Röportaj: Anıl Ceren Altunkanat
Melis Sena Yılmaz’ın Aşağİstanbul romanı, işte bu masalı hatırlattı bana. Özel dedektif olan babası ortadan kaybolunca cevval Zeynep büyük bir maceraya atılır; babasını bulmalıdır. Babasını ararken bir harikalar diyarı keşfeder: Aşağİstanbul. Masalların hâlâ yaşadığı bir kent. Zeynep bir yandan bu diyarı ve sakinlerini tanımaya çalışır, bir yandan babasını bulmaya. Bana sorarsanız bu macerada kendisi hakkında da çok şey öğrenir.
Aşağİstanbul zengin bir hayal gücünü ortaya koyarken (ve tabii okurun da hayal gücünü tetiklerken) kurguda hiçbir açık vermeden, olay örgüsünde tek ilmek atlamadan ilerliyor. Bu tutarlılık ve dilin sarmalayan akıcılığı ortaya çok keyifli bir okuma serüveni çıkarıyor. 3., 4. ve 5. sınıflar için önerilen kitap ayrıca İstanbul, kent yaşamı, kent bilinci ve birlikte yaşamaya ilişkin birçok konuyu düşünmeye, tartışmaya zemin açıyor.
İyisi mi ben lafı daha da uzatmadan sözü Aşağİstanbul’un yazarı Melis Sena Yılmaz’a bırakayım.
Sevgili Melis Sena Yılmaz, merhaba, 221B’ye hoş geldiniz. Aşağİstanbul ilk çocuk romanınız. Eminim kitabı okuyan ya da okumaya niyetlenen okurlarımız sizi tanımak ister. Bize kendinizle ilgili ne anlatmak istersiniz?
Merhabalar, dediğiniz gibi ilk romanım bu yılın başlarında okurlarla buluştu. Ben Bursa’da annemin izlediği dizilere, okuduğu kitaplara özenerek büyüyen bir çocuktum. Bence küçüklükten itibaren edebiyatla iç içe olunca insana dair bir merak geliştiriyorsunuz. O merak duygusunun devamıyla Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde lisans ve yüksek lisans eğitimi aldım. Bir çocuk oyunu senaryosuyla uğraşırken eskiden duyduğum heyecanı tekrar hissettim ve çocuk edebiyatının büyülü dünyasına dönmek istedim.
Aşağİstanbul masalsı bir dedektif romanı. Bence bu iki unsuru çok iyi işlemiş, birbirine harmanlamış ve her ikisinin de hakkını vermişsiniz. Peki, bir yazar olarak sizde ağır basan polisiye mi fantastik roman mı?
Çok teşekkürler. İki türün de sıkı okuruyum, benim için seçmek zor. İkisi de içinde müthiş tutarlılık gerektiriyor aslında. İnşa edilen dünyada da kurgulanan cinayette de bir delik olmaması için ince eleyip sık dokumak önemli, bu titiz çalışma hali yazım süreciyle ilgili en keyif aldığım kısımlardan biri. Bilmeceyi kurup cevabını cümlelerin arasına saklamak, yapbozun parçalarını karıştırıp bir tanesini özellikle gizlemek kimi zaman insana köşeye sıkıştığını hissettirse de üzerine kafa yormak çok eğlenceli olabiliyor.
Önceki soruyla bağlantılı olarak; sizi etkileyen polisiyeleri ve fantastik metinleri sorsam? Belki yazma serüveninize de damgasını vurmuş, içinize işlemiş kitap kahramanları var mı?
Fantastik hikâyeleri Spiderwick Günceleri’yle sevdiğime eminim, sekiz yaşındayken misafir odasına saklanıp sessizlik içinde onları okurdum. Zaman Hırsızı, Koralin ve Gizli Dünya da hem olay örgüsü hem de karakterleriyle benim için özel kitaplar. Polisiyeye gelince en sevdiklerim Agatha Christie, P.D. James ve Patricia Highsmith’in romanları. Ama Patricia Highsmith’ten etkilenip insanlığa öyle karamsar baksaydım çocuk romanı yazamayabilirdim. Çocuk edebiyatı, doğası gereği içinde umudu barındırıyor, ben de o umudu taşıyorum.
Aşağİstanbul yalın ve sürükleyici bir dili olan, alt metni zengin bir roman. Eminim her okur farklı bir hassasiyetle farklı bir yerinden yakalıyordur metni. Benim için öne çıkan bir mekânı, bir tarihi, bir dokuyu koruma duygusuydu. Hatta biraz daha derinleşirsem bir masalı yaşatma arzusuydu; umuttu. Yitirilmiş İstanbul’a ağıttı belki. Siz Aşağİstanbul serüvenine hangi duygularla çıktınız?
İstanbul’un kendisinden etkilenerek başladım, öncesinde tek istediğim şehrin tuhaf dokusu hakkında akıcı bir çocuk öyküsü yazabilmekti. İlerledikçe önümde farklı bir patika belirdi. Aşağİstanbul’un bambaşka sakinlerinin bir arada var olabilme kültürüne imrendim, onun korunmaya ve emek harcanmaya değer tarafına odaklandım. O yüzden Aşağİstanbul benim için geçmişe bir ağıt değil; tam tersi, el ele verirsek birlikte yaşayabilmenin mümkün olduğu bir geleceğin tasviri.
Aşağİstanbul sakinlerinden biri olsam korkarım şu saldırgan lambalardan biri olurdum. Siz kendinizi bu masal dünyasında bir yere yerleştirseniz… Bu diyarda rolünüz ne olurdu?
Zeynep’in inatçı ve bildiğini okuyan damarından bende de var; onun gibi Aşağİstanbul’a ayak basmak ve martılar tarafından uçurulmak isterdim. Düşününce yazar semt fikri de kulağa cezbedici geliyor; Karaköy’ün Mürekkep Haftası’nda yazdığı kitap kahramanlarından biri olmak ilgimi çekerdi.
Zeynep, Orkun, Noel Baba, Süslü -ve tabii gamsız büyükanne- çok iyi bir ekip. Bu ekiple yeniden maceralara yelken açacak mıyız?
Bu soruyu henüz yanıtlayamıyorum. Kitap bu ekibin ilerideki olası serüvenlerine göz kırparak bitiyor bence; yine de başka mekânlarda başka kahramanların öyküleri de anlatılmayı bekliyor. Şu an için dümeni onlara kırmak istiyorum.
Son olarak Melis Sena Yılmaz neden yazıyor, onu bu zorlu işe iten, belki mecbur bırakan nedir?
Çocukluğumdaki heyecan duygusu; ilk defa robotları, büyülü ormanları ya da yatılı okul maceralarını okuduğumda ne hissediyorsam bir çocuğun da benim öykülerimi okuduğunda bunları hissetmesi hayali beni bilgisayar başına oturtuyor. Belki de küçüklüğümde dikkatimi dağıtan unsurların yokluğu hikâyeye kapılıp gitmemi kolaylaştırıyordu, belki yetişkinliğe adım atmamla bu zorlaştı. Sadece kitapların verdiği tür bir coşkudan bahsediyorum; sayfaları hızla çevirmek, sonunu merak edip bitmesini istememek… Bu hissi hatırlamak ve hatırlatabilmek için yazıyorum.
Bu keyifli söyleşi için çok teşekkür ederim. Yeni kitaplarınızı tetikte bekliyoruz.
Yeniden görüşene dek, hepinize heyecan dolu okumalar diliyorum.