Yazı: Selin Bak
Çağatay Yaşmut, Türk polisiye edebiyatında kendine has bir yer edinmiş yazarlardan. Onun Bir Başkomiser Galip Polisiyesi serisi, yalnızca olay örgüsüyle değil, karakter derinliği ve İstanbul’un kendine özgü karanlığını taşıyan atmosferiyle de dikkat çeker. Serinin yedinci kitabı Ölüm Fırsat Kollar bu geleneği sürdüren ama aynı zamanda sınırlarını biraz daha zorlayan bir eser.
Galip’in hikâyesi, bu kez uykusunun en derin yerinden, kapının kırılırcasına çalınmasıyla başlıyor. Gece yarısı, ülkücü bıyıklı adamlar ve ellerinde arama izinleri… Gerekçe belli; delilleri karartma şüphesi. Bir önceki Felsefe Cinayetleri kitabında öldürülen Ahmet Saygun’un sakladığı flash belleği bulan Galip’in, gizlice bir kopya aldığı düşünülüyor.

Ters kelepçeyle evinden alınan Galip, sivil polis aracına tıkılırken nereye götürüldüğünü anlamakta gecikmiyor; Şile’deki metruk hangar. Oradan sağ çıkamayacağını hisseden Galip, yolda hayatta kalmak için her şeyi göze alıyor. Araçta çıkan arbede bir kazayla son buluyor. Ama gözlerini açtığında ne sokak lambaları ne polis sirenleri var. Kendini, az önce arkalarından çarptıkları siyah minibüsün içinde buluyor. Ve yalnız değil. Karşısında, belki de hayatı boyunca görmeyi istemeyeceği kişi, can düşmanı Cellat var. Cellat, önce kendisi gibi kaçırılmış olan Serdar’ı gözünü kırpmadan vuruyor, ardından Galip’i diri diri toprağa gömüyor.
Ve tam nefesler tutulmuşken çalan bir kapı sesi daha. Galip irkilerek uyanıyor. Yaşananlar bir rüyadan ibaret. Okur, derin bir “Oh!” çekiyor. Kapıdaki isimse bu kez çok tanıdık; Serdar. Ve elbette, bir cinayet haberi.
İlk kurban, Bahadır Demirtaş adında bir fotoğraf sanatçısı. Kurbanın babası, iktidara yakınlığıyla bilinen bir müteahhit. Galip, babanın eski kirli işlerinden dolayı oğlunun öldürülmüş olabileceğini düşünüyor. Ama bu kitapta Galip bile yanılabilir.
Olay yerinden ayrılırken Galip’in telefonu çalıyor. Arayan Semra. Sesi titrek ama sözleri sert: “Birini öldürdüm… Yardım et.” Semra, kızını uyuşturucuya alıştıran satıcıyı kendini savunmak amacıyla öldürmüştür. Galip ve Serdar, hiç düşünmeden Silivri’ye doğru yola çıkıyor.
Bu sırada, rahmetli Ahmet Saygun’un sekreteriyken onun ölümünden sonra ekibe katılan Sevgi, ikiliyi takip edip o da soluğu Semra’nın yanında alıyor. Burada küçük bir parantez açmak şart. Sevgi, ekibin yeni kanı. Biraz ağzı bozuk ama inanılmaz eğlenceli; sahneye girdiği an hikâyeye bambaşka bir enerji katıyor.
Silivri’deki evde toplanan dörtlü, evi temizliyor. Galip ve Serdar, Sevgi ile Semra’yı gönderip cesedi bagaja atıp Serdar’ın evinin önündeki eski mezarlığa gömüyor. Bu iş, Galip’in ruhunda derin bir delik açıyor. Artık kirlenmiş biri olduğunu hissediyor.
Kurban Bahadır Demirtaş’ın ölümüyle ilgili araştırmalar devam ederken ekip, Bahadır’ın insanları sinirlendirip fotoğraflayarak bir albüm hazırladığını öğreniyor. Katilin, bu albümdeki kişilerden biri olabileceği ihtimali güçleniyor. Araştırma, Bahadır’ın daha önce davalık olduğu dört isme odaklanıyor. 11 yaşındaki bir kız çocuğunun ailesi, karısına sarkıntılık ettiği adam, bir galeride zarar verdiği arabanın bulunduğu galerinin sahibi, ihbar ettiği torbacılar… Hepsinin Bahadır’ı öldürmek için güçlü sebepleri var fakat bir delil bulunamıyor.
Galip’in derdi bir değil ki… Kafasını kaşıyacak zamanı yokken Serdar’dan bir haber daha geliyor. Birkaç gecedir kendisini takip eden kapüşonlu birinden şüphelenen Galip, gömdükleri cesedin mezardan çıkarıldığını öğrenince artık takip edildiğine emin oluyor. Cesedi tekrar gömüyorlar. Bu “ceset meselesi” Galip’in canını iyice sıkıyor. Kirli polis olmayı gururuna yediremiyor. Ama gururun tamirinden önce çözmesi gereken yeni cinayetler silsilesi başlıyor.
Daha Bahadır’ın katiline yaklaşamamışken ardı ardına iki vahşi cinayet daha işleniyor. Önce genç bir anne, ardından bu annenin kocasıyla ilişkisi olan başka bir kadın evlerinde ölü bulunuyor. Ortak payda, Dr. Ateş. Cinayetlerin faili olduğuna kesin gözüyle bakılıyor, ta ki o da denizden bir haftalık ceset olarak çıkana kadar. Dr. Ateş’in geçmişte organ mafyasıyla işbirliği yaptığı bilindiğinden Galip ve ekibi, onun bilgisayarından elde ettikleri bilgilerle araştırmalarına devam ediyor. Fakat kısa sürede anlaşılıyor ki Ateş’in bağlantıları yalnızca organ mafyasıyla sınırlı değil. O düğüm çözüldüğünde olaylar çorap söküğü gibi açığa çıkıyor. Ama bu çözülme, Galip’in ağır bedeller ödemesine, hatta belki de hayatına mal olabilir.
Bu kitap, sadece bir cinayet hikâyesi değil; kirli sırların, siyasi gölgelerin, vicdan muhasebesinin ve hayatta kalma mücadelesinin iç içe geçtiği, temposu düşmeyen bir polisiye. Yazar, okuru hem olayların içine çekiyor hem de karakterlerin en karanlık yönleriyle yüzleştiriyor. Galip’in hikâyesi zihninizden kolay kolay silinmeyecek.