İnceleme: Tuhaf İlişkiler ve Jack Laidlaw

//
10 dakikalık okuma

Suç teşkil eden davranışlara odaklanan fakat bunların altında yatan düşünce biçimlerine ve örüntülere fazlaca yönelmeyen kurgusal kanun adamlarının aksine Jack Laidlaw ’ı asıl ilgilendiren; “suçun ötesindeki gerçek suç”tur ve asıl suç, soruşturduğu dosyalarda yavaş yavaş kendini gösteren, yasalarla pekiştirilmiş toplumsal adaletsizliğin kutsal ağıdır.

Çağatay Yaşmut

“Başına buyruk” lakaplı Jack Laidlaw sert, cesur, akıllı, inatçı ve adalete karşı güçlü bir inanç taşımayan yalnız bir kurt.

Ian Rankin’in dedektifi John Rebus’un maceralarından sonra bu kez William McIlvanney, dedektifi Jack Laidlaw’un başrolde olduğu İskoçya’da geçen suç hikâyelerini anlattığı üçlemesinin ilk iki kitabında (Laidlaw Soruşturması, TonyVeitch Belgeleri) büyük başarı göstererek Hançer Ödülleri’ni kimseye kaptırmadı. Tuhaf İlişkiler bu başarılı üçlemenin son kitabıdır.

Öncelikle söylenmesi gereken, McIlvanney romanlarında anlatının çoğu polisiyede görüldüğü şekilde aksiyon yüklü bir macera olmadığı, bilakis olayların çok ağır tempoyla ilerlediğidir. Bunlar ağırlıklı olarak insan ilişkilerini konu edinen, girift düğümlerin çözüme ulaştırıldığı hikâyelerdir, bu nedenledir ki okuma boyunca Hammett, Chandler, Macdonald esintileri çokça hissedilir; McIlvanney Kara Roman’ın iplerini elinden hiç bırakmaz. 

Başkarakterimiz Jack Laidlaw, emniyet teşkilatının gücünü arkasına alan, Adli Tıp Kurumu’nun nimetlerinden faydalanan fakat bir yandan da bürokrasiyle boğuşan bilindik polislerden değildir. Aksine o, Kara Roman’ın sert dedektifleriyle çokça benzerlikler taşır, suç çetelerinin karanlık dünyasını iyi bilir ve bu sayede bu çetelerin aralarında cesurca dolaşabilir. Laidlaw  “başına buyruk”tur, polisimizin davranış biçimini tanımlayan bu deyim aynı zamanda onun için bir rütbe gibi olmuştur. Departmandaki namı “samanlıkta iğne”dir. Meslektaşları onu sadece işte görebilirler çünkü iş biter bitmez ortadan kaybolur. 

Jack Laidlaw

Suç teşkil eden davranışlara odaklanan fakat bunların altında yatan düşünce biçimlerine ve örüntülere fazlaca yönelmeyen kurgusal kanun adamlarının aksine Jack Laidlaw’ı asıl ilgilendiren; “suçun ötesindeki gerçek suç”tur ve asıl suç, soruşturduğu dosyalarda yavaş yavaş kendini gösteren, yasalarla pekiştirilmiş toplumsal adaletsizliğin kutsal ağıdır. Her suçun altında yatan güçlü temel işte bu ağdır. Laidlaw, felsefi sorgulamalara gösterdiği güçlü meyille sık sık varoluşu ve insanın anlam arayışını sorgular. Bu sorgulayışta şiirsel bir dilde kendini gösteren düşünceler metne felsefi bir derinlik katar.

Güçlü bir etik ve sosyal adalet anlayışı taşıyan kahramanımız insan yapımı yasalara karşı güçlü bir inanç beslemez, aksine “kanunların altında yatanın şeytani bir şey olduğunu” savunur. Onun düşüncesine göre kanunlar aslında hilekârdır, işbirlikçidir ve alçaktır. Mahkemelerin, insanların kelime oyunları yaparak birbirlerini alkışladığı tiyatro salonlarından bir farkı yoktur. Bu adalet tiyatrosunun başrolü yargıçlar, insan yüreğini birazcık bile anlamazlar, yargıladıkları kişilerin günlük yaşamlarını düşünmezler. Diğer başrol oyuncusu avukatlara ise zaten hiç güvenilemez, bunlar cüzdanlarını suçlularla doldururken, kendilerini toplumun direkleri olarak lanse ederler. Avukatlık ücretleri ise resmi bir soygundur.

Çoğu roman kahramanı dedektifler gibi Laidlaw da kariyerini inşa ederken özel hayatı yerle bir olmuştur. Eşinden ayrılmıştır, çocuklarını ancak belirlenen saatlerde görebilmektedir. Sevgilisiyle ilişkisi duygusal bir arafta savrulup durur. En kötüsü, rasgele bir araba, vurkaç nedeniyle öğretmen ve ressam olan kardeşi Scott’un ölümüne neden olmuştur.  Peki, bu araba alelade bir araba mıdır ve vurkaç gerçekten rasgele mi gerçekleşmiştir? Hikâyemiz burada başlar: Laidlaw, kardeşinin bir kazaya kurban gittiğine kesinlikle inanmaz ve resmi bir cinayet soruşturması yürütemese bile mesleki merakla kazayı araştırmaya girişir. Bunun için de önce polis kimliğini bir kenara bırakır ve kardeşinin arkadaşlarının kapılarını tek tek çalar.

Cevaplanması gereken ilk soru, Scott’ın evinde bulduğu notların arasında gözüne ilişen “yeşil paltolu adam”ın  kim olduğudur? Laidlaw,  Scott’ın kazadan hemen önce görüştüğü yakın arkadaşı John Strachan’la bağlantı kurar ve Strachan’ın salon duvarında asılı duran, Scott’ın yaptığı ilginç bir tablo dikkatini çeker. “Beş Adam” adlı bu tablo, Da Vinci’nin “Son Akşam Yemeği” tablosunun pastişidir.

Tabloda masada öne doğru konumlanmış beş kişi görülmektedir. Ortadaki adamın yüzünde organlar yoktur. Diğer dördü sakallıdır. Ortadaki adamın tabağı desensizdir. Diğer dördünün tabağında yüz ifadeleri vardır. Peki ama bu tabloda Laidlaw’ı rahatsız eden şey nedir? Soruşturma ilerlediğinde kardeşinin, karısı Anna’yı kendisiyle aynı okulda çalışan Ellie Mabon ismindeki bir öğretmenle aldattığı açığa çıkar. Ellie, Laidlaw’a Scott’ın öldüğü gece barda beraber olduklarını, Scott’ın “kafasında kötü şeyler olan bir insan” gibi biraz tuhaf davrandığını ve Hızlı Frankie White ismindeki bir serseriyle küfürlü bir kavgaya tutuştuğunu anlatır.

Diğer yandan Anna, ölmeden önce kardeşine neler olduğuna ilişkin sırra vâkıf kişi olmasına karşın, müteveffa kocasına takındığı mesafeli duruşu Laidlaw karşısında da benimser, Laidlaw’a son derece soğuk ve “gizli saklı” davranır, konuşmaları sonuçsuz kalır.  

Laidlaw, kardeşinin barda kavga ettiği Hızlı Frankiem White’ın izini bulup Scott’ı tanıyan eski boksör Dan Scoular’ın da kısa süre önce bir araba kazası sonucu öldüğünü öğrendiğinde gerçeğe yaklaştığını anlar. Scott bilmemesi gereken bir şey öğrenmiş ve ölümü bu yüzden olmuştur. Fakat  kardeşine çarpıp kaçan arabanın şoförü üç çocuk babası bir gazete bayiidir, kazadan sonra daha önce sürdürdüğü  sıradan hayatına bir daha asla dönemeyecek biridir, dolayısıyla bir cinayete bulaşma olasılığı yok gibidir.

Laidlaw, dedektif zekâsını ve sezgilerini kullanarak yeşil paltolu adamın kim olduğunu kısa süre içinde bulunca kökenleri geçmişte aranması gereken bir sırrı kurcaladığını ve tek gerçek kanıtın kardeşinin çizdiği “Beş Adam” tablosu olduğunu anlayacaktır.

Tuhaf  İlişkiler, başlığıyla müsemma tuhaf ilişkilerin birbiri içinde düğümlendiği ve bu düğümlerde yer alan kimsenin masum olmadığı, bizi ahlaki çöküntünün karanlık dünyasında yolculuğa çıkaran ve etik sorgulara girişmemizi sağlayan, sabırla okunması gereken yavaş tempolu bir roman.

  • Tuhaf İlişkiler, Ayrıntı Yayınları, Kara Kitaplar, 378 Sayfa

221B’nin 29. sayısında yayımlanmıştır.

Editör

Türkiye'nin ilk ve tek polisiye kültür dergisi.

Önceki Hikaye

Unutulmuş Usta Bir Polisiye Yazarı: Refik Halit Karay

Sonraki Hikaye

Bir Solukta Bitireceğiniz Bir Mini Polisiye: In the Dark

En Son Yazılar