Kendi adıma, ilk romanımdan sonra içine düştüğüm edebi muammayı çözen Celil Oker’dir diyebilirim, benim dedektiflerimden biridir Celil Oker.
Suat Duman
Bir, Kıymetli Şahsiyetler Ansiklopedisi hazırlansa ve Celil Oker ‘maddesini’ benim yazmam istense, yazı ustası, olurdu ilk cümlem. İki nedenle, iki anlamda: birincisi, usta romancı. Usta işi romanların yazarı. İyi, her dilde, her zaman için iyi polisiyelerin yaratıcısı. İkinci olaraksa, evet yazı ustası, çünkü yeni, genç yazarlara “kitaplarımı okuyun işte, onlar yeter size,” dememiş, yazarlar yetiştirmiştir. Kendisinden sonra gelenleri, bizi, bizzat kendisinin, Celil Oker’in çırakları yaptı, ustamız oldu. Bu onu ayrı bir yere, varsa şayet, kurucular meclisine taşıyan özelliğidir, çok önemsiyorum.
…
Polisiyemizi uçuran adamdır. Yalnızca Remzi Ünal sebebiyle değil. Cingöz Recailerin bile unutulduğu, okurun hatta seyircinin belleğinden neredeyse silindiği uzun, tuhaf bir zaman diliminin ardından, 80’lerin ikinci yarısında polisiyeyi edebiyatın gündemine, okurun kitaplığına sokan birkaç yazardan biridir. Bugün biraz da o zaman atılan temel üzerine kuruyoruz şantiyemizi.
…
İlk romanım Cinayet Mevsimi’nden sonra polisiye üzerine daha çok düşünmeye başlamış, herhalde bu türde eser veren her yazar kadar uzun uzadıya yerellik problemine ‘takılmıştım.’ Edebiyatımız üzerinde yoğun etkisi olan kara Avrupa’sının o yoğun çağrışımlı, zengin, göz kamaştırıcı betimlemelerle ilerleyen, psikolojik okumalara müsait dilini sevmekle birlikte, polisiyede bu dilin işlemediğini, en azından işletemediğimi düşünmeye başlamıştım. Anglosakson polisiyelerindeki ferah, net, ele iyi oturan bir tabancadan fırlamışçasına kurulan dilden etkileniyordum.
O dilin buralı örneklerini ararken Celil Oker’in kitaplarına rastladım. Mizahi, akıl dolu, matematik kesinlikte fevkalade bir üslup ve hikayeler silsilesi. Romanlarında, süsleri toplanmış, ışıkları kapalı -belki sadece sokak lambalarının ışığıyla aydınlanan evler, ofisler, apartmanlar görünce, aradığımı bulduğumu düşünmüştüm. Nihayet teatrallikten uzak, kitap okur gibi değil de ancak burada edilecek küfürlerle konuşur gibi konuşan, adabıyla dayak yiyen karakterler okuyunca içten içe sevinmiştim. Mizah güldürmek için haricen eklenmemişti hikayelere, hayatın olağan akışında zaten ve dolaysız olarak yer bulan doğal bir mizahı vardı.
Büsbütün bu şekilde, Celil Oker gibi yazmayı hiçbir zaman istemedim ama bu şekilde de yazılabileceğini ve içimizden birinin çok iyi yaptığını görmek ufkumu genişletmişti. Kendi adıma, ilk romanımdan sonra içine düştüğüm edebi muammayı çözen Celil Oker’dir diyebilirim, benim dedektiflerimden biridir Celil Oker.