Assata Shakur’un 1975’te Yargılandığı ve Suçsuz Bulunduğu Davada Jüriye Yaptığı Konuşmanın Tam Metni
Hâkim Thompson, erkek kardeşlerim, kız kardeşlerim, jürideki hanımlar ve beyefendiler. Avukat yardımcılığı yapmaya yasal yetilerimle ilgili bir sanrı içinde olduğumdan değil, size söylemem gereken şeyler olduğu için karar verdim. Parmaklıkların ardında, bu davayı, bu büyük ayıbı düşünerek günler, geceler geçirdim. Bir deliliğin tam ortasındayım, birazdan söyleyeceklerimi adil bir şekilde aktarabileceğime inanıyorum. Gergin göründüğümü düşünüyorsanız, duyularınız sizi yanıltmıyor. Gerginim çünkü birçok şeyin bu ana bağlı olduğunu ve bu anın bir daha yaşanmayacağını biliyorum. Size bu açılış konuşmasını okumak zorundayım çünkü eğer okumazsam korkarım söyleyeceklerimi unutacağım. Lütfen beni mazur görün.
Bu alışılagelmiş bir konuşma olmayacak. Her şeyden önce ben bir avukat değilim ve Ronald Myers ile benim başıma gelenleri bir kavanozun içinden çıkarıp inceleyemiyoruz. Bizi buraya getiren uzun bir olaylar ve tutumlar serisi bulunuyor.
Jüri seçimi sırasında bu salonda otururken hâkim Thompson’ın sizlere Amerikan adalet sistemiyle ilgili söylediklerini dinledim. Suçsuzluk karinesinden bahsetti, eşitlik ve adaletten bahsetti. Sözleri harika bir diyarda görülen harika bir rüya gibiydi. Fakat ben iki buçuk yıldır yargılanmayı bekliyorum. Ve benim için adalet, bir Amerikan kâbusuna dönüşmüş durumda. Bu ülkede adalet olduğuna inanmak istemiştim. Ancak sonra tüm inançlarım yerle bir oldu. Yargılanmayı beklerken adalet üzerine, daha doğrusu eksikliği üzerine doktoramı yaptım.
Bebek bezi çaldığı için doksan gün içeride yatan hamile bir kadınla yan yana oturup milyonlarca dolar çalmış, binlerce insanın ölümünden sorumlu bir başkanın özrünü dinledik televizyonda. Ne için? Onurlu barış için mi? Nixon mahkemeye çıkmadan, herhangi bir suçla yargılanmadan, cezaevinde bir gün yatmadan affedildi. Tarihin en dehşet verici, en yıkıcı suçlarını işleyip yılda 200,000 dolar kazanan kaç kişi vardır? Ford, Nixon’ı affettiğini çünkü Nixon’ın ailesinin yeteri kadar acı çektiğini belirtti. Peki Vietnam’da oğullarını kaybetmiş binlerce aile? Daha doğumdan yoksullukla cezalandırılmış, hayvanlar gibi yaşayıp köpekler gibi çalışan milyonlarca insan? Peki ya cezaevindeki oğulları ya da kızları için kefalet ücretini, avukat masraflarını ödeyemeyen aileler? Onlar için adalet nerede?
Nasıl bir adalet bu?
Yoksulun hapse girdiği, zenginin özgür olduğu.
Şahitlerin rüşvet verilip kiralandığı.
Kanıtın oluşturulduğu, imal edildiği.
İnsanların işledikleri suçlar için değil siyasi görüşleri yüzünden yargılandığı.
Attika’dakiler için adalet neredeydi?
Medgar Evers, Fred Hampton, Clifford Glover için adalet neredeydi?
Rosenberg’ler için adalet neredeydi?
Şimdi küstahça Kızılderili dediğimiz Amerikan yerlileri için adalet nerede?
Ben suç işlediğim ya da suçlu olduğum için burada değilim. Hayatımda hiçbir suçtan mahkûm edilmedim. Ronald Myers suç işlediği için burada değil. Kendi fotoğraflarını gazetede görüp karakola gittiğinde on dokuz yaşındaydı. Polisin hatayı hemen farkedeceğini düşünmüştü. Ronald Myers ile ilk kez yaklaşık sekiz ay önce avukatların toplantı odasında tanıştım. Tuhaf bir toplantıydı, umarım bir daha asla öyle bir şey yaşamam. Myers’ın ne kadar genç olduğunu görünce şoka uğradım. Bu davadan nasıl bir sonuç çıkarsa çıksın, Ronald Myers’a ve bana yaşatılanlarla ilgili daimi bir acı hissedeceğim.
Bizim kazara burada olduğumuzu düşünmüyorum. Bu dava, bu ülkede yaşananların bir örneğidir sadece. Amerika tarihi boyunca insanlar siyasi görüşleri sebebiyle yargılanmış ve o tutukluluğu haklı çıkaracak suçlarla suçlanmıştır. Beyaz ya da siyah, bu ülkede adaletsizliklere karşı ses çıkaranlar, gösterdikleri cesaret yüzünden bazen hayatları dahil olmak üzere çok ağır bedeller ödemiştir. Marcus Garvey, Stokely Carmichael, Angela Davis, Rosenbergler, Lolita Lebron; bu insanların hepsi siyasi düşünceleri sebebiyle suçlandı. Martin Luther King, barışçıl gösterileri dolayısıyla sayısız kez hapse girdi. Bu ülkenin neden beni ve Ronald Myers’ı hapse atmak istediğini merak ediyor olabilirsiniz. Benim için bu sorunun cevabı basit: Özgürlük için ses çıkaran, bana ya özgürlüğümü ver ya da ölümü, diyen herkesi neden hapse attı ise aynı sebepten.
Sorgunuz sırasında size “militan” kelimesini sorduk. Bunun bir sebebi vardı. ‘60’ların sonunda ve ‘70’lerin başında bu ülkede yer yerinden oynuyordu. Üniversitelerde, sokaklarda ve siyah-Porto Rikolu topluluklarda, ırkçılığa ve savaşa karşı çok güçlü bir halk hareketi vardı. Hükümet, yerel polis teşkilatları, FBI ve CIA, militan olarak adlandırdıkları bireylere karşı topyekün bir savaş başlattı. Yöntemlerinin ne kadar çok sayıda suç unsuru barındırdığını, FBI ve CIA’de yapılan araştırmalar sonucu yeni yeni öğreniyoruz. Salem’de cadıları yaktıkları gibi bu hükümet de “militan” olarak gördüğü insanlara karşı bir cadı avı başlattı.
Sayısız insan öldürüldü, hapse atıldı. Berrigan’lar, Chicago 7, Panter 21, Bobby Seale ve binlerce savaş karşıtı eylemci bu cadı avı adaletinin kurbanı oldu. Belki şimdi kendinize, hiçbir hükümet bu kadar kötü olamaz, diyorsunuz. Öyleyse yapmanız gereken bu ülkenin tarihine bir göz atmak, bugün olanları görebilmek için ise etrafınıza bakmak. Tek yapmanız gereken kendinize şunu sormak: Hükümeti kim yönetiyor? Ve bu yönetimin kurbanları kim?
Bu salonda birçok kez Siyah Kurtuluş Ordusu ismini duydunuz. Jüride olanlarınıza televizyonlarda SKO ile ilgili görüp duydukları ve düşünceleri üzerine sorular soruldu. Birçoğunuz Siyah Kurtuluş Ordusu’nu saldırgan bir örgüt olarak gördüğünüzü belirttiniz. Okuduklarınız ve gördüklerinizin, politik ve sosyal kurumları destekleyen medya kanallarından geldiğini söylediniz. Başlıca televizyon ve radyo kanalları, The Times, The Post, The Daily News. Okuduğunuz haberleri, köşe yazılarını ben de okudum. İzlediğiniz haber programlarını ben de izledim. Söz konusu basınsa duyduğum hiçbir şeye, gördüklerimin de sadece yarısına inanmayı öğrendim. Ama şunu söyleyebilirim ki bir Jane Doe olsaydım ve daha az bilseydim, yine de o haberleri okuyup aynı sonuca varırdım: JoAnne Chesimard, Ronald Myers ve militan diye anılanların hepsi kötü yollara saptırıcı soyut bir amaç için savaşan, beyaz düşmanı, polis düşmanı, silahlı, gözü dönmüş bir grup manyaktır.
Fakat bu ülkenin yüzde birlik bir kesimi toplam paranın yüzde yetmişine hükmediyor. İşte bu yüzde birlik kesim, dev şirketlerin tepesindekiler; basının haber politikalarını kontrol ederek sizin ve benim radyoda duyduğumuzu, gazetelerde okuduğumuzu, televizyonda izlediklerimizi belirliyor. Basının bilgilerini nereden aldığı da bizim için önemli bir soru. Cevap, ya emniyet müdürlüğü ya da savcılık. Ana akım medyadan hiçbir gazeteci ya da kanal çalışanı avukatlarıma ya da bana olanlarla ilgili tek şey sormadı. Gazetelerde ve televizyon kanallarında insanlar daha mahkeme salonuna girmeden yargılanıp mahkûm ediliyorlar. Araba soygunuyla suçlanan bir kişi, uluslararası bir araba soygunu kartelinin başı oluyor. Sarhoş kavgasına karışmakla suçlanan biriyle ilgili “Kendinden Geçmiş Akıl Hastası Zıvanadan Çıktı” diye manşet atılabiliyor ‘70’lerde basın, satacağı garanti bir ön sayfa manşeti oluşturdu: Siyah Kurtuluş Ordusu. Onlara göre SKO her yerdeydi. Neredeyse her şeyin faturası onlara kesiliyordu. Sansasyonel manşetler gazetenin satılmasını sağlar. Basın, halkın görüşünü şekillendirir ve sonuçlar çoğunlukla acıklıdır.
Jüri üyeliği yemininizi etmeden önce size Siyah Kurtuluş Ordusu hakkındaki bilgileriniz ve SKO’nun temsil ettikleriyle ilgili görüşleriniz soruldu. Birçoğunuz Siyah Kurtuluş Ordusu’nun “militan” bir örgüt olduğuna inandığınızı söylediniz. Burada biraz durmak istiyorum. Siyah Kurtuluş Ordusu bir örgüt değildir, onun ötesine geçer. Bir anlayış, halk hareketi ve fikirdir. Pek çok kişi Siyah Kurtuluş Ordusu adına pek çok şey söylemiş ve yapmıştır.
Siyah Kurtuluş Ordusu fikri, siyah topluluklardaki mevcut şartlar sonucu ortaya çıkmıştır; yoksulluk, uygunsuz konut politikası, kitlesel işsizlik, yetersiz sağlık yardımı, düşük eğitim seviyesi. Siyahlar bu ülkede özgür ya da eşit olmadığı için kurulmuştur Siyah Kurtuluş Ordusu. Bu ülkedeki mahkûmların yüzde doksanı siyah ya da üçüncü dünya ülkesi vatandaşları olduğu için. On yaşındaki çocuklar sokakta vuruluyor diye. Uyuşturucunun mahallelerimizi esir etmesi yüzünden, çocuklarımızın hayal kırıklıklarından ve öfkesinden beslendiği için. SKO anlayışı, bu ülkede siyahlara uygulanan siyasi, sosyal ve ekonomik baskı sonucu ortaya çıkmıştır. Baskının olduğu yerde direniş vardır. SKO bu direnişin bir parçasıdır, tüm insanlar için özgürlüğü ve adaleti savunur.
Büyük şirketler çok büyük vergisiz kazançlar sağlarken, her gün çalışan insanlar için vergiler aniden artıyor. Politikacılar dünyayı bedava gezerken, bir taraftan gıda yardımını kesiyorlar. Onların maaşları artarken, milyonlarca insan işten çıkarılıyor. Bu şehir iflasın eşiğinde fakat sadece bu dava için binlerce dolar harcanıyor. Silahlar için, uzayın keşfi, hatta Jüpiter için milyon dolarlar harcamaya istekli bir hükümetin, bakım evlerini ve yangın istasyonlarını kapatmasını anlayamıyorum. Bağımsızlık Bildirgesi’ni okudum ve şu ifadeye hayranlık duyuyorum: “Bütün insanlar eşit yaratılmışlardır, onları yaratan Tanrı kendilerine bazı vazgeçilemez haklar tanımıştır. Bu haklar arasında yaşama, özgürlük ve refahını arama hakları bulunur. Bu hakları muhafaza için insanlar tarafından; hak ve yetkilerini yönetilenin rızasından alan hükümetler kurulmuştur. Herhangi bir hükümet, bu gayelere yıkıcı bir nitelik yüklerse, onu değiştirmek veya kaldırmak; temelleri kendi güvenlik ve refahlarına uygun ilkelere dayanan, güç ve yetkiyi aynı amaçla örgütleyen yeni bir hükümet kurmak yönetilenlerin hakkıdır.”
Bu sözler bu ülkenin 200. kuruluş yıldönümünde daha da anlamlı hale geliyor. İyi bir dünya yaratmak için çaba sarf etmeyi kendi kızım ve bu dünyadaki tüm çocuklar için; tüm erkekler ve kadınlar için isterim.
Fakat burada yargılananın SKO olmadığını görüyorsunuz. Burada yargılanan benim. Burada yargılanan Ronald Myers. Suçlama ise adam kaçırma ve silahlı soygun. Sözde kurban, James Freeman adında bir eroin satıcısı.
New York’ta yaşıyoruz. Eroin bağımlılığının yarattığı dehşeti, yozlaşmayı ve acıyı görmemek imkânsız. Eminim birçoğunuz uyuşturucu yüzünden hayatlarını dipsiz bir kuyuya sürüklemiş gençlerin sayısının ürkütücü bir şekilde arttığını biliyorsunuz. Çocuklarının bir daha asla güvenemeyecekleri kafa sallayan iskeletlere dönüşmesini izleyen çaresiz anneleri görüyorsunuz. Bir neslin hayallerinin, kudretinin bir şırınganın dipsiz kuyusuna çekilişini izliyoruz. Bu kurbanların bir de kendi kurbanları oluyor: Zehirlerinden başka hiçbir şeyi önemsemeyen vampirler tarafından gaspa uğrayan, evleri soyulan sayısız insan.
Size James Freeman’ın bir yalancı olduğunu göstereceğiz. Savcının gösterdiği diğer şahitlerin James Freeman’ın arkadaşları, akrabaları, sevgilileri ve çalışanları olduğunu ispatlayacağız. Komplo kurduklarını ve bunun için yardım aldıklarını kendiniz göreceksiniz.
Jürideki hanımlar ve beyefendiler, insan hayat mühim bir konudur. Bu adalet sistemine hiçbir şekilde güvenmediğimi belirtmiştim ve inanın bana, güvenmiyorum. Çok fazla şey gördüm. Eğer adalet diye bir şey olsaydı şu an burada sizinle konuşuyor olmazdım. Siz adaletin temsilcileri olmak üzere seçildiniz. Kanıtlara dayanarak bu davanın görülebileceğini belirttiniz. Şu an söylediklerim kanıt teşkil etmiyor. Savcıların söyledikleri kanıt teşkil etmiyor. Siyasi görüşlerime katılabilir ya da katılmayabilirsiniz. Yargılanan görüşlerim değil. Onlardan önünüze gelen davanın siyasi ve duygusal bağlamını anlamanıza yardımcı olması için bahsettim.
Bu mahkeme bizi denk görse de birçoğunuz farklı sosyal çevrelerden geliyorsunuz ve farklı hayat deneyimleri yaşadınız. Bu farklardan bazılarını anlayabilmek çok önemli. Sadece dikkatli bir şekilde dinlemenizi rica ediyorum. Bu şahitlerin sadece sözlerini değil, nasıl söylediklerini de dinlemenizi rica ediyorum.
Bizim hayatlarımız sizinkilerden daha değerli ya da daha değersiz değil. Sadece eğer jüri üyesi koltuğunda biz oturuyor ve sizin suçluluğunuza ya da masumiyetinize karar veriyor olsak, bizden ne kadar dürüst ve adil olmamızı beklerseniz biz de sizden onu talep ediyoruz. Hayatlarımız ve etrafımızdaki hayatlar adalet duygunuza bağlı. Teşekkür ederim.
Bu yazı, Özlem Özdemir tarafından 221B’nin 27. sayısı için kaleme alınmıştır.
NOTLAR
- Attica İsyanı: 1971’de Kara Panterlerden George Jackson’ın San Quentin Eyalet Hapishanesi’nde öldürülmesinden kısa bir süre sonra Attica Hapishanesi’nde patlak veren isyanda 33 mahkûm ve 10 gardiyan öldü. Attica’daki mahkûmlar politik haklarını ve cezaevi koşullarının iyileştirilmesini talep etmişlerdi. Güvenlik güçlerin emirleri veren ise dönemin valisi Nelson Rockerfeller’dı. (ç.n.)
- 2. Philip Berrigan (1923-2002) ve Daniel Berrigan (1921-2016): Hayatlarının büyük kısmını barış eylemciliğine adamış erkek kardeşler. (ç.n.)
- 3. 1968 Ulusal Demokrasi Kurultayı’ndaki protestoları ve Vietnam savaşı karşıtı gösterileri nedeniyle isyan başlatma ve devlete karşı komplo kurmakla suçlanmış yedi siyasi sanık. (ç.n.)
- 4. Kimliği belirlenemeyen kurbanlar için kullanılan bir ifade. (ç.n.)