İzmir Barosu tarafından Mylos Yayın Grubu ve 221B Dergi’nin katkılarıyla 18 Ocak 2017 tarihinde “Polisiye Yazarların Gözünden Suçun Toplumsallaşması ve Adalet” paneli gerçekleştirildi.
Cüneyt Ülsever ve Suphi Varım’ın konuşmacı olarak katıldığı panelde Av. Oğuzhan Aslan da moderatör olarak yer aldı.
Açılış konuşmasını İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi İlke Erolun yaptığı panelde Av. Oğuzhan Aslan tarafından panelistlerin takdimlerinin yapılmasından sonra, “Türkiye’deki barolar arasında bir ilki gerçekleştirdiğimiz için kıvanç duyuyoruz. Bugüne kadar hakimler, savcılar, avukatlar ve akademisyenlerden suç ve adalet kavramlarını defalarca kez dinledik. Ancak ilk defa polisiye yazarlardan bu kavramları onların bakış açısı ile dinleyecek olmak biz meslek mensupları adına da büyük bir şans. Bu panelden sonra suç ve adalet kavramlarına bakış açımızın değişeceğini düşünüyorum. Paneli tertiplememizi sağlayan 221B Dergi ve Mylos Yayın Grubu’na teşekkür ediyorum,” dedi.
Açılış konuşmalarının ardından ilk sözü alan Ülsever, “İzmir Barosunda polisiye yazarlar olarak bir panel yapmamız teklifi geldiğinde açıkçası çok şaşırdım. Çünkü avukatların karşısında böyle bir konuda konuşmak hem enteresan hem de ürkütücü geldi bana. Bu fikir için evvela sizlere teşekkür ediyorum,” diyerek konuşmasına başladı.
Cüneyt Ülsever: “Yazar olmasaydım katil olmak isterdim”
FBI tarafından belirlenen seri katil olma kriterlerinin neler olduğundan bahseden ve ülkemizde neden seri katil olmadığına değinen Ülsever, “Şayet yazar olmasaydım katil olmak isterdim. Ancak hapse girme korkusu beni suçlu olmak yerine suçu ve suçluyu yazmaya itti,” dedi.
Romanlarında cevval, cabbar ve dikkat çeken komiserlere yer vermediğinden bahseden Ülsever, bunun sebebini gerçek hayatta da böyle komiserlerin olmamasına dayandırdı.
Karakterleri ile arasında duygusal bağ kurduğunu da ifade eden Ülsever, “Şunu herkes bilmeli ki ben evvela kendim için polisiye roman yazıyorum. Birincisi bundan orgazma yakın bir haz duyuyorum. İkincisi ise daha insani bir neden; ölümsüz olmayı arzu ediyorum. Çünkü insan adı en son anıldığı anda gerçekte ölmüş olur. Ben yazarken karakterlerimle gerçekten duygusal bağ kuruyorum. Çünkü polisiye yazarlarının şizofrene yakın olması gerekir. Yazarken karakterlerim ile konuştuğum bile oluyor kendi kendime. Hatta Hacı adlı romanımı yazdığımda Hacı’nın ölümünü yazarken hüngür hüngür ağlamıştım,” dedi.
Suphi Varım: “Sherlock’un bazı hikâyeleri zorlamadır”
Diğer panelist Suphi Varım ise suçun toplumsallaşmasının temelinde şehirleşmenin yattığını ifade ederek, “Meşhur dedektif Sherlock, İngiltere’deki sanayi devriminden sonra ortaya çıkmıştır. Ancak Sherlock’un bazı hikâyeleri son derece zorlamadır,” dedi.
Polisiye romandan kastın sadece cinayet romanları olmadığını söyleyen Varım, “Biz polisiye yazarları avukatlar gibi suçun sonuçları ve nasıl bir ceza alacağı ile ilgilenmeyiz. Bizim için önemli olan suç ve suçludur. Bu yüzden polisiye kitaplarda suçlunun nasıl yargılandığının, nasıl cezalandırıldığının ya da ne kadar ceza aldığının yer almasının doğru olmadığını düşünüyorum. Biz polisiye yazarları, avukatlar gibi suçun sonuçları ve nasıl bir ceza alacağı ile ilgilenmeyiz. Bu siz avukatların işidir, bizlerin değil,” dedi.
Varım ayrıca katılımcılardan gelen bir soru üzerine, “Ben Cüneyt Bey’in aksine yarattığım karakterlerle bu denli bir duygusal bağ kurmuyorum. Bu sanırım her yazar için farklılık arz ediyor,” dedi.
Katılımcıların sorularını da cevaplandıran panelistlere panel bitiminde plaket takdim edildi.