Polisiye merakım ufak yaşlarda Sherlock Holmes öykülerini okuyarak başlamıştı. Onu, Hercule Poirot, Auguste Dupin gibi dedektifler, bir de “centilmen hırsız” Arsené Lupin izledi. Ortaokul yıllarımda başka bir şey okumaz olmuştum; varsa yoksa gizem peşinde koşan dedektifler! Bu merakım bir ara öyle hararetlenmişti ki bir arkadaşımla Sherlock Holmes uyarlaması bile yazmıştık. O uyarlama için Erol Üyepazarcı’dan bir tebrik e-postası almamız, galiba polisiyeyle ilişkimde zirveyi gördüğüm hissi uyandırdı bende. Üstelik çağdaş polisiyelere bir türlü kanım ısınmıyordu. Liseye başladığım sıralarda polisiye merakım sönüverdi.
Birkaç yıl boyunca okuduğum polisiye kitap sayısı sadece birdi: Postacı Kapıyı İki Kere Çalar. Bayılmıştım romana, filmini de bir o kadar sevmiştim ama o bile polisiye merakımı canlandırmaya yetmemişti. Üniversite yıllarına kadar polisiyeyle aramızdaki soğukluk sürdü. Her şeyi tersine çeviren, polisiye ile bendeniz arasındaki ilişkiyi bir yanardağ misali yeniden harlayan ne bir yazar ne de bir sinemacıydı.
Beni polisiyeye döndüren, tarihin en esaslı müzik devrimcilerinden Miles Davis’ti. Onun Ascenseur pour l’échafaud (1958) film müziği albümünü dinlememle kendimi film-noir’nın tekinsiz sokaklarında bulmam bir oldu. Yeniden polisiye okumaya, daha çok da izlemeye başladım, bir de dinlemeye. Beni polisiye türüne döndüren müzik olunca şu soru ister istemez merakımı cezbetti: Dedektifler ne dinler?
Bu uzun girizgâh için beni affedin, lakin bu yazı dizisinde bahsedeceğimiz konuyla ilgilenmeye nasıl başladığımdan bahsetmesem olmazdı. Dedektifler ne dinler sorusu işte böyle düştü aklıma ve dinledikleri şeyleri niçin dinlerler? Bu yeni bir konu değil aslında. Polisiye ile müziğin ilişkisi hep sıkı fıkıdır, üzerine yazılıp çizilmiştir. Müzik, film-noir’da neredeyse tarzın belirleyici unsurlarından biridir örneğin.
Maceralarını okuduğumuz pek çok dedektifin de takıntı raddesine varabilen müzikal merakları vardır. Bunlar bir şekilde o karakterlerin ya da hikâyelerin gelişiminde rol oynarlar. İşte “Dedektifler Ne Dinler?” yazı dizisinde yapmaya çalışacağım şey bu minvalde bir yolculuğa çıkmak olacak. Polisiye tarihinin unutulmaz dedektifleri karşımda ıssız birer ada, ben de meraklı bir korsan; sizinle birlikte bu adaların müzikhollerini keşfedeceğiz. Buna da polisiye kültürü dendi mi kuşkusuz ilk akla gelen dedektif Sherlock Holmes ile başlayacağız. Demek ki sorumuz şu: Sherlock Holmes neler dinler?
Dikkatli bir okur, Bay Holmes’ün sıkı bir müzik dinleyicisi ve yapıcısı olduğunu hemen fark eder
Baker Sokağı, 221B’deki dairenin önünden geçerken bazen ince uzun bir adamı pencerenin önünde keman çalarken görebilirsiniz. Evet, o adam, dünyanın ilk ve tek danışman dedektifi meşhur Bay Holmes’tür. Üstün gözlem yeteneği, çıkarım yapma sanatındaki ustalığı ve eşsiz hafızasıyla en zorlu vakaları kolaylıkla çözmeyi başaran, Viktorya dönemi beyefendisi. Bunun yanı sıra sadık dostu ve maceralarının yazarı Doktor Watson’ın deyişiyle “olağandışı bir bestekâr”.
Bazen Sherlock Holmes’ün dehasına ve çözmeye çalıştığı vakaların gizemine öyle kapılırız ki maceralarındaki başka detayları atlarız. Halbuki dikkatli bir okur, Bay Holmes’ün sıkı bir müzik dinleyicisi ve yapıcısı olduğunu hemen fark eder. Gerçi televizyon uyarlamalarının aksine Sir Arthur Conan Doyle imzalı orijinal Sherlock Holmes öykü ve romanlarında müziğe pek az gönderme vardır.
Keman çaldığına sık sık rastlasak da Bay Holmes’ün kemanıyla ne çaldığına ya da neler dinlediğine dair ipucu veren Sherlock Holmes öyküsü sayısı (ikisi roman olmak üzere) hepi topu dokuzdur: Kızıl Soruşturma, Baskervillelerin Tazısı, “Karton Kutu”, “Kızıl Saçlılar Kulübü”, “Yalnız Bisikletçi Macerası”, “Bruce-Partington Planları”, “Mazarin Taşı Macerası”, “Kızıl Çember Macerası” ve “Emekli Boya Satıcısı Macerası.”
Şimdi bu maceralarda keman meraklısı Bay Holmes’ün müzikal zevkinin izlerini süreceğiz. Bunu da iki başlık altında yapacağız: Bay Holmes’ün adını andığı besteciler ve icracılar.
Holmes’ün Bestecileri
Her ne kadar Doktor Watson, “Kızıl Saçlılar Kulübü” öyküsünde Sherlock Holmes için, “Arkadaşım müziği çok seven biriydi, yalnızca çok kabiliyetli bir icracı değil, aynı zamanda olağandışı bir bestekârdı.” dese de elimizde Holmes tarafından bestelenmiş hiçbir parça yok; ne bir konçerto ne bir senfoni…
Öyleyse Doktor Watson, Sherlock Holmes’ün bestekârlığından bahsederken kastettiği neydi? Bu yazıda yararlandığım Sherlock Holmes kitabındaki Leslie S. Klinger imzalı dipnotta Introducing Sherlock Holmes kitabının yazarı William Hyder’ın şu tespitine yer veriliyor: “Watson’ın ‘bestekâr’ derken Holmes’ün kemanıyla çeşitli ezgileri emprovize icra edişini kastettiğini düşünebiliriz.”
Bu mümkündür. Nitekim Kızıl Soruşturma romanında Sherlock Holmes’ü tanıdığı ilk günleri anlatırken onun keman çalmadaki becerisine de değinir, “(…) kendi haline bırakıldığında hiç müzik üretmez, hatta tanıdık bir melodi çıkartmazdı. Akşamları koltuğuna yayılır, gözlerini kapatır ve dizine koyduğu kemanını gelişigüzel bir biçimde tıngırdatırdı,” der. Buradaki “gelişigüzel” ifadesinden Holmes’ün bir bestekâr disipliniyle çalışmadığı, kemanını beste yapmak üzere eline almadığı kanaatine varabilir. Bu da William Hyder’ın savını destekler.
Fakat emprovizasyon dediğimiz işin aslında “gelişigüzel” yapılan bir iş olmadığını, bazı kuralları olduğunu ve ciddi bir armoni bilgisi gerektirdiğini de eklemeli. Doktor Watson bu bilgiye sahipse William Hyder’ın savı boşa düşebilir. O zaman da Sherlock Holmes kadar maharetli bir dedektif bulmamız ve ondan Bay Holmes’ün bestelerini ortaya çıkarmasını rica etmemiz gerekir!
Sherlock Holmes’ün kâğıda döktüğü bir bestesi var mı yoksa Doktor Watson’ın “bestekâr” derken kastettiği Hyder’ın iddia ettiği gibi “emprovize icra” mı tartışması bir boşluk da içeriyor aslında. Sherlock Holmes belki sahiden bir bestekârdır ancak bestelerini kâğıda dökmek yerine hafızasında tutuyordur. Bunun düşük bir olasılık olduğunun farkındayım; Bay Holmes için bu besteler “lüzumsuz bilgi” sınıfına girebilir. Fakat unutmamalı ki onun hafızası halihazırda pek çok beste ve melodiyle doludur.
Doktor Watson, Sherlock Holmes’ün çeşitli bestekârlardan parçalar çaldığına şahit olmuştur ve Bay Holmes bunların hiçbirinde nota kâğıdı kullanmamıştır, en azından bundan bahsedilmez. Aman yanlış anlaşılmasın; nota bilmediğinden değil! Doktor Watson’ın yazdıklarında Sherlock Holmes’ün nota bilgisi olduğuna dair açık bir ifade geçmese de bazı ipuçlarından Bay Holmes’ün iyi seviyede nota bilgisine sahip olduğunu anlıyoruz. Örneğin iyi seviyede nota bilmese “Bruce-Partington Planları” öyküsünde bahsedildiği gibi Ronald de Lassus’un motetleri (çoksesli ilahileri) üzerine bir monografi yazmaya girişemezdi.
Bay Holmes’ü etkilemeyi başarmış ilk bestekâr: Orlando di Lasso
Yeri gelmişken Bay Holmes’ü etkilemeyi başarmış ilk bestekârın adını andık: Ronald de Lassus, diğer adıyla Orlando di Lasso. 16. yüzyılda yaşamış Belçika doğumlu bu Flaman bestekâr, Rönesans müziği dendi mi akla gelen ilk isimlerden. Dini müzikleriyle meşhur olsa da kendini kiliseyle sınırlamamış bir bestekâr. Bizi ilgilendiren ise Bay Holmes’ün onun diğer bestelerine değil, ilahilerine ilgi duymuş olması.
Edward R. Staubach, buna şöyle bir açıklama getirmiş: “Lassus’un ilahilerinin sürekli inişli çıkışlı olması, ani duruşlar, beklenmedik başlangıçlar ve sonlar içermesi, sıradan ritimlerden güçlü, sıradışı ritimlere geçmesi (senkop), onun bestelerinin tipik bir özelliği olarak kabul edilir. Bu ilahilerde yansıtılan kişilik, keman çalışı, Watson’ın Kızıl Soruşturma romanındaki tabirleriyle belki de ‘geçici bir hevesin ya da bir hayalin’ sonucu olarak, bazen ‘yüksek tınılı ve hüzünlü’ bazen de ‘fantastik ve eğlenceli’ olabilen bir kişinin ilgisini kesinlikle çekebilirdi.”
Ronald de Lassus’a karşı derin ilgisi bir yana, Bay Holmes’ün esas sevdikleri Alman besteciler. Bunu “Kızıl Saçlılar Kulübü”nde Doktor Watson ile Sarate konserine gidecekleri zaman açıkça dile getiriyor: “Konser programında pek çok Alman bestesi var, bunlar İtalyan veya Fransız bestelerine oranla benim zevkime daha uygun.” Aslında Bay Holmes’ün Alman bestecilerine duyduğu ilgi hiç de şaşırtıcı değil. Çünkü Viktorya döneminde İngilizler henüz çok büyük besteciler çıkaramamışlardı ve Alman bestecilerin Ada’da hâkimiyeti sözkonusuydu.
Örneğin 1877 Mayıs’ında Londra’daki Royal Albert Salonu’nda bir Wagner Festivali düzenlenmiş, festival kapsamında Richard Wagner’in şef olarak katıldığı altı konsere de Londralılar büyük ilgi göstermişti. Bu arada Bay Holmes de Wagner seven Londralılardan biridir. “Kızıl Çember Macerası”nda Doktor Watson’ı bir Wagner konserine davet eder: “Bu arada, saat sekiz olmadı daha. Covent Garden’da bir Wagner konserine ne dersin? Eğer hızlı davranırsak belki ikinci yarısına yetişebiliriz.” Bay Holmes’ün hangi Wagner operasına yetişmeye çalıştığı meçhul ancak Der Ring des Nibelungen ya da Lohengrin olması muhtemel. Her ikisi de o yıllarda Londra’da sahneleniyordu.
Mendelssohn müziği tam da Bay Holmes’e hitap etmektedir.
Sherlock Holmes’ün Kızıl Soruşturma’da Doktor Watson’ın ricası üzerine bir başka Alman besteci Felix Mendelssohn’un (aslında piyano için yazılmış olan) Lieder’inden bölümler çaldığını da biliyoruz. Mendelssohn’a ayrı bir parantez açmalı. 19. yüzyıl İngiltere’sinde belki en popüler bestecilerin başında ülkeyi tam on defa ziyaret eden Mendelssohn geliyordu. Harold Schoenberg, The Lives of the Great Composers kitabında Mendelssohn’un erken Viktorya dönemi dinleyicisini diğer romantiklerden ayrılan “rahat dinlenir” tarzıyla tavladığını ve bütün yüzyıl boyunca İngiliz ekolünü domine ettiğini belirtir.
Mendelssohn’un “tarzından” bahsetmek bizim için de önemlidir. Çünkü pek çok müzik eleştirmeni ve tarihçisinin “içgözlemsel” (introspective) saydığı Mendelssohn müziği tam da Bay Holmes’e hitap etmektedir. Bay Holmes, Alman bestelerini neden İtalyan veya Fransız bestelerini tercih ettiğini söylerken şöyle der: “İçgözlemsel müzikler bunlar ve ben de içgözlem yapmak istiyorum zaten!” Bununla beraber Bay Holmes’ün herhangi bir Mendelssohn bestesi dinlediğine dair açık bir ifade Sherlock Holmes külliyatında bulunmamaktadır.
Her ne kadar Bay Holmes, Fransız bestelerini tercih etmediğini belirtse de “Mazarin Taşı Macerası”nda alır kemanını, Fransız besteci Jacques Offenbach’ın Alman yazar E.T.A. Hoffman’ın üç hikâyesini esas alarak bestelediği Les Contes d’Hoffman operasının 2. perdesini açan “Barcarolle”ü çalışır. “Ben kemanımla Hoffmann ‘Barcarolle’ü üzerinde çalışacağım.” Çalışır dediğime bakmayın; aslında hasımlarını kandırmak için gramofondan çalar! Ancak Anthony Boucher, 1902 yılında “Barcarolle”ün kaydının bulunmadığını belirtiyor. Öyleyse gramofonda dönen plak Holmes’ün kendi kaydı olmalı.
Sherlock Holmes’ün adını andığı ya da maceralarında bir şekilde bahsi geçen önemli bir besteci daha kaldı. 19. yüzyıla damgasını vuran isimlerden, Polonyalı besteci Frederic Chopin. Kızıl Soruşturma’da Bay Holmes ile Doktor Watson, dönemin en meşhur kadın kemancısı Wilma Norman-Neruda’nın bir konserine giderler. Konserden önce Bay Holmes, Watson’a, “Harikulade çaldığı şu Chopin neydi: Tra-la-la-lira-lira-lay!” der.
Sherlock Holmes’ün kastettiği Chopin bestesi hangisidir, bugün hâlâ bir muamma. Sherlock Holmes araştırmacıları bununla ilgili birçok tez ortaya atıyor. Bazısı ise Bay Holmes ya da Doktor Watson’ın solo keman için hiçbir bestesi bulunmayan Chopin ile bir başka besteciyi karıştırmış olabileceğini öne sürüyor.
Yazının bu bölümünü kapatırken Sherlock Holmes’ün operaya ve solo resitallere meraklı olduğunu gördük. Şimdi bakalım hangi icracıları dinlemiş?
Holmes’ün İcracıları
Sherlock Holmes’ün beğendiği, sevdiği icracılar dendi mi anlamamız gereken keman virtüözleridir. Çünkü Bay Holmes tam bir keman tutkunudur ve diğer enstrümanlarla pek alakadar gözükmemektedir. “Karton Kutu” macerasında öğreniriz ki “Tottenham Court Yolu’ndaki bir Yahudi bankerden” yalnızca 55 şiline aldığı “en az beş yüz gine değerindeki” bir Stradivarius kemanı vardır.
Aynı macera esnasında Bay Holmes ile Doktor Watson bir saat boyunca Bordo şarabı eşliğinde Niccolo Paganini dinlerler. Bay Holmes, Doktor Watson’a uzun uzun Paganini’den bahseder. Besbelli Sherlock Holmes sıkı bir Paganini hayranıdır. Pek çoklarınca gelmiş geçmiş en kudretli keman virtüözü sayılan Paganini, 19. yüzyılın başlarında Londra’da konserler de vermişti. Ancak “Karton Kutu” macerasının yaşandığı 1888 yılında Paganini öleli 48 yıl oluyordu.
“Kadın Paganini” olarak da nam salmış Wilma Norman-Neruda
Sherlock Holmes’ün hayranlık beslediğini açıkça dile getirdiği bir diğer icracı ise “kadın Paganini” olarak da nam salmış Wilma Norman-Neruda’dır. Az önce bahsettiğimiz üzere Kızıl Soruşturma’da Doktor Watson ile birlikte İngiliz şef Charles Halle’nin konserine gidip kısa zaman sonra evleneceği Wilma Norman-Neruda’yı dinlerler.
Bay Holmes’ün adını andığı hatta “Kızıl Saçlılar Kulübü” macerasında konserine gittiği diğer keman virtüözü ise İspanyol Pablo de Sarasate’dir. 1844 doğumlu Sarasate, 19. yüzyıl müziğinin en önemli keman virtüözlerinden biridir. Besteciliğiyle de bilinir ama belli ki Bay Holmes’ü alakadar eden onun kemandaki ustalığıdır. Sarasate, “Kızıl Saçlılar Kulübü” macerasının yaşandığı 1890 yılında Londra’daki St. James Salonu’nda dört defa çalmıştır.
Bu konserlerin ilk üçü 7, 14 ve 21 Haziran tarihlerinde, sonuncusu 5 Aralık’ta gerçekleşmiştir. “Kızıl Saçlılar Kulübü” macerasında kulübün “9 Ekim 1890” olarak duyurulan fesih tarihinde karışıklık olduğu birçok Sherlock Holmes araştırmacılarınca dile getirilirken konser tarihlerinin bu konuda bir ipucu verebileceğini not olarak düşüp bu konuyu kapatalım. Zira bu yazının konusu Kızıl Saçlılar Kulübü ne zaman fesh edildi, onun izini sürmek değil.
Gizemli şarkıcı Carina’nın Irene Adler olabileceği kimi araştırmacılarca iddia edilmiştir.
Sherlock Holmes bu üç keman virtüözüyle kendisi arasında besbelli bir yakınlık duyuyor. Bununla beraber iki icracının daha adlarını anmadan etmiyor: De Reszke kardeşler. İkisi de enstrümantalist değil, şarkıcı: Biri tenor Jean Reszke, diğeri bas Edouard Reszke. Baskervillelerin Köpeği vakasını çözmelerinin şerefine Bay Holmes, Doktor Watson’ı onlardan Les Huguentos operasını dinlemeye davet eder.
Sherlock Holmes’ün adlarını andığı icracıları ardımızda bırakmadan, Bay Holmes’ü baştan çıkarmayı başarmış nadir kadınlardan Irene Adler’ın da esasaen bir opera sanatçısı olduğunu hatırlamakta fayda var. Tam da bu yüzden, “Emekli Boya Satıcısı Macerası”nda Doktor Watson ile dinlemeye gittikleri gizemli şarkıcı Carina’nın Irene Adler olabileceği kimi araştırmacılarca iddia edilmiştir. Ne var ki bu sadece bir iddiadır ve Carina’nın gizemi hâlâ çözülmüş değildir.
* * *
Bunca konuştuktan -aman- yazdıktan sonra toparlamak pek kolay olmayacak. Ancak yazıyı yazarken Sherlock Holmes’ün ne kadar “seçici” bir zihne sahip olduğunu bir kez daha keşfettiğimi söyleme fırsatı sunduğu için bu sonuç paragrafına yine de minnet duyuyorum. Bay Holmes’ün opera ve solo keman resitali zevklerinden gayrısına meyletmemesi -de Lassus’u istisna sayıyoruz tabii ki onun eserlerini dinleyip dinlemediği de muallak- ve Sarasate’den bahsederken dönemin bir başka ustası Joseph Joachim’den (üstelik Joachim’in Londra’da Neruda ile çalmışlığı da vardı) hiç bahsetmemesi onun alelade bir müzik dinleyicisi olmadığını, ne dinleyeceğini “seçtiğini” ispatlamaz mı?
Benim gibi seçici müzik dinleyicileri için Sherlock Holmes’e yakınlık duymak için bir neden daha işte!
Bay Holmes’ün Çalma Listesi
*Bu yazıda Sherlock Holmes öyküleri ve romanlarından alıntılar, Everest Yayınları’nın çıkardığı üç ciltlik Açıklamalı Notlarıyla Sherlock Holmes kitaplarından yapılmıştır. Dipnotlarda cilt numarası ve sayfa sayısıyla belirtilmektedir.
221B’nin 21. sayısında yayımlanmıştır.