin çok satan The Night Manager romanının TV’ye uyarlanacağı ve başrolünde Hugh Laurie’nin oynayacağı haberini aldığımızda herkes gibi çok heyecanlandık. House dizisinde canlandırdığı Dr. House, dizide oldukça baskın bir roldü ve dizinin senaryosundan çok Hugh Laurie’nin büyük bir başarıyla canlandırdığı bu doktora odaklanmıştık. The Night Manager‘da ise Hugh Laurie, Dr.House kadar dizinin merkezindeki bir rolde değil. Bunu ilk bakışta kariyerinde geri bir adım olarak düşünebilirsiniz, ancak diziyi izleyince anlayacaksınız ki Hugh Laurie önüne konan onlarca senaryo teklifinden belki de en çok konuşulacak olanı seçmiş.

Peki, bu çarpıcı senaryo için teklif nasıl oldu da Hugh Laurie’ye gitti? Laurie aslında The Night Manager romanını ’90’lı yıllarda okuyup çok etkilenmiş ve haklarını alabilmek için çaba sarf etmiş, kendi için düşündüğü rol de “The Night Manager” karakteriymiş. Bu çabasını bildikleri için yapımcılar onsuz bir dizi çekmek istememişler ama farklı bir rol için, dizide “Dünyanın en kötü adamı” olarak anılan Richard Ropper rolü için kapısını çalmışlar.

The Night Manager’da İskandinav Etkisi

rs-235855-R1259_FOB_TV_A

Amerika-İngiltere ortak yapımı The Night Manager‘da Hugh Laurie dışında başrollerde Thor filminde canlandırdığı Loki karakteriyle dikkat çeken Tom Hiddleston (yeni James Bond olması en çok dile getirilen kişi) ve The Man from U.N.K.L.E. ve The Great Gatsby filmlerinde rol alan ama büyük patlamasını hiç kuşkusuz bu rolüyle yapacak olan Avustralyalı aktris Elizabeth Debicki var. 6 bölümlük dizinin senaristi David Farr, yönetmeniyse Danimarkalı kadın yönetmen Susanne Bier. Özellikle Bron/Broen ve Borgen gibi İskandinav dizileri İngiltere’de büyük başarı kazandığı için yapımcılar Danimarkalı bir yönetmenle, Susanne Bier’la çalışmayı tercih etmişler. Bu bilinçli tercih sonucu Bier dizi dünyasının estetik kaygısı en yüksek işlerinden birine imza atmış. 20 milyon pound gibi oldukça yüksek bütçeli sayılabilecek dizide çekimler, kullanılan mekânlar ve kurgu tek kelimeyle muhteşem.

1993’de yayınlanan ve le Carré’nin ilk Soğuk Savaş sonrası romanı olan The Night Manager, daha önce iki defa filme uyarlanmak istendi, ancak romanı iki saate sığdırmak oldukça zor olduğu için bu çabalar sonuçsuz kaldı. Her bölümü bir saate yakın süren bu diziyse kitabı kusursuz şekilde ele alıyor. Bu uyarlamada senarist David Farr hikâyeyi günümüz koşullarına uyarlamış. Bu, genelde yazarı rahatsız eden bir uygulamadır ancak John le Carré senaryoyu okuduğunda bu değişiklikleri yerinde bulduğunu ve hikâyenin akışına zarar vermediğini açıklamıştı. İlerleyen satırlarda bu değişikliklerden bahsedeceğiz ama bu kadar etrafında dolaşmak yeter, artık dizinin konusundan bahsedelim…

Eski bir asker olan İngiliz asıllı Jonathan Pine (Tom Hiddleston) Kahire, Mısır’da lüks bir otelde çalışan gece müdürüdür. 2011 Arap Baharı sırasında çıkan çatışmalar arasında kalmıştır. Otelde kalan Arap asıllı Fransız Sophie Alekan (Aure Atika) ile yakınlaşır ve bu esnada Sophie’nin metresi olduğu Freddie Hamid’in (David Avery) de içinde bulunduğu uluslararası silah kaçakçılığıyla ilgili bilgiler alır. Sophie odasında şüpheli bir şekilde ölü bulunduğunda elindeki bilgileri İngiliz istihbaratına isimsiz olarak yollar. Şebekenin başındaki Richard Ropper (Hugh Laurie) İngiliz istihbaratının uzun süredir peşinde olduğu, ancak delil yetersizliğinden suçlayamadığı tanınmış, çok zengin bir işadamıdır. İstihbarat elemanı Angela Burr (Olivia Colman), bu belgenin Jonathan Pine tarafından yollandığını tespit eder ve ona ajanlık teklif eder. Pine, Richard Ropper’ın güvenini kazanacak ve teşkilata içeriden bilgiler verecektir.

Dizinin en büyük kozu hiç kuşkusuz Hugh Laurie’nin varlığı. Öte yandan yapımcıların aldığı büyük bir riskle kendisi tarafından canlandırılan Richard Ropper karakterini ilk kez ilk bölümün 40. dakikasında görüyoruz. O zamana kadar gıyabındaki konuşmaları dinlemekle, fotoğraflarına ve TV yayınındaki görüntüsüne bakmakla yetindik. O ilk sahnede yanında gördüğümüz isimlerse sevgilisi Jed Marshall (Elizabeth Debicki) ve Lance Corkoran (Tom Hollander). Jed, uzaklarda bir yerde çocuğu olan ve bunu sevgilisi Richard Ropper’dan saklayan bir kadın. Üçüncü bölümde Jed’i daha yakından tanıyoruz,  Ropper’dan kimi zaman para alıyor ve bunu oğluna bakan ablasına yolluyor. Aynı bölümde Jed’in Jonathan Pine’a söylediği “Beni çıplakken görenleri değil, ağlarken görenleri umursarım” cümlesi karakteri hakkında önemli bir ipucu…

The Night Manager Kitabı ve Dizisinin Farklılıkları

night-manager-tom-hiddleston

Dizi senaryosuyla kitap arasında farklılıklar olduğundan bahsetmiştik, şimdi bunlara bir göz atalım. Öncelikle kitap 1993’te yayımlandığı için o zaman Arap Baharı yoktu, bu ilk farklılık. Kitapta istihbarat ajanı olarak Jonathan Pine’ı görevlendiren kişi erkekti (Leonard), buradaysa kadın (Angela). Ropper’ın malikânesi kitapta Bahamalar’daydı, dizide Palma de Mallorca, İspanya’da.  Kitabın finalinin değiştirilmesi dışında bir başka önemli değişiklikse kitapta Ropper’ın bağlantılı olduğu suç örgütü Kolombiyalı uyuşturucu çetesiydi, dizide Arap Baharı’na da atıfta bulunularak silah kaçakçılığı olarak değiştirilmiş. Ortadoğu’daki rejim değişiklikleri konusundan Suriyeli mülteciler sorunu da kendi payına düşeni alıyor elbette. Suriyeli mülteciler söz konusu olunca dizinin dördüncü ve beşinci bölümlerinde maceranın kısa bir süreliğine Türkiye’ye taşınması kaçınılmaz oluyor. Bu sahneler İstanbul’da başlıyor, ardından Güneydoğu sınırımızdaki mülteci kamplarına kadar uzanıyor.

Jonathan Pine, Richard Ropper’ın yakın çevresine sızdığı andan itibaren onu kuşkuyla takip eden biri var; Ropper’ın sağ kolu olan Lance Corkoran. Bu ikili arasındaki sözsel çatışmalar, bir lokantada yemek yerken fiziksel kavgaya dönüşüyor. Bu lokantada yan masada yemek yerken kitabın yazarı John le Carré’ı da görmekteyiz.  

The Night Manager Final Sahnesi Üzerine

p03g1ntw

Ve gelelim final sahnesine. Diziyi izlemediyseniz yazıyı okumayı burada kesebilirsiniz. Dizi Richard Ropper’ın kendinden çok emin şekilde bindiği Mısır polisinin mahkûm arabasında son bulabilirdi. Bir hafta sonra serbest kalacağından emin olan Ropper, arabada asla karşılaşmaması gereken kişileri görünce “No, no, no” diye bağırıyor, işte bu harika bir final olurdu. Dizide ilk kez Ropper’ı endişe içinde izliyoruz çünkü bu sahnede. Oğlu kaçırılırken bile belli ölçüler içinde sûkünetini bozmamıştı. Bu sarsıcı sahne Ropper’ın yaptıklarının bedelini en ağır şekilde ödeyeceğine dair önemli bir ipucuydu. Ama dizi bu sahneyle bitmiyor, Jonathan otelde Jed’le vedalaşıyor ve onu arabaya bindirip arkasından bakarken dizi sona eriyor.

Dizi kısa sürede hayran kitlesini oluşturdu ve bu kitle dizinin geleceğiyle ilgili kendi senaryolarını dile getirmeye başladı. Dizinin bu şekilde bitmesi The Night Manager‘ın yeni maceralara doğru yol alacağının ipucu olarak değerlendirildi çoğunluğa göre. Bu tahminin karşılık bulması da gecikmedi, yapımcılar eğer John le Carré kitabın devamını getirirse dizinin 2. sezonunun da olabileceğini açıkladılar…

 

 

Editör

Türkiye'nin ilk ve tek polisiye kültür dergisi.

Önceki Hikaye

Rizzoli ve Isles: Ne Yer, Ne İçer?

Sonraki Hikaye

Luther: Drama, Gerilim, Psikoloji ve Suç Bir Arada

En Son Yazılar