Bu inceleme yazısı 221B Dergi’nin 32. sayısında yayımlanmıştır.
Son yıllarda İskandinavya’yı oluşturan beş ülkeden; İsveç, Norveç, Finlandiya, Danimarka ve aynı coğrafyada biraz daha uzakta bulunan İzlanda’dan gelen edebi örneklerin ön plana çıkarak polisiye literatürüne yeni bir terimi, “Kuzey Polisiyeleri” deyimini kazandırmış olmaları boşuna değildir. Zaten bu başarı da dünden bugüne olup bitmemiştir. Daha 1965-1975 yılları arasında bile Stockholm’de geçen hikâyeleri ve romanlarında yer alan toplumsal eleştirileriyle tanınan Maj Sjöwall ve Per Wahlöö çiftinin kahramanı Martin Beck polisiye edebiyat tarihine altın harflerle adını yazdırmıştır. Aynı şekilde Henning Mankell de dünyanın kalanı tarafından imrenilen toplumsal modelin çökmekte olduğunu gözlemlemiş ve bu “teşhisini” küçük Ystad şehrinin polis müfettişi olan Kurt Wallander aracılığıyla uzak coğrafyalara aktarmıştır. Günümüz Kuzeyli yazarları işte bu coğrafyanın böyle güçlü ve köklü temeller üzerine kurulu özgün polisiyesine kendilerine has katkılar sağlama konusunda hiç zorlanmamışlardır.
Dünyanın en ünlü “kurgu” polislerinden biri olan Martin Beck’in on kitaptan oluşan maceralarının tamamını kronolojik sıraya göre yayımlayan Ayrıksı Kitap şimdi de bir başka Kuzeyli dedektifi Türk okurlarla buluşturuyor: Aslında günümüzün en yetenekli polisiye roman yazarlarından biri olarak kabul gören Henning Mankell ilk romanı Ölümün Karanlık Yüzü‘nü (Mördare Utan Ansikte) yazarak okurları Polis Müfettişi Kurt Wallander ile tanıştırdığında bundan tam otuz yıl öncesinde, 1991 yılındaydık. Mankell daha ilk yapıtıyla İsveç Polisiye Yazarları Derneği ödülünü kazanmış, 2001 yılındaysa bu kez Yanlış Yol (Villospar) adlı eserine CWA İngiliz Polisiye Yazarları Derneği’nin “Altın Hançer” ödülü verilmişti.
Mankell’in kahramanına telefon rehberinde parmağını tesadüfen koyduğu sayfadaki ilk ismi -Kurt Wallander- verdiği bilinen bir anekdottur. Wallander öykülerinde olaylar yavaş yavaş gelişir. Mankell zamanın acele etmeden, ağır aheste aktığı anavatanında mevsimlerle değişen iklimi ve uzun süren soğukların, aylarca değişmeyen bembeyaz manzaranın kahramanı üzerinde yarattığı etkileri de maharetle anlatmayı başarır.
Komiser Wallander, Ystad Emniyet Müdürlüğü’de görev yapan, eşiyle boşanma arifesinde olan, mesleki yetkinliğinin aksine sorunları karşısında çözümsüz ve şaşkın kalan bir insandır. Kızı ile ilişkisi bir baba-kızın güven ve samimiyete dayalı ilişkisinden ziyade kedi-köpek ilişkisine dönmüştür. Kendi babasıyla kurdukları bağ da son derece tatsız ve üzücüdür; baba Wallander bunama belirtileri gösteren, horoz resimleri yapmaya kendini adamış ve oğluna onay vermemeye kati surette kararlı bir adamdır. Oğul Wallander ise sevgi görmeyen, kötü muameleye maruz kalan, umutlarını kesin bir biçimde kaybetmiş, kırgın biri olmuştur. Özel hayatındaki tutarsızlıklara rağmen işine dört elle sarılması büyük olasılıkla ilişkilerindeki eksikliği tamamlama arzusundan kaynaklanmış, üzüntüler kahramanımızı işini mükemmel yaparak kayıplarını ve kızgınlığını telafi etme çabasına sevk etmiştir.
Karanlık Yüz, Komiser Kurt Wallander serisinin ilk macerasıdır. Lenarp’tan sabaha karşı bir ihbar gelir. Arayan kişi, adının Nyström olduğunu, Lenarp’ta oturduğunu, komşularının evinin camının kırılmış, komşu kadının elleri bağlı halde yerde yatar durumda bulunduğunu, kocasının ise öldürülmüş olduğunu söyler. Amiri izinde olduğundan soruşturmanın başına Wallander geçer. Cinayet kurbanı yaşlı adam vücudunun üst kısmı çıplak ve yüzüstü yatar halde bulunur. Yüzünün tanınmayacak hale gelecek şekilde parçalanması hemen dikkat çeker. Üstelik elleri de arkasından bağlanmış ve sol bacağının baldır kemiği kırılmıştır. Şok geçirmekte olan kadın, boynunu ve ellerini saran iplerden kurtarılarak hastaneye kaldırılır. Kadının bilincinin açılıp ifade vermesini beklerlerken kadın hayatını kaybeder. Öncesinde söyleyebildiği tek şey ise “yabancı” olmuştur. Wallander’ın elindeki tek ipucu bu kelimedir ve bu zayıf ama tek çareleri olan ipucu, basından saklanmalıdır çünkü bu bilginin sızması halinde halkta çığ gibi büyüyecek yabancı düşmanlığı Lenarp’ın yirmi kilometre uzağında bulunan ve ülkeye iltica etmek isteyen göçmenlerin barındığı büyük bir kamptan kendilerine çok daha fazla ölüm haberi gelmesiyle sonuçlanacaktır. İhbarda bulunan komşular, öldürülen çiftin kendi hallerinde, çiftçilik yapan, hiçbir düşmanları bulunmayan orta halli insanlar olduğu yönünde ifade verir. Fakat Wallander ve ekibi soruşturmanın akışında kendilerini bambaşka bir tabloya bakarken bulurlar: Ölen adamın -ve babasının- savaş süresince yığınla para kazandığı, kurbanın oldukça kurnaz ve hırslı bir adam olduğu, yasadışı işlerden kazandığı tüm paraları bankalara yatırdığı, yıllar içerisinde bankada tutulan meblağın ciddi rakamlara ulaştığı, karısının bu servetten haberdar olmadığı ortaya çıkar. Üstelik sahneye evlilik dışı bir ilişki ve bu ilişkiden doğmuş, ellili yaşlarını süren bir “çocuk” da dahil olur. Şimdi artık ekibin düşünüp değerlendirmesi gereken çok fazla cinayet sebebi vardır: Aşk, para, illegal ilişkiler… Wallander ve arkadaşları (Hansson, Martinson, Rydberg, Kristianstad’daki polis şefi Göran Boman ve Savcı Annette Brelin) ölen çiftin katilini, öldürülen adamın metresini ve çocuğunu arar, bankalara aktarılan büyük miktarda yasadışı paranın izini sürer, bir yandan da kentin batı girişindeki mülteci kampında patlak veren mülteci düşmanlığıyla baş etmek zorunda kalır. Her yeni ipucu beklenenin aksine soruşturmayı çıkmaza götürür ama Wallander inatçılığıyla tekrar tekrar başa dönerek işin peşini bırakmaz ve sıkı çalışmasının, inatçılığının ve direncinin mükâfatını alır, cinayeti çözer.
İkili ilişkilerdeki sorunları, ırkçılığı ve göçmenlerin yaşadığı zorlukları kitapta oldukça sade bir dille ama etkileyici bir anlatımla kaleme alan Henning Mankell’in Karanlık Yüz romanı belki hızlı tempolu bir polisiye değil ama yalın ve her anlamda doyurucu bir edebi polisiye örneği.