Bu yazı 221B Dergi’nin 26. sayısında yayımlanmıştır.
Leonardo Sciascia polisiyesi sonuçsuz, tersyüz edilmiş bir polisiye gibi görünmekle beraber, çağının tersyüz olmuş toplumsal gerçeklerini ve bozulmuş insani değerlerini anlatır.
Todo modo, Türkçeye Her Türlü başlığıyla çevrilen, Leonardo Sciascia’nın 1974 tarihli polisiye romanıdır.1 Roman temelde polisiye mekanizmasına sahip olmakla birlikte bu eseri bir toplumsal roman olarak değerlendirmek veya toplum/siyaset tarihi olarak okumak da mümkündür. Leonardo Sciascia, polisiyeyi toplum düzeninin yansıtmanın ve İtalya’da mevcut politik sistemin, kilise-devlet-mafya üçgeninin çarpıklığının eleştirilmesinin bir aracı olarak kullanır.
Dolayısıyla Sciascia polisiyesini sosyal/toplumsal gerilim romanı olarak da tanımlamak yanlış olmaz.2 Ayrıca Leonardo Sciascia polisiyesinin en temel özelliği, belki de, suçun ardındaki gerçeğin suçun kendisinden ve kurgudan çok daha korkunç ve derin olmasıdır.3 İlk bakışta bilindik hatta sıradan bir konuyu işler gibi görünse de romanın ilerleyişi ve sonuçlanması eseri diğer polisiyelerden ayırmaktadır.
Todo modo, Leonardo Sciascia’nın en çok ilgi gören, en çarpıcı eserlerinden biridir. 1976 yılında Elio Petri tarafından aynı adla sinemaya da uyarlanan bu edebi eseri, polisiye açıdan ilginç kılan asıl unsur, Sciascia’nın polisiye nitelikli romanlarında gördüğümüz şekilde, nihai sonuca ulaşamama, diğer bir deyişle aklın hâkim gelememesi ve zafer kazanamaması durumunun çarpıcı bir şekilde işlenmesi oluşturur. Öyle ki bu romanın, okuru etkisi altında alan bir önemli noktası da tarihsel gerçekliğin arka planında, rahatsız edici gerçek nitelikli toplumsal bir yozlaşmayı barındırmasıdır.4
Bu karmaşık noktalardan yola çıkarak Sciascia’nın Todo modo eseri aracılığıyla Siegfried Kracauer’in Polisiye Roman: Felsefi Bir İnceleme başlıklı teorik çalışmasında sözünü ettiği “progressus ad indefinitum”5 bağlamında, Sciascia polisiyesine mütevazı bir katkı sunmaktır. Burada değerlendirme unsuru S. Kracauer’in bahsettiği şekliyle “progressus ad indefinitum”un polisiye roman düşüncesinde yarattığı etki, Sciascia anlatısının ve Todo modo eserinin bu kavram çerçevesinde incelenmesidir.
Kracuer’in sözkonusu eserinde, “belirsize ilerleyiş” olarak dilimize kazandırılan “progressus ad indefinitum” kavramının ifade ettiği fikrin özünü şu şekilde özetlemek mümkündür: Bir fikri/kavramı açıklamak için bir başka fikre/kavrama ihtiyaç duyma, bu ikinciyi açıklamak için bir üçüncü başka fikre ihtiyaç duyma ve üçüncü için dördüncü yeni bir fikre gönderme yapma/başvurma şeklinde sonsuza uzanan halkalanmalar zincirinin ifadesidir. (Bu kavram bizleri aynı zamanda Kant, Hegel, Croce’ye hatta kökenlerini Aristoteles’te bulan “progressus in infinitum”a taşır.
Ancak çok geniş kapsamlı olan bu felsefi düşüncenin filozofların dünyasındaki işlenişi ve işleyişi bu çalışmanın konusu dışındadır. Burada belirtilen nokta, S. Kracauer’in devşirerek kullandığı dşünülen kavramın derinlere uzanan kökeni ve bu derin köklerin polisiye edebiyat yazarı olan Leonardo Sciascia’da tezahürüdür.) Bu zincirleme ilerlemelerin ortak çıkış noktası ise akıl ve mantıktır, diğer bir deyişle aklın ve mantığın olayları kavrama konusunda ilerleyişi ve sözkonusu ilerleyişin belirsizliğe doğru dalgalanmasıdır. Ancak klasik polisiye mantığı bu ilerleyişin bir noktasında aklın zaferi ve suçun telafi edilerek eski hayat düzeninin yeniden sağlamasını öngörmektedir.
Bu basit tanımlanmanın ardından Todo modo eserinde hikâyenin özüne bakılacak olursa, eserin merkezi olan ünlü bir ressamın, rahip Don Gaetano’nun otelinde misafir olduğu sürede birbiri ardına meydana gelen cinayetlerin, bir başka deyişle bir cinayet serisinin anlatıldığı görülür. Cinayetlerden önceki bölüm ve sonraki bölüm şeklinde kabaca iki kısma ayrılan bu roman, suç unsurunun gündelik hayatın ilerleyişini bozması açısından tatmin edicidir. Bu nedenle eserin ilk kısmı, ilk kez Leonardo Sciascia okuyacak okur için oldukça yorucu, hatta kimi noktalarda tekrar edici ve aşırı didaktiktir.
Ancak ilk cinayet ile başlayan heyecan unsuru romanın sonuna kadar okuru diri ve ayakta tutmakta, 1970’ler İtalya’sının karmaşık devlet, kilise, mafya ve yozlaşmış toplum dünyasına okuru çekmektedir. Cinayetler ile birlikte romanın sürükleyici kişisi olarak karşımıza Savcı Scalambri çıkar. Scalambri, hikâyenin soruşturmacı/araştırmacı figürü olarak cinayetleri aydınlatmaya çalışır. İtalyan toplumunda her kademede mevcut grift ilişkiler ağını iyice vurgulamak isteyen Sciascia, küçük bir tesadüfü, Savcı Scalambri ile ünlü ressamın okul arkadaşı, geçmişten tanış olduklarını okura aktarır.
Olayları genellikle ünlü ressamın gözünden görürüz. Ancak hikâye, kimi zaman diyaloglar ve iç monologlar şeklinde ilerlerken bakış açılarında bazı değişiklikler de görmek mümkündür. Eseri ilginç kılan noktalardan biri, olayların kapalı/yalıtılmış bir ortamda, tek bir mekânda, kıyıda köşede kalmış bir otelde meydana gelmesidir.
Tüm olayların başlangıcı sayılan ilk cinayetin anlatımı ve ressamın olaya uzaktan da olsa bir şekilde tanık olması şu şekilde anlatılır:“Ama bu kütlenin yere düşmüş bir insan biçimini alması için sanırım yaklaşık otuz saniye geçmesi gerekti; bir heykel gibi kıpırtısız kalmış olan Don Gaetano’nun dönüp otele bakması, geri dönüp yere düşmüş olan kişiye doğru gitmesi için de bir o kadar sürenin geçmesi gerekti. Don Gaetano’nun yere eğilip adamı sarstığını gördüm. Aşçıyla ikimiz, aynı anda ayağa kalkıp o noktaya doğru koştuk.”6
Tüm olayların başlangıcı sayılan ve sade bir soruşturma şeklinde devam eden hikâyede, bu cinayete dair ilk çözüme ulaşma denemesi Scalambri ve ressam arasındaki diyalog vasıtasıyla gerçekleşir:“Ayağa kalktım, yanına gittim, onu kenara çektim. ‘Doğal olarak, diyorum, çünkü her zamanki gibi iki olasılık var: Ya Avukat Voltrano, Michelozzi’yi öldürdü ve er geç onun solunda olduğunu keşfedeceğimiz korkusuyla öne çıkıp kendisiyle Michelozzi’nin arasına birisinin sızmış olduğundan kuşkulanıyormuş gibi davranıyor; ya da avukat masum, dolayısıyla gerçeği söylüyor: Birisinin ustaca bir manevrayla, temkinli bir biçimde kendi sırasından çıkıp en karanlık bölgeye ulaştıklarında Michelozzi’nin yanına geçmeyi başardığını…Bir başka sırada bulunup avukatıyla aynı kuşkuyu duyan –yani, belli bir noktada, başlangıçta yanında olan kişinin artık yanında olmadığını düşünen- bir başkasını bul, katili ele geçirmiş olursun.’”7
Ancak bu çaba bir sonuca ulaşmaz, dolayısıyla sorgulamalardan sonuç alınamayınca bu ilk nokta “progressus ad indefinitum”un başlangıcını ifade eder. Bu denemenin boşa çıkmasının ardından gerilim gittikçe yükselir ancak bu gerilimi bozan ikinci bir cinayet olur: “Olan şuydu: Avukat Voltrano, sekizinci kattaki odasının penceresinden aşağı uçarak (böyle tahmin ediliyordu) otelin arkasındaki, mutfağa bakan kısımdaki bi tuğla ve kiremit yığınının üzerine olanca gücüyle düşmüştü.”8
Birdenbire ortaya çıkan bu ikinci cinayet, yeni bir akıl yürütmeyi ve mantık mekanizmalarının yeniden işler hale getirilmesini gerekli kılar. “Progressus ad indefinitum” fikri, ilk cinayeti aydınlatmak için ikinci cinayetin hesaba katılmasını ifade eder. Ancak Sciascia ortaya çıkan bu belirsiz ilerleyişi şu cümlelerle aktarır:
– Yani, öldürüldü mü sizce?
– Sizce öyle değil mi?
– Tanrım! Birisi daha!
– Bir işe başladığınızda, ne yapar eder sürdürürsünüz.
– Ama cinayet…
– Özellikle cinayette, durma diye bir şey yoktur.
– Öyleyse, sizce başka cinayetler de mi olacak?
– Yo, hayır. Şimdi ve burada her şeyin kapanmış olması mümkün. Durma diye bir şey yoktur derken, ilk cinayet işlendiğinde ortaya çıkan hatalar, kazalar, pürüzler ortadan kaldırılmadıkça durma yoktur demek istiyorum;sonra, gene beklenmedik biçimde beliren pürüzler bir başka cinayetle düzeltilir ve böyle sürüp gider…9
Sözkonusu ikinci cinayetin ardından -tipik bir polisiye olgusu olarak- iki farklı görüşün ortaya çıktığını söylemek yanlış olmaz. İlki, bilinen anlamda bir algı karmaşasıdır ve bununla beraber durumu basitleştirme çabası göze çarpar: “Adam tutarak işlenen cinayetleri, kiralık katilleri duymadınız mı hiç? İşler, sevgili dostum, genellikle göründüklerinden ya da bizim karmaşık hala getirdiğimizden daha az karmaşıktır.”10
Çağdaş okur için bu cümleyi bir yazar yorumu olarak değerlendirmek, yazarın suçluya/suça dair bir ipucu bıraktığının bir göstergesi olarak düşünmek oldukça normaldir. Ancak Sciascia’nın ayırıcı yönünü tam da bu noktada görmek olasıdır. Bir suç soruşturması ve bir kovalamacadan ziyade İtalyan yazar, okuruna belirsiz bir durumu işaret etmektedir. Ardından ortaya çıkan ikinci görüş ise Sciascia’nın belirsize ilerleyişini net şekilde şu diyalog bizlere aktarır:
– Sanırım, gitmem olanaksız; her durumda, her şeyin nasıl sonuçlanacağını merak ediyorum.
– Sonuçlanmayacak. Merakınızı gideremeyeceksiniz…Herhangi bir sorununuz mu var? Demek istediğim: bilmek istediğiniz bir şey, bana açmak istediğiniz bir şey? Şu sıralar, burada olan herkes ya benden bir şey öğrenmek istiyor, ya da bana bir sırrını açmak.11
Gördüğümüz üzere “progressus ad indefinitum” bir sonuçsuzluğa doğru ilerler, ancak üçüncü cinayet tüm gidişatı bir kez daha değiştirir. Soruşturma süreci baştan başlar ve “progressus ad indefinitum” bir kez daha işlerlik kazanır. Artık ilk cinayet, ikinci cinayete, ikinci cinayet üçüncüye bağlanmış ve halkalanmalar artmıştır. Keza şüphelilerin ve şüpheli durumların da artışı beklenirken ortada bir somut kazanç görülmemektedir. Öyle ki savcı ve soruşturmada yardımcı olan komiserin çabaları olayı bir çözülmeye/çözüme doğru ilerletmez.
Çünkü üçüncü cinayet, romanın ana kahramanlarından birinin öldürülmesidir:“Birisi Don Gaetano’yu ölü bulmuştu; ama yatak odasında mı, çalışma odasında mı, kilisede mi, ormanda mı bilinmiyordu.”12 Romanın en önemli iki kişisinden biri olan Don Gaetano’nun ölümü bir anlamda suçun ve suçlunun soruşturmacı figürüne meydan okumasıdır. Bu meydan okumanın sonuçları ise bir kez daha, oldukça belirsizdir. Okurun aklın zaferini ve çözülmeyi beklediği noktada Sciascia tüm algıyı değiştirerek üçüncü cinayetin -belki de birincinin de- cinayet silahını da bir “progressus ad indefinitum” unsuru haline getirir ve birbirini takip eden sonuçsuz bir bağlantı noktası oluşturur:
– Anlayamadığım şey… dedi komiser, tabancaya dalıp gitmiş, kendi kendine konuşuyormuş gibi. Ve sözünü tamamlamadı.
– Neymiş anlayamadığınız şey? Diye sordu Scalambri. Sabrının sınırındaydı; komiserin düşündüklerinin, varsayımlarının, çıkarsamalarının, kuşkularının ona destek değil, köstek olduğunu söyler gibiydi.
– Tabanca, dedi komiser.
– Ne varmış tabancada? Aynı tahammülsüzlük tonuyla.
– Tabancada mı? Hiçbir şey. Onu bulmuş olmamızda, birilerinin onu bulmamızı sağlamış olmasında bir şeyler var. Düşünülmesi gereken bi şeyler.13
Görülüyor ki suç aleti olarak silahla ilgili fikirlerde de belirsizlik sözkonusudur. Diğer bir ifadeyle mantık ve akıl çerçevesinde değerlendirilmesi gereken kanıt başka bir belirsizliğe taşır bizi.
Leonardo Sciascia, “Progressus ad indefinitum”un hâkimiyetini ve çözülmeden yoksun kalan öykünün sonucunu, otelde konaklayan, çalışan ve kısa süreliğine bile uğramış olan herkesi evine gönderdikten sonra hafif bir bir ironiyle şu cümlelerle verir: “Herkes burada kalmaya devam etseydi, dedi Scalambri, işin sonu Agatha Christie’nin şu romanındaki gibi olacaktı: Herkes birbiri ardı sıra öldürülecekti. Ve suçluyu bulmak için, içlerinden birini diriltmek zorunda kalacaktık.”14
Anlaşıldığı üzere, akıl ve bu dünyanın fizik yasaları çerçevesinde bu suç unsurlarını aydınlatmak mümkün olmayacaktır, bu da bize göstermektedir ki polisiyenin hâkim unsuru olan akıl/mantık başarısızlığa uğramış ve dedektif/soruşturmacı figürü de başarısızlığını kabul etmektedir. İşte, bu yaklaşım bize Sciascia’nın genel ahlak anlayışını göstermesi açısından da oldukça kıymetlidir: İtalyan yazar için gerçeğin teşhis edilmesi (ya da teşhis edilip, ortaya dökülmesi) her zaman mümkün değildir.
Nihayetinde İtalyan polisiye edebiyatının klasik eserlerinden biri olan Todo modo, Leonardo Sciascia’nın en ilgi çekici eserlerinin başında gelir. Okuruna sunduğu sonuçsuzluk fikri, “progressus ad indefinitum”, Türkçe ifadesiyle “belirsize ilerleyiş” olgusu ile Sciascia ve bu eser özelinde aydınlatıcı bir okuma yapılmasına olanak verir.
Klasik ve alışılagelmiş polisiye kuralları dışına çıkan Sciascia, çözümü yorumlamayı ve anlamlandırmayı okuruna bırakırken, katili/suçluyu bulmayı veya tahmin etmeyi değil, aksine var olan durumu anlamayı ve hayatın normal gidişatını bozan suç unsurunun incelenmesi gerekliliğini anlatır. Bu noktada Sciascia’nın polisiye romanlarında bildiğimiz anlamda mutlu son ve suçluların cezalandırılıp toplum düzeninin yeniden tesis edilmesi sözkonusu değildir.15 Sciascia polisiyesi sonuçsuz, tersyüz edilmiş bir polisiye16 gibi görünmekle beraber, çağının tersyüz olmuş toplumsal gerçeklerini ve bozulmuş insani değerlerini anlatır.
KAYNAKÇA
Leonardo Sciascia, Her Türlü, Çeviren Kemal Atakay, Can Yayınları, İstanbul, 2007.
Leonardo Sciascia, Todo modo, Adelphi Edizione, Milano, 2003.
Crovi, Luca, Tutti i colori del giallo, Marsilio Editore, Venezia, 2002.
Farafonova, Daria. “«E Sempre Lo Contraddico, Fınché Non Comprenda Che È Un Mostro Incomprensibile». L’universo Pascaliano Di Leonardo Sciascia.” Lettere Italiane, vol. 68, no. 1, 2016, pp. 152–172.
Kracauer, Siegfried, Polisiye Roman, çeviren Dilman Muradoğlu, Metis, İstanbul, 2019.
Castagnino, Angelo, The Intellectual As A Detective: From Leonardo Sciascia To Roberto Saviano, Peter Lang, Berlin, 2014.
Guagnini, Elvio, Dal giallo al noir e oltre. Declinazioni del giallo italiano, Ghenomena Editore, 2010.
DİPNOT AÇIKLAMARI
1 – Eserin Türkçe çevirisi için bakınız: Leonardo Sciascia, Her Türlü, çeviren Kemal Atakay, Can Yayınları, İstanbul, 2007.
2 – Guagnini, Elvio, Dal giallo al noir e oltre. Declinazioni del giallo italiano,Ghenomena Editore, 2010, s. 42.
3 – Crovi, Luca, Tutti i colori del giallo, Marsilio Editore, Venezia, 2002, s. 78.
4 – Castagnino, Angelo, The Intellectual As A Detective: From Leonardo Sciascia To Roberto Saviano, Peter Lang, Berlin, 2014, s. 55.
5 – Kracauer, Siegfried, Polisiye Roman: Felsefi Bir İnceleme, çeviren Dilman Muradoğlu, Metis, İstanbul, 2019, s. 54.
6 – Leonardo Sciascia, Her Türlü, çeviren Kemal Atakay, Can Yayınları,İstanbul, 2007, s. 64.
7 – Leonardo Sciascia, Her Türlü, çeviren Kemal Atakay, Can Yayınları,İstanbul, 2007, s. 81.
8 – Leonardo Sciascia, Her Türlü, çeviren Kemal Atakay, Can Yayınları,İstanbul, 2007, s. 90.
9 – Leonardo Sciascia, Her Türlü, çeviren Kemal Atakay, Can Yayınları,İstanbul, 2007, s. 92.
10 – Leonardo Sciascia, Her Türlü, çeviren Kemal Atakay, Can Yayınları,İstanbul, 2007, s.111.
11 – Leonardo Sciascia, Her Türlü, çeviren Kemal Atakay, Can Yayınları,İstanbul, 2007, s.114.
12 – Leonardo Sciascia, Her Türlü, çeviren Kemal Atakay, Can Yayınları,İstanbul, 2007, s.131.
13 – Leonardo Sciascia, Her Türlü, çeviren Kemal Atakay, Can Yayınları,İstanbul, 2007, s.133.
14 – Leonardo Sciascia, Her Türlü, çeviren Kemal Atakay, Can Yayınları,İstanbul, 2007, s.135.
15 – Crovi, Luca, Tutti i colori del giallo, Marsilio Editore, Venezia, 2002, s. 78.
16 – Farafonova, Daria. “«E SEMPRE LO CONTRADDICO, FINCHÉ NON COMPRENDA CHE È UN MOSTRO INCOMPRENSIBILE». L’UNIVERSO PASCALIANO DI LEONARDO SCIASCIA.” Lettere Italiane, vol. 68, no. 1, 2016, pp. 154.
221B’nin 26. sayısında yayımlanmıştır.