13 Aralık 1989’da, otoyol kenarındaki ormanlık alanda satabilecekleri hurdalar arayan iki adam, halıya benzer bir nesnenin üzerinde gezinen bir akbaba olduğunu fark etti. Şahinden çekinerek gördükleri nesneye doğru yaklaşan iki adam halıyı biraz kaldırınca çürümeye başlamış bir cesetle karşılaştı.
Cesedin belden üstü çıplaktı, pantolonunun cepleri boşaltılmıştı ve vücudunda 22 kalibre bir tabancadan çıkmış üç kurşun vardı. Bu, bir elektronik aletler mağazasının sahibi 52 yaşındaki Richard Mallory idi. Bundan yaklaşık on gün önce Mallory’nin Cadillac’ı, cesedinin bulunduğu noktadan üç dört kilometre ötede, Florida eyaletinin Daytona şehri yakınlarında terk edilmiş halde bulunmuştu.
Bu olaydan yaklaşık altı ay sonra, 1 Haziran 1990’da Florida’nın Citrus County bölgesinde, on dokuzuncu otoyol üzerindeki ormanlık alanda bir erkek cesedi daha bulundu. İnşaat işçisi olan 43 yaşındaki David Spears, 19 Mayıs’tan bu yana kayıptı. Kafasındaki beyzbol şapkası dışında tamamen çıplaktı ve olay mahallinin yakınlarında kullanılmış bir prezervatif bulunmuştu.
Bunu izleyen aylarda benzer cinayetler meydana gelmeye devam etti. Kurbanların tümü orta yaşlı beyaz erkeklerdi ve hepsi işleri gereği Florida otoyollarını sıklıkla kullanıyorlardı. Her biri ufak kalibre bir tabancayla öldürülmüştü. Dört kişi daha artık seri katil olarak adlandırılan bu kişinin cinayetlerine kurban gitmişti ve kurbanların profiline uyan bir kişi de kayıptı.
4 Temmuz 1990’da Pontiac marka bir araç çitlere çarparak ufak çaplı bir kazaya karıştı. Araçta bulunan iki kadın da hafifçe yaralanmıştı ancak etrafta yardım etmek isteyen insanların tekliflerini geri çevirerek olay yerinden kaçmışlardı. Terk ettikleri araç, haziran ayından bu yana kayıp olan Peter Abraham Siems’in aracıydı.
Görgü tanıklarının ifadelerinden yola çıkan polisler iki kadını yakalayabilmek için harekete geçti. Şüphelilerden biri arkasında kanlı bir parmak izi de bırakmıştı. Araştırmalar sonucunda kadınların kimliklerine ulaşılmıştı, Aileen Wuornos ve Tyria Moore adlı iki kadın için geniş çaplı arama çalışmaları ve yakalama emri çıkarıldı.
Aileen Wuornos, Colorado’da oldukça zor yaşam koşullarının içinde doğmuştu. Henüz erkenlik yaşlarında olan anne ve babası, Aileen henüz doğmadan ayrılmışlardı. Babası, 7 yaşındaki bir kıza tecavüz ettiği için tutuklanmış ve hapisteyken intihar etmişti. Annesi, Wuornos henüz bir yaşında bile değilken kızını kız kardeşine bırakıp evi terk etmişti. Wuornos 13 yaşına kadar onu büyüten kişinin teyzesi olduğunu bilmedi. Dedesi, alkolik bir istismarcıydı.
Wuornos henüz 14 yaşındayken uğradığı tecavüz sonucu hamile kaldı ve doğum yaptıktan sonra bebeği evlatlık verdi. Wuornos bu olaydan sonra, 15 yaşındayken evden ayrıldı. Alkol ve uyuşturucunun etkisiyle hurdalıkta yatan arabalarda uyuyor ya da güvenli olduğunu düşündüğü yerlere sığınıyordu. Hayatını idame ettirecek kadar para kazanabilmesinin tek yoluysa fahişelikti.
Wuornos yirmili yaşlarının başlarında yetmiş yaşında bir adamla evlilik yaptı ancak bu uzun sürmedi. Boşanmanın ardından farklı insanlarla ilişki kurmaya devam etti ve bir marketi soyarken yakalandı. Daha sonraları söylediğine göre Wuornos bu suçu sevdiği adam için işlemişti. Sevgilisinin, onu hapisten kurtaracak kadar sevip sevmediğini görmek istemişti. Ne var ki adam kefaleti ödemedi ve Wuornos iki yıl boyunca tutuklu kaldı.
Tahliye edildikten sonra, 1984 yılında Florida’ya taşındı ve ilk eşcinsel ilişkisini yaşadı. Sevgilisiyle beraber yüksek basınçlı suyla yıkama hizmeti verdikleri bir iş kurmuşlardı. İşler iyi gidiyor gibi görünse de nihayetinde sevgilisi, Wuornos’un tüm parasını çalıp ortadan kaybolmuştu. Kurdukları işi de kaybedince Wuornos tekrar fahişeliğe dönmek zorunda kaldı.
Bundan iki yıl sonra, Güney Daytona’da Tyria Moore adlı bir kadınla tanıştı. Moore rahatına düşkün biriydi. Tüm gününü Wuornos’un fahişelik yaparak kazandığı paralarla kiraladıkları otel odalarının yanındaki havuzda yüzerek geçiriyordu.
1898 yılının sonlarına doğru, Wuornos için her şey değişecekti. İlk cinayetini 30 Kasım 1989’da işledi. Son kurbanının arabasıyla kazaya karışıp kaçmasının ardından 9 Ocak 1991’de yakalandı ve tutuklandı. Bunun ardından Tyria Moore’un da izini süren polisler bir plan yaptılar. Moore, Wuornos’un ağzından cinayetlerle ilgili bir itiraf almayı başarırsa yargılanmaktan muaf olacaktı.
Moore, polis gözetimi altında Wuornos’u arayarak adının temize çıkabilmesi için ondan yardım istedi. Wuornos, 16 Ocak 1991’de tüm cinayetleri itiraf etti. Kurbanlarının ona tecavüz etmeye çalıştıklarını ve onları kendisini koruyabilmek için öldürdüğünü iddia ediyordu. Aileen Wuornos, on yıldan fazla süren ceza mahkemeleri sürecinin ardından 9 Ekim 2002’de zehirli iğneyle infaz edildi.
Wuornos çoğu kişiye göre masum insanları öldüren bir canavardı, bazılarına göreyse içinde yetiştiği şartlardan ve hayatı boyunca onu zorluklara iten koşullardan ciddi anlamda hasar alan bir kurbandı.
Aileen Wuornos’un hikayesi birçok kurgu esere ve filme konu oldu. 2003 yılında, Patti Jenkins’in yönetmenliğini üstlendiği Monster adlı film izleyicilerle buluştu. Charlize Theron, Aileen Wuornos’u canlandırıyordu. Ünlü oyuncu bu filmdeki rolü için kaşlarını kazıttı, kahverengi lensler taktı ve kilo aldı. Theron’un kariyerinin belki de en önemli performansıydı. Nitekim film, Charlize Theron’a En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar Ödülü kazandırdı.
221B’nin 18. sayısında yayımlanmıştır.