“Aşağılık bir dünyadayız; Çoğu zaman kötülüğü baş tacı edip, iyiliği çılgınlık sayan dünyada…”
Macbeth- William Shakespeare
Komiser Suat Zamir, Ecel Çiçekleri ve Kayıp Yüz‘ün ardından Çıplak Kalp ile tekrar sahnede. Suat Zamir, Türk polis teşkilatında dimdik ayakta kalmaya çalışan bir kadın. Sonucu ne olursa olsun doğru bildiğinden şaşmayan, asla kimseye eğilmeyen, oldukça isyankâr ama bir o kadar da vicdanlı. Sözkonusu adalet olunca tırnaklarını korkmadan çıkaran, adaleti sağlayana kadar da yoluna çıkan tüm engelleri tarumar edecek kadar da inatçı. Hatta bu uğurda kendi kariyerini, yaşamını bile tehlikeye atmaya hazır her daim. Zaten bu özelliklerinden dolayı da başı hiç beladan kurtulmuyor.
Suat Zamir’in rahmetli babası da dedesi de polis. Bu nedenle hep polis olmak istemiş. Çalıştığı erkek egemen polis teşkilatında aykırı bir tip olmasının sebebi de aslında alışık olunan kadın profiline hiç uymamasından kaynaklı. Suat Zamir beyaz ekrana uyarlansa aklıma onu oynayabilecek tek bir kadın geliyor; Elçin Poyrazlar.
Komiser Suat Zamir bürokrasinin dibine gömüldüğü yeni görev yeri olan Çocuk Şube’de, adı sürgün olmayan bir sürgünde. Emniyetin içindeki derin siyasete çomak soktuğundan kariyerinde ileri gitmek ne kelime, gittikçe geriye itiliyor. Yitirdiği mental sağlığıyla beraber fiziksel sağlığına da iyi baktığı söylenemez.
Yine şubedeki odasında pineklerken ve peş peşe sigara içerken Samet adında bir çocuk yanlışlıkla odasına dalıveriyor. Aslında Samet polislerden kaçıyor çünkü aç kardeşlerini beslemek için fırından ekmek çalarken yakalanmış. Çocukla konuşmaya çalışan Suat Zamir, çocuğun beyninin dini saçmalıklarla yıkandığını görünce ailesine ulaşmak istiyor. Çocuk, babasının kalbinin bir kutuda kapıya bırakıldığını söylüyor ve açlıktan kendinden geçiyor. Hastaneye kaldırılan bu küçük çocuğun hali ve anlattıkları uzun zamandır duymadığı iç sesini harekete geçiriyor. İç sesi Suat Zamir’e bunun peşine düşmesi gerektiğini fısıldıyor.
Hastanede asker tıraşlı ve dini safsatalarla beyni yıkanan küçük Samet’in erkek değil kız çocuğu olduğunu öğreniyor. Suat’ın küçük kıza ilgisinin bir nedeni de ikisinin de kadın olmalarıyla ilgili verdikleri mücadele bana göre. Suat yaşı ve karakteri itibarıyla bununla mücadele edebiliyor ama küçük kızın mücadele şansı yok. Samet’ten az buçuk öğrenebildiği adresine gittiğinde, izbe apartman dairesinde küçük çocuğun “kardeşlerim” dediği üç küçük çocuğu buluyor. Saklandığı yerden dinlediği iki kişinin konuşmalarından buranın bir tarikata ait olduğunu ve yapılacak toplantıyı öğreniyor. Kılık değiştirerek tarikatın içine sızıyor.
Önceki kitaplardan tanıdığımız Komiser Selim Belen ise Suat’ın hakkı olan Cinayet Büro Başkomiseri rütbesini kapmış. Suat Zamir’in üzerinde asla hâkimiyet kuramadığı ve ona sahip olamadığı için de en büyük rakibi. Sırf bu nedenle onun amiri rütbesine çıkarak onu alt etmek gururunu çok okşuyor. Selim aslında ailesinin bulduğu bir kızla da nişanlı ama Suat’a saplantısı da asla dinmiyor.
Ünlü bir iş adamının kaybı ve muhtemel cinayeti dosyasında çalışan Başkomiser Selim, Suat’a ulaşmanın yolu olarak Suat’ın eski yardımcısı olan ve şu anda Kayıplar Büro’da amir yardımcısı olan Beren Bahar’dan kendisiyle çalışmasını istiyor. Soruşturmaya kayıp iş adamının ailesini sorgulamakla başlayan ikili sıradışı bir aileyle karşı karşıya kalıyorlar. Kayıp iş adamının kalbi yine bir kutu içinde evine gönderildiğinde birbirlerinden habersiz yürüttükleri soruşturmaları birleşiyor.
Tarikatlar, cemaatler, çocuk istismarı, dini hurafeler, organ mafyası, dini kullanarak açılan vakıflar üzerinden para akışı ve her türlü yolsuzluk ve menfaatler uğruna harcanan masum insanlara, kapatılan kahve fallarının içinden fısıldayan sesler de eşlik ediyor.
Çok güçlü insanların, kendilerini ulaşılmaz gören imtiyazlı kişilerin, kendilerini kapattıkları ulaşılmaz kulelerinde çoğunlukla hiç beklemedikleri kişilerden hatta gözlerinde sinek kadar değeri olmayan insanlardan zarar görebileceklerini de bize anlatıyor yazar. Hatta bu insanlar kendilerini kulelerine öyle kapatmış ve öyle yalnızlaşmışlar ki hurafelere ve doğa üstü güçlere inanacak kadar da mental sağlıklarını kaybedebiliyorlar.
Yazının başında kullandığım alıntı da boşuna değil. Polisiye kitaplarda muhakkak aradığımız adaleti bize adeta Shakespearevari bir kurguyla sunuyor yazar. Elçin Poyrazlar üzerinde konuşulmaya bile korkulan konuları oldukça cesur şekilde kaleme alabilen güçlü yazarlardan olmaya devam ediyor.