Japon İşi Polisiye: Şeytanın Çırağı

/
12 dakikalık okuma

Bu yazı 221B’nin 36. sayısında yayımlanmıştır.

İthaki’nin 2021’de yayımlamaya başladığı Japon klasikleri serisi, Uzakdoğu polisiyesinin ülkemizdeki tanınırlığını artıran önemli bir adım oldu. Örneğin Japonya’da türün ilklerinden biri olarak kabul edilen Şeytanın Çırağı, yakın zamanda Türkçede üçüncü baskısını yaptı.

Şiro Hamao (1895-1935) imzasını taşıyan kitap, “Şeytanın Çırağı” ve “Onları Öldürdü mü?” adlı iki kısa romandan oluşuyor. Hamao, ülkenin en ünlü polisiye yazarlarından biri olan ve “Japon polisiyesinin babası” Edogava Ranpo’yu da etkilemişti. Bu nedenle kitap sürükleyici bir okuma deneyimi sunmakla kalmıyor, Japonya’da polisiye edebiyat türünün gelişimine dair önemli ipuçları taşıyor.

şeytanın çırağı kitap

Dönemin en büyük ailelerinden birine mensup olan Hamao, 1925’te Tokyo Bölge Mahkemesi’nde savcılık görevini üstlendi. Üç yıl sonra buradan istifa edip kendi hukuk bürosunu açtı ve dedektif öyküleri yazmaya başladı. Bu eserler, polisiye edebiyatın Japonya’daki modern örneklerinin verilmeye başladığı yıllarda geldi.

Biz de Şeytanın Çırağı’na geçmeden önce Japonya’da türün gelişimine kısaca değinelim.

“Honkaku” ve “Henkaku”: Japonya’da Polisiyenin Gelişimi

1922-1945 dönemi, Japonya’da türün gelişiminin anahtarı olarak kabul ediliyor. Hem Ranpo hem de Hamao bu dönemin yazarlarından.

Birleşik Krallık merkezli polisiye edebiyat sitesi CrimeTime’a göre uzmanlar, ülkenin bu dönemde modernleşen polisiye kurgusunu genellikle iki kategoride ele alıyor. İlki sosyal açıdan muhafazakâr ve Avrupa modeline daha yakın olan “Honkaku Okulu”, ikincisi ise Edgar Allan Poe’nun etkisiyle gelişen “Henkaku Okulu” diye biliniyor.

Britanyalı polisiye eleştirmeni Caroline Crampton, “ortodoks” diye de anılan Honkaku’nun özelliklerini şöyle sıralıyor: “Honkaku yalnızca mantıksal çıkarımla çözülebilecek, kilitli bir yatak odasında işlenen bir cinayet gibi, şeytani, zekice ve karmaşık bulmaca senaryolarını ifade eder. Honkaku’da her şey şeffaftır: Son bölümde aniden hiçbir kötü adam ortaya çıkmaz, son sayfaya kadar hiçbir önemli ipucu saklanmaz. Honkaku yazarları ‘adil oynama’ konusunda titiz davranırdı.”

Adil oyun (fair play) aslında başta Agatha Christie’nin temsil ettiği Altın Çağ polisiyesinin en önemli ilkelerinden biri. Bu anlayışa göre, katilin en başından beri hikâyede yer alması, tüm ipuçlarının okura verilmesi ve olay örgüsünde “doğaüstü” noktalar bulunmaması gerekiyor. Batıda bu tür dedektif hikâyelerinde şiddet ve cinselliğe de fazla rastlanmıyor. Japon polisiyesinde Poe’nun etkisiyle özdeşleştirilen Henkaku akımı ise “hetorodoks” diye anılıyor. Genellikle günümüzün psikolojik gerilim türüne benzetilen bu anlayışta suçlunun açığa çıkarılmasından çok, suçun ardındaki karmaşık psikolojik motivasyonların irdelenmesi önemli. Aynı zamanda fantezi ve doğaüstü unsurların da görüldüğü bu tür eserlerde iyi ve kötü arasındaki çizgi bulanıklaşıyor.

Hamao Türün Neresinde?

Şiro Hamao, hem okurlar hem de eleştirmenler tarafından genellikle Henkaku Okulu’yla ilişkilendiriliyor. Öte yandan, bana kalırsa türlerin ve edebiyat anlayışlarının kesin çizgilerle ayrılması pek de mümkün değil. Özellikle bir anlayışın tipik özelliklerini barındıran, birbiriyle adeta çatışma halindeki eserler mevcut olduğu gibi, farklı anlayışların diyaloğa girdiği metinler de bulunabilir. Örneğin Edogawa Ranpo’nun, Honkaku Okulu’nun en önemli temsilcilerinden sayılsa da fanteziden ve doğaüstü korkudan ilham alan birçok eserin yaratıcısı olduğu belirtiliyor.

siro hamao

Ben de Şeytanın Çırağı’nı işte bu diyaloğun bir ürünü olarak değerlendireceğim. Yazının bundan sonrası spoiler içeriyor.

“Şeytanın Çırağı”

Kitaba adını veren ilk eserde, Eizo Shimamura adlı genç bir adam, cinayetten yargılandığı mahkemede görevli bir savcıya mektup yazar. Savcı Hachiro Tsuchida, aynı zamanda zanlının çocukluk arkadaşıdır. Metresini zehirlemekle suçlanan Shimamura, mektubunda kendisinin sadece bir “çırak” olduğunu ve öğrendiği tüm kötülükleri şeytan diye nitelediği savcıya ithaf eder. Buna göre okul yıllarında “bir karıncayı bile incitmeyen” Shimamura’yı bir canavar haline getiren çocukluk arkadaşının ta kendisidir:

“Siz bana suçu öğreten insan değilsiniz. Siz bana bir suçlunun kişiliğini kazandıran insansınız.”

Roman bu noktada ilginç bir sorgulamayı da beraberinde getiriyor. Shimamura’nın söyledikleri gerçekse bir başkasının yarattığı kötülükten sorumlu tutulabilir mi? Tıpkı Dr. Jekyll’ın alteregosu olarak görülen Mr. Hyde’ın eylemlerinden tek başına sorumlu tutulamayacağı gibi, Shimamura da aslında savcının kötü ikizi imajını çiziyor. Öte yandan Shimamura’nın yalan söyleyen acımasız bir katil olması da mümkün. Romanda bu ihtimal dışlanmıyor.

Shimamura suçlayıcı bir tonda başladığı mektubun ilerleyen kısmında metresini aslında bilerek zehirlemediğini söyleyerek affedilmeyi diler. Buna göre o aslında metresini değil, karısını zehirlemek istemiştir ama kaderin cilvesi, sevgilisinin ölümüyle sonuçlanmıştır. Öte yandan Shimamura’nın elinde bu iddiasını kanıtlayabileceği hiçbir delil yoktur, hatta mevcut tüm deliller bu cinayeti isteyerek işlediğini göstermektedir. Cinselliğin (hatta eşcinselliğin) ve psikolojik tahlillerin ön planda olduğu bu kısa roman, böylelikle suçluyu net bir şekilde ifşa etmekten kaçınıyor. Bu anlamda “whodunnit” ve onun Japonya’daki versiyonu olan Honkaku’dan epey uzak gibi görünüyor.

“Onları Öldürdü mü?”

“Onları Öldürdü mü?” adlı ikinci kısa romana gelince ise işler değişiyor. Genç bir çiftin kendi yatak odasında öldürülmesini konu alan roman, son derece “adil oynuyor” ve Altın Çağ’ın meşhur kapalı oda cinayetlerinin birçok özelliğini barındırıyor.

Honkaku Okulu’nun ilkelerine uygun şekilde tüm ipuçlarını okura sunuyor. Okura, cinayeti çözmeye çalışan savcıyla aynı bilgiler veriliyor. Savcı bu cinayeti çözerken konumu okurdan üstün değil ancak sona gelindiğinde bu romanda da cinayet çözülmeden kalıyor. Tüm deliller, cinayetin işlendiği gece evde konuk olan Odera adlı bir genci işaret ediyor ama Odera’nın mektubu farklı bir hikâye anlatıyor.

Görünürde Odera, evin cinayete kurban giden hanımı Michiko’yla aşk yaşamaktadır. Ancak Michiko bir gün onun aşkından sıkılır ve kendine başka bir genç sevgili bulur. Sonunda Odera, hem Michiko’yu hem de kocası Sizo’yu öldürmeye karar verdiği bir yola girer. Üstelik Odera da hakkındaki bu iddiaları mahkemede kabul etmiştir.

Sonunda genç adam idam edilir ama ölmeden önce ardında masum olduğunu itiraf ettiği bir mektup bırakır. Mektuba göre Michiko, genç adamla yalnızca oyun oynamış ve hiçbir zaman onunla olmamıştır. Dahası Michiko’yu aslında kıskançlık krizine giren kocası öldürmüş, sonra da Odera’yla boğuşurken bıçaklanmıştır. Ama genç adam bu cinayeti üstlenerek Michiko’nun sonsuza dek kendi adıyla anılmasını sağlamaya karar vermiştir.

“Şeytanın Çırağı”nda olduğu gibi, bu romanda da mektubu kaleme alan zanlının kendisini aklayabileceği hiçbir delili yoktur. Bu nedenle Odera’nın gerçekten masum olup olmadığı anlaşılamaz.

Bir hukuk insanı olan Hamao’nun iki kısa romanı da neden açık uçlu bıraktığı tartışmaya açık. Ancak “Onları Öldürdü mü?”de yer alan bir ifade, kanunun da çoğu zaman kanunsuz olabileceği mesajını veriyor:

“Kanunlar adalet için vardır. Doğru olanın yanında olmakla övünür. Ama kim bilir kaç kanun adaletsizlik için kullanılmıştır! Dahası adaletsizlik, kanunlardan kim bilir ne kadar güçlü, ne kadar diktatörce faydalanmıştır!”

Bunun yanı sıra ikinci romanda cinselliğin “Şeytanın Çırağı”ndan çok daha ön planda olduğunu söylemek mümkün. Zira anlatıcı, kendi yatak odalarında öldürülen genç çiftin “sapkın seks oyunlarını” olayın neredeyse merkezine koyuyor. İşte bu özellikler romanı Henkaku Okulu’na da yaklaştırıyor.

Sonuçta bir bütün olarak Şeytanın Çırağı, Japonya’nın modern polisiye edebiyatına damga vuran iki farklı düşünce okulunu da kendine has bir üslupla diyaloğa sokan önemli bir eser olarak karşımıza çıkıyor.

Çağla Üren

1994, Bakırköy doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. Üniversite yıllarında çeşitli kültür sanat sitelerinde yazarlık yaptıktan ve kitap çalışmalarında yer aldıktan sonra medya sektörüne girdi. 2019'dan bu yana dış haber editörü olarak çalışıyor.

Önceki Hikaye

“Abrakadabra” Yok Olmak mı Cinayete Kurban Gitmek mi?

Sonraki Hikaye

The Crowded Room: Tom Holland’ın Oyunculuğa Ara Vermesini Sağlayan O Hikâye

En Son Yazılar