Bu yazı, 221B Dergi’nin 32. sayısında yayımlanmıştır.
Yazı: Gürer Mut
Dünya 1960’lı ve 70’li yıllarda bugünkünden daha gizemli bir haldeydi. Doğu ve Batı arasındaki küresel rekabetin, savaşlara yol açabilecek diplomatik krizlerin, yüksek duvarların ve özgürlük sloganlarının yükselişte olduğu bu dönemde dost-düşman sürekli yer değiştiriyordu. Yarı şeytanların ve yarı meleklerin hüküm sürdüğü bir dünyada, toplumlar yaşanmakta olan gelişmeleri kitle iletişim araçlarının kısıtlı imkânları çerçevesinde takip edebiliyor, dahası bu noksanlığı casus polisiyeleri ile ve dünyayı kurtaran casusların boy gösterdiği simülatif bir gerçeklik algısı oluşturan sinema filmleriyle gideriyordu.
Batı dünyasının kültürel atmosferinde Sovyetler Birliği gri, kaotik, insani özünü yitirmiş, statükocu ve “özgür dünyayı” yok etmeye çalışan bir ülke olarak resmediliyordu. 80’li yıllara doğru gelindiğinde ise casus polisiyeleri hegemonik bir merkez inşa etmişti. Batı dünyasının kitle kültürüne yansıyan “soğuk savaşı kazanıyoruz” vurgusu, tüm çalışmaların ortak paydasını oluşturuyordu. Özellikle sinemaya yansıyan casusiye aksiyonla şişirilmiş maceralara indirgenmişti. Ülkelerin kaderi bir ya da birkaç adamın çekiciliğine, zekâsına ve çevikliğine bağlıydı ve ne olursa olsun kötü adamların elinden kurtularak dünyayı güvende tutmayı başarıyorlardı (!). Casusların uzayda, denizler altında, buzullarda savaştığı o fantastik dönemde, casusiyeyi ayakları üzerine doğrultan isim ise John Le Carré (David Cornwell) oldu.
Son olarak, Kırmızı Kedi Yayınları tarafından yayımlanan Smiley’s People (Smiley’nin İnsanları) bu büyük yazarın “Karla Üçlemesi” olarak da bilinen Tinker, Tailor, Soldier, Spy (Köstebek; 1974) ve The Honourable Schoolboy (Bir Öğrenci Gibi; 1977) serisinin son kitabı.
BIR ÖLÜM DEĞİŞTİRİR BÜYÜK OYUNU
John Le Carré, yarattığı her eserinde birbirinden zor ve kaotik meselelerin içine davet ediyor bizleri. Okuyucusunun önüne adeta ihanetlerle, çift taraflı ajanlarla, karanlıkta gerçekleşen pazarlıklarla örülü karmaşık problemler barındıran satranç oyunları sunuyor. Ulusal sırların sıkı sıkıya korunduğu soğuk savaş ikliminde 64 kare içersinde oynanan bu oyunda, yüzü meçhul düşmanının hamlelerine karşı stratejiler geliştiriyor. Bu oyunun en meşhur oyuncuları ise, Le Carré’ın ünlü karakteri George Smiley ile onun ezeli rakibi Sovyetler Birliği’nin dış istihbarat şefi Karla.
Bizler, Le Carré’ın kitaplarında gerekli olmadıkça aksiyon görmeyiz. Aslolan, gölgelere saklanan kişileri ile bilgileri ortaya çıkartmak ve rakibin elini zayıflatmaktır. Dolayısıyla, Le Carré, okuyucusuna kahramanlardan örülü bir dünya değil, gizlerin içinde sıkışıp kalan, ihanete uğrayan ve korkuları bulunan insanların hayatta kalma mücadelesini aktarır. Smiley’nin İnsanları’nda bu küçük dünyada birbirinden uzağa kaçamayan iki rakibin son tangosuna sahne olur.
Bir ölüm değiştirir büyük oyunu… Gölgeler içinde gezinen George Smiley’i yeniden gün yüzüne çıkartan olay aslında geçmişin izleridir. Sovyetler Birliği’ne karşı kullanılan Estonyalı mültecilerin (Baltık grubu) şefi General Vladimir, Londra’da elindeki gizli bilgiyi George’a ulaştırmak isterken öldürülür. Bunun üzerine emekli olmasına rağmen George göreve çağrılır.
Le Carré’ın ilerleyen yaşına rağmen George’un sofistike kimliğini daha katı hale getirdiği görüyoruz. Az konuşan, düşüncesini dışa vurmayan, mimik vermeyen, soğuk ve belirsiz yüz ifadesiyle bir anlamda casus profilinin muazzam kombinasyonunu tamamlamış. General Vladimir’in cesedini inceleyen George için polis amiri tarafından söylenen söz ise yaşını alan bu karakter için yapılmış en doğru tespittir: “O tek yüz değil; daha çok yüzler çeşitliliği. Farklı çağlardan, kişilerden ve uğraşlardan oluşan kırk yama. O bir manastır. Hepsi birbiriyle çelişen çağdan, tarzdan ve inançtan meydana gelen bir manastır.”
TEK ÇIKILAN YOLCULUK
General Vladimir’in kendisini ararken öldürüldüğünü öğrenen George, merkezle irtibata geçen yaşlı adamın “Sırların ‘anası’nı nihayet keşfettim. Mesele, Kum Adam” mesajını aldıktan sonra iş ciddiyet kazanır. Le Carré, bu andan itibaren geçmiş ve bugün arasındaki kopan bağlara da değinmeye başlamıştır. Geçmişin kahramanlıkları ve büyük başarıları, yeni kuşağın gözünde değersizdir. Casusların dünyasından “Moskova Kuralları” olarak bilinen ‘katı disiplin kuralları’ arkaik ve gereksizdir; bir dönemin ucuz retorikleri olarak görülür… Bu noktada, geçmiş ve bugün arasında gizil bir rekabet gözler önüne serilir. George, hayatının son ve en önemli davasını etrafındakilerin “emekliliğinin tadını çıkart; bu işle de çok uğraşma” önerilerinin gölgesinde sürdürmektedir.
Bu kitapta, George Smiley’i ilk kez bir dedektif gibi cinayet mahalini incelerken görürüz. Bu bizler için yenidir çünkü o, genellikle yaşanan olayları yaptığı yürüyüşlerde enine boyuna düşünen ve analiz eden bir karakterdir. George’un bu kez paçaları sıvayıp tek başına olayı incelemeye koyulması meselenin öneminin kavramanısı açısından da ilk ipuçlarını verir. O artık, maktulün adımlarını hesaplayan, izlerini takip ederek karanlıklara gömdüğü gizlerini ortaya çıkartmaya gayret eden bir dedektiftir.
Dış istihbarattan sorumlu müsteşar Oliver Lacon’un isteği üzerine olayı soruşturan ve ilk bilgilendirmeyi yapan George’un bu işi fazla kurcalamadan bir an önce dosyayı kapatması istenir. Çünkü yeni bir dünya vardır; MI6 bile olsa bürokrasiye hesap vermek zorundadır. Üstelik artık örtülü operasyonlar dönemi bitmiş, George’un jenerasyonu tarih olmuştur. Lacon çaresizlikle, “Bu işi çok üstüne gitmeden bitir” dediğinde, George çoktan hedefini gözüne kestirmiş ve harekete geçmiştir. Tombul, gözleri iyi görmeyen, içe kapanık bu yaşlı adam, anında hafıza ormanlarına dalış yapar. Kendi kurduğu ve atıl durumdaki Baltık şebekesinin izlerini sürer; geçmişin tüm izleri yavaş yavaş çıkmaya başlar. Fakat hâlâ hedefi belirsizdir.
AV VE AVCININ KARMAŞIK ÖLÜM DANSI
Vladimir’in geride bıraktığı kırıntıları Oxford, Paris, Hamburg’a kadar takip eden George, geçmişte nelerin yaşandığına veya söylendiğine yanıt arar. Aslında, Le Carré bu dünyanın içersinde hiçbir şeyin unutulmadığını okuyucusuna göstermektedir. Ciddiyetle yaşayanların dünyasında, bir anlık hatanın hafızalara kazındığının altını çizer. Çünkü Le Carré’ın karakterlerinde dil silah olarak kullanılmaktadır. Smiley’nin İnsanları’nda kişiler üzerine gözlemler yapılmakla yetinilmez, onların sarf ettikleri kelimelerin ardındaki anlamdan önemli sonuçlar çıkartılır. Bu değerlendirmeler ise, bir hafıza bulutunda yer almaktadır. George, tıpkı Köstebek romanında olduğu gibi burada da güvendiği insanların gözlerini ve hafızalarını ödünç almayı ihmal etmez; MI6’nın belleği yaşlı Connie Sachs’ı ziyaret eder. Bir anı kırıntısının dahi gözden kaçırılmasına tahammülün olmadığı zamanlardır…
Smiley’nin İnsanları av ve avcının yer değiştirdiği bir kitap. Okur yine Köstebek romanından hatırlayacaktır; George, Moskova Merkez hücresinin dağılan casus ağını toplamak için dünyayı dolaştığında Hindistan’ın Delhi şehrinde Karla’nın tutulduğu hücreye girmiş ve onun kendilerine katılmasını, yoksa Moskova’da idam edileceğini söylemişti. Bu görüşmede, George kendisiyle ilgili en önemli bilgiyi, zaafını yani eşi Ann’i rakibine belli etmişti. Karla idam edileceğini bile bile Moskova’ya gitmiş ve bir zaman sonra dış istihbarat ağının başına geçmişti. Köstebek romanında Karla, MI6’nın merkezi “Circus”a Bill Haydon’ı yerleştirmiş ve onun varlığıyla MI6 üzerinden CIA’i yemlemeye başlamış ve “Circus”un başında bulunan “kontrol” ile yardımcısı George Smiley tasfiye edilmişti. Korkulan Rus, George’un tezgâhı bozacağından emin olduğu için Bill Haydon’dan George’un eşini baştan çıkartmasını istemişti. Böylelikle kişisel kini George’un gözünü kör edecek ve onu etkisiz bırakacaktı. Öyle olmadı, tezgâh bozuldu ve “Circus”un başına George Smiley geçti. Smiley’nin İnsanları’nda ise George, Karla’nın herkesten sakladığı yumuşak karnını keşfetti.
Fakat bu aşamada Le Carré yine kendisinden bekleneni yaparak, iki düşmanın arasında bir ilişki kurgulamış. Çünkü dönemsel olarak baktığımızda, batının kültürel ve ideolojik hegemonyasının içersinde “biz de onlardan iyi değiliz” diyebilen bir yazar Le Carré. Öyle ki, tasarladığı oyunun son perdesinde George’un tek istediği Karla’yı ele geçirmemek oluyor. Onun kendi ülkesi tarafından yok edilmesini arzuluyor. Karla’nın üzerine George’un merhameti, George’un üzerine ise Karla’nın fanatikliğinin laneti çöküyor.
Smiley’nin İnsanları, büyük ihanetlerin, yenilgilerin ve güvensizlik ikliminin içinde şekil bulan bir kitap. Karanlıklardan sıyrılan ve son sahnesiyle, törensel bir kapanış yapmış olan bu anlatı, pek çok kalıba, statükoya kafa tutuyor; iradenin zaferini, rasyonel aklın galibiyetini simgeliyor…