Agatha Christie Ünlü Romanının Konusunu “Ödünç” mü Aldı?

/
6 dakikalık okuma

Agatha Christie’nin en ünlü romanlarından biri olan Roger Ackroyd Cinayeti, her geçen gün yeni okurlarını şaşırtmaya devam ediyor. Son zamanlarda bu hikayeye yeni bir boyut daha eklendi. Yeni açığa çıkarılan  kanıtlara göre Christie bu ünlü romanın fikrini, Norveçli bir yazardan almış olabilir.

Norveç’te yaşayan İngiliz çevirmen Lucy Moffatt, Christie’nin romanında işlenen cinayetin çözümüne dair muhtemel bir kaynak bulmuş durumda: Stein Riverton’ın hikayesi, Jernvognen (The Iron Chariot).

“Christie, romanını yazarken Riverton’ın hikayesinden etkilenmiştir belki diye düşünmeden edemiyorsunuz,” diyor Moffatt.

Christie’nin 1926’da yayımlanan romanı, çok kısa süre içerisinde polisiye klasikleri içinde yerini aldı. O zamandan bu yana geçen 94 sene içerisinde de Christie’nin hayranları ve yayıncıları, katilin kimliğini korumak için ellerinden geleni yaptılar.

Spoiler için dikkat!

Romanların ortak noktalarından biri şu; hikayenin sonunda katilin anlatıcı olduğunu öğreniyoruz. “Roger Ackroyd Cinayeti ilk yayımlandığında, tam da bu yüzden bir takım tartışmalara yol almıştı. Bazı insanlar bunun yanlış olduğunu savunuyordu, çünkü dedektif romanı yazmanın bir takım kuralları vardı,” diyor Christie’nin torununun oğlu veAgatha Christie Ltd.nin başkanı James Prichard. “Gerçi yazarın da başarıya doğru tırmanmasını sağlamıştı bu roman.”

İki hikaye arasındaki benzerlikleri, Riverton’ın eserlerini çevirirken fark etmiş Moffatt. Bu arada Norveç’te ilk olarak 1909’da yayımlanan Jernvognen, Norveçli Suç Yazarları Birliği tarafından en iyi Norveç polisiyelerinden biri olarak adlandırılıyor.

Christie ve Riverton’ın ele aldığı hikayelerin arasındaki benzerlik sadece bir tesadüf gibi görünüyordu. Riverton’ın romanı Roger Ackroyd Cinayeti‘nden çok sonra yayımlanmıştı. Hatta aslına bakarsanız Riverton’ın romanı İngilizceye 2005’te çevrilmişti ve Agatha Christie, Norveççe bilmiyordu.

O halde konu kapandı derken, Moffatt internette okuduğu bir şeyi hatırlıyor. Riverton’ın hikayesinin Birleşik Krallık’ta dönemin ünlü suç dergilerinden birinde yayımlandığına dair bir referans.

Tip Top Stories of Adventure and Mystery isimli dergi, 1923-1924 yılları arasında sadece altı ay boyunca yayında kalmış ve sonra Sovereign dergisiyle birleşmiş. Moffatt ise Britanya Kütüphanesi’nde derginin nadir bir kopyasını bulmayı başarmış. Kütüphanede yapılan inceleme sonucunda derginin 1924 Nisan sayısında Riverton’ın hikayesinin İngilizceye çevrilerek yayımlandığı görülmüş.

ackroyd cinayeti

Böylelikle Moffatt, Christie’yi Riverton’ın hikayesine bağlayan zincirin ilk halkasını bulmuş. “Christie’nin Roger Ackroyd Cinayeti fikrini ‘ödünç’ aldığına dair kesin bir kanıt olduğunu iddia etmiyoruz elbette,” diyor, Moffatt’ın son Riverton çevirisini yayımlayan Lightning Books sözcüsü. Ancak Agatha Christie’nin de her zaman tesadüflerden şüphelendiğini ekliyor.

Roger Ackroyd Cinayeti romanı için, Christie’nin dile getirdiği iki kaynak var aslında. Christie, Lord Mountbatten’a yazdığı bir mektupta, katili anlatıcı olarak konumlandırma konusunu önerdiği için teşekkür ediyor. Christie aynı mektupta kayınbiraderi James’in de aynı fikri önerdiğini belirtiyor.

Christie, Riverton’ın hikayesini okumuş olabilir mi diye soruyor Moffatt, “Evet, zamanlama gayet uygun. Agatha Christie aynı zamanda Sovereign dergisinin 1926 Ocak sayısı için Mary Westmacott mahlasıyla bir hikaye de yazmıştı.”

James Prichard ise büyük ninesinin fikir bulmak konusunda erkeklere ihtiyaç duyduğumu ima eden bu söylemlerden sıkıldığını dile getiriyor. Ve şunu da ekliyor, bir romanı iyi yapan sadece fikir değil, yazılış şeklidir. “Bu hikayeyi okumuş olabilir, çok okuyan birisiydi. Ama okumamış da olabilir. Bilemeyiz.”

Stein Riverton, Kristoffer Elvestad Svendsen’in mahlasıydı. Yazar, gençliğinde ismini Sven Elvestad olarak değiştirdi, gazeteciliğe adım attı ve ardından 1904’te suç romanları yazmaya başladı.

Kendisi de büyük bir Agatha Christie hayranı olan Moffatt, Riverton’ın romanının gücünün, olayın geçtiği çevrenin ele alınışında yattığını düşünüyor. Moffatt’a göre bu, katilin dengesiz akıl sağlığını yansıtıyor. “Daha çok delilik üzerine bir çalışma gibi,” diyor Moffatt, “Riverton, olayın meydana geldiği mekanı bir metafor olarak kullanıyor. Christie ise daha küçük bir kanvas üzerinde kalmayı tercih ediyor.”

Kaynak: The Guardian makalesi.

Editör

Türkiye'nin ilk ve tek polisiye kültür dergisi.

Önceki Hikaye

Mutlaka İzlemeniz Gereken 10 İngiliz Polisiyesi-2

Sonraki Hikaye

Baytan Uğur Yem'in Kaleminden Öldüren Roman Çıktı!

En Son Yazılar