Lev Troçki ya da gerçek ismiyle Lev Davidoviç. 20. yüzyılın en önemli olaylarından Sovyet Devrimi’nin en önemli isimlerinden… Kızıl Ordu’nun komutanı. Bu komünist önderin hain mi yoksa Stalin’le girdiği iktidar savaşını kaybetmesinin ardından onun gazabına uğramış mazlum mu olduğu yıllardır tartışılıyor. Tabii ki bu konu tarihin tartışması. Bizim bu konuyu tartışmamıza neden olan ise yakın zamanda Türkçeye çevrilen Köpekleri Seven Adam romanı. Kübalı yazar Leonardo Padura’nın yazdığı eser, Bilgi Yayınevi tarafından Türkçeye kazandırıldı.
Her ne kadar etkisi geçmişe göre azalsa da eğer cinayet varsa polisiye bir eserde en önemli soru “katil kim”dir. Bu anlamda oldukça uzun bir eser olan Köpekleri Seven Adam’ın tam bir polisiye olmadığını söyleyebiliriz. Yine de Troçki’nin ya da Ramon Mercader’in adını hiç duymayanlar için gizemini ve muammasını sonuna kadar koruduğunu ifade edebiliriz. Ama kitabın en önemli unsuru kesinlikle karakterlerin psikolojisi. Padura, tam bir ustalıkla Lev Troçki’nin de Ramon Mercader’in de psikolojik durumunu çok net bir şekilde aktarıyor. Öyle ki kitabın başından sonuna geldiğinizde karakterlerin yaşadıklarını çok net anlayabiliyorsunuz. Örneğin Troçki’nin sürgündeki ilk günlerinde hâlâ içinde olan Sovyet topraklarına dönme umudunun yavaş yavaş nasıl söndüğünü ya da Ramon Mercader’in nasıl acımasız birine dönüştüğünü anbean kitapla birlikte yaşıyorsunuz.
Kitap anlattığı olaylar itibarıyla birçok ülkede ve kentte geçiyor. Rusya, Türkiye, İspanya, Meksika, ABD, Norveç, Fransa… Padura bütün bu ülkeleri ziyaret etmiş midir bilemem ama okurken kesinlikle yabancılık çekmiyorsunuz. Padura’nın tasvirleri o kadar gerçekçi ki kimi zaman 1930’ların Türkiye’sinde kimi zaman İspanya iç savaşının ortasında olmanıza rağmen bütün o yaşananların içine giriyorsunuz. Bunu bir önceki paragrafta söylediğim psikolojik durumların iyi verilmesinin yanı sıra Padura’nın dilinin akıcılığı da sağlıyor. Öte yandan betimlemeler yer yer uzun olsa da okuru hiç sıkmıyor. Bu da okurun kitaba girmesine kolaylık sağlıyor.
Yeri gelmişken kitabın çevirmeni Volkan Ersoy’a da teşekkür etmek lazım. Çünkü Padura’nın birkaç yerde yaptığı tarihi hatayı yakalayıp düzeltiyor. Örneğin kitapta Adalar çevresinden “şehzadelerin sürgün yeri” olarak bahsediliyor. Oysa Adalar, Bizans prensleri için sürgün yeri olarak kullanılıyordu.
Reel Sosyalizme Eleştiri
Kitap diğer yandan ciddi bir Sovyetler Birliği, reel sosyalizm ve Stalin eleştirisi de barındırıyor. Elbette bunu kapitalist bir anlayışla yapmıyor. Padura, Troçki’ye yapılanları Stalin’in gazabı olarak görenlerin tarafında olacak ki Köpekleri Seven Adam’da bunu çok net hissettiriyor. Sadece Troçki üzerinden değil, Sovyet bürokrasisine de ciddi eleştiriler getiriyor kitap. Üstelik bunu da edebi bir ustalıkla yapıyor. Hiçbir didaktik yön barındırmadan, okura fikir dayatmadan…
Kitabın iki önemli karakteri var: Biri Troçki, diğeri ise Ramon Mercader; biri maktul, diğeri katil.
Troçki, Stalin’le girdiği iktidar savaşını kaybetmiş, ailesiyle Alma Ata’da yaşarken aldığı haberle ülkeyi terk etmesi istenir. Aklında Almanya’ya gitmek vardır ama hiçbir ülke onu kabul etmez. Sonunda kitaptaki ifadeyle “Mustafa Kemal’in ülkesi” onu kabul eder. Troçki ve ailesi ilk olarak İstanbul’da Büyükada’ya yerleşir. Sürgün hayatı boyunca en güzel günlerini belki de ülkemizde yaşar. Kitaplarıyla meşgul olur. Ada sahillerinde dolaşır. Stalin’e karşı muhalefeti harekete geçirme planları yapar. Ardından aldığı vizeyle Fransa’ya yolculuk yapar. Buradaki günleri İstanbul’daki günleri kadar güzel geçmez. Burada sık sık polisle muhatap olmak zorunda kalır. Çok uzun kalmadığı Fransa’dan Norveç’e sürülür. Bu sırada Sovyetlerde Stalin muhalifleri yargılanır ve ceza alır. Stalin, Norveç hükümetini de Troçki konusunda baskılar. Norveç hükümeti de baskılara dayanamaz ve Troçki’yi Meksika’ya gönderir. Troçki burada Frida Kahlo’yla tanışır ve ona ilgi duyar. Sovyetlerde Stalin’in iktidardan ineceğine dair inancını tamamen kaybeder. Ölene kadar bu ülkede kalır.
Ramon Mercader ise inançlı bir İspanyol devrimcidir. Africa isimli bir sevgilisi vardır. Ayrıca ismi Caridad olan annesi de Ramon gibi devrimcidir. İspanya iç savaşında faşistlere karşı savaşan Cumhuriyetçilerin safındadır. İspanya’da faaliyet gösteren Kotov isimli Sovyet ajanı, Caridad aracılığıyla ona yanaşır. Onunla yaptıkları görüşmelerden sonra koşulsuz olarak bütün emirlerine uyacağını kabul eder. Bir gün Kotov onu İspanya iç savaşında sağcıların başarılar kazandığı dönemde Sovyet topraklarına götürür. Onu her türlü eğitimden geçirirler. İsmi bile bir sayıdan ibarettir artık: Asker 13. Bütün bu eğitim süreci onu başka bir insana dönüştürür. Kendisine Belçika kimliği verilir. Orada Troçkist bir kadınla tanışır ve onunla sevgili olur. Daha sonra onun peşinden ABD’ye gider. Sonra Meksika’ya… O Troçkist kadın sayesinde Troçki’yle ilişki kurar ve planlarını uygular. Yıllarca cezaevinde kalır, çıktıktan sonra da Kotov’la yüzleşir. Yıllar sonra Küba’ya yerleşir ve başka bir isim alır.
Mercader ve Troçki dışında kitaptaki en önemli karakterse genç yazar. Genç yazar, Jaime Lopez isimli bir ihtiyarla tanışır. Bu ihtiyarın “İks” ve “Daks” isimli iki köpeği vardır. Köpekler sayesinde genç yazar, Lopez’le ilişki kurar. Zaman geçtikçe Lopez, yazara Mercader hakkında bilgi verir. Fakat bu bilgiler o kadar ayrıntılıdır ki yazar, Lopez’in bu kadar çok şey bilmesinden şüphelenir. Bir süre sonra görüşmeler sonlanır. Fakat yazar bu işin peşini bırakmaz…
Gelelim Öykümüze…
Troçki ve ailesi Alma Ata’ya sürülmüştür. Ona ülkeyi terk etme emri verilir. Uzun ve soğuk yolculuğun ardından İstanbul’a varır. Burada başlayan sürgün hayatında hep bir gün Sovyet topraklarına dönme hayali kurar fakat bu hayali hiçbir zaman gerçekleşmez. Oradan oraya sürülür. En son Meksika’ya ulaştığında artık ümitsiz bir adama dönüşmüştür. Üstelik II. Dünya Savaşı da başlamıştır. Etrafında karısı, çocukları ve torunu dışında sadece köpekleri vardır. Başka kimseye güvenmez. Tamamen güvensiz bir adama dönüşür.
Ramon Mercader ise İspanya iç savaşında savaşan bir devrimciyken annesi ona daha önemli görevler üstlenmesi gerektiğini söyler. İlk başta bu söylenenleri anlamaz. Sevgilisi Africa’ya gönülden bağlıdır fakat Africa oldukça soğuk ve mesafelidir. Ona sürekli devrimcilik konusunda öğütler verir. Daha sonra Kotov’un ona yanaşmasıyla Sovyet ajanı olur. Ajanlık teklifini kabul etmesinin ardından hayatı tamamen değişir. Bu karar onun Troçki’yle yollarını kesiştirir. Troçki’den “ölüme mahkûm adam” diye bahseder.