Polisiye için en ideal tarzlardan biri her nedense siberpunk tarzı olmuştur. Son dönemde Altered Carbon dizisi, siberpunk polisiyelerin ses getiren örneklerindendi. Philip K. Dick’in kült romanı Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?’den uyarlanan ve romanın kendisinden bile daha büyük efsaneye dönüşen Blade Runner filmi de bir bakıma polisiyeydi.
Siberpunk ve polisiye, oyun dünyasında da zaman zaman bir araya gelmiştir. Son birkaç yılın en ses getiren oyunlarından Cyberpunk 2077, her ne kadar aksiyonu bol bir rol yapma oyunu da olsa, ufak tefek polisiye unsurlar barındırıyordu. Ancak polisiyeyi siberpunk ile bir araya getiren esasen bağımsız oyun yapımcıları oldu. Özellikle görsel roman, interaktif roman ve point-and-click macera türlerinde polisiye hikâyeler, birçok defa siberpunk bir dünyada anlatıldı. Bu tip oyunlar arasında en dikkat çekenlerden biriyse Gemini Rue.
Gemini Rue, eski bir oyun. 24 Şubat 2011 tarihinde Microsoft Windows platformunda oyuncularla buluşmuş; birkaç yıl sonraysa mobil yolculuğu başlamıştı. Önce 11 Nisan 2013’te iOS’a, ardından 20 Ocak 2014’te Android’e geldi.
2D (2 boyutlu) oyunların artık kitlesi epey az. Point-and-click türündeki oyunların da türü az. Gemini Rue da yandan görünümlü, 2D grafiklere sahip bir point-and-click oyunu olarak geniş bir kitleye hitap etmiyor elbette. Ancak polisiye hikâyelere meraklıysanız o dönem UCLA’de lisans öğrencisi olan Joshua Nuernberger tarafından neredeyse tek başına yaratılan bu oyuna mutlaka göz atmalısınız. Gemini Rue, oynanış anlamında sadece old-school macera oyuncularını tatmin edebilecek bir iş olsa da hikâyesiyle tüm polisiye meraklılarına keyifli bir deneyim vaat ediyor.
Klasik Oynanış, Özgün Hikâye
Bundan yıllar önce, ben küçük bir çocukken ve bilgisayar oyunları henüz yeni yeni yaygınlık kazanıyorken bir akrabamız doğum günümde bana 100 Games diye bir CD hediye etmişti. Adından da anlaşılabileceği üzere bu CD’de 100 farklı oyun yer alıyordu. Hepsi old-school tabir edilen oyunlardı, o yıllar için bile (ki 1999 ya da 2000 yılı olsa gerek). Yine de sevmiştim ve hâlâ severim o oyunları çünkü her biri birbirinden farklı hikâyeler, karakterler, dünyalar sunuyor. Bugün oyun dünyasında en şikâyet edilen hususlardan biri, birçok oyunun birbirinin oynanışını taklit etmesi olsa da bence en büyük sorun derinlikli ve zengin, özgün hikâyelere, karakterlere artık pek rastlamamamız. Hideo Kojima’nın Death Stranding’i niçin bu kadar sevildi, beğenildi; bir düşünün. Oynanış anlamında muazzam bir deneyim vaat ettiği için olmadığı kesin. Uzun zamandır alıştığımız anlatım şablonlarından sapması Death Stranding’i son yılların en etkili oyunlarından yaptı. Bunun bir diğer örneği de muhteşem Disco Elysium’dur.
Gemini Rue’yu da bu güçlü, özgün anlatımlı oyunlar arasına yazmak lazım. Hani, Blade Runnervari bir dünyada Mementovari bir hikâye düşünün; işte Gemini Rue, oyunculara bunu veriyor. Oynanışın alışıldık point-and-click macera türü olması da esasında hikâyeye, karakterlere daha iyi odaklanmamızı sağlıyor. Düşük bütçenin faydaları…
23. yüzyılda, Gemini yıldız sistemindeyiz. Bu yıldız sistemi, kanlı bir savaş sonucunda Taurus ve Pleaidas yıldız sistemlerinden bağımsızlığını kazanmış. Ancak savaş sonrası Gemini, II. Dünya Savaşı sonrası İtalya’dan farksız bir halde: Oluşan güç boşluğunu Japon mafyası Yakuza’yı andıran Boryokudan suç örgütü kontrol ediyor.
Boryokudan, “Juice” adı verilen bir uyuşturucu sayesinde topluma hükmediyor. Bu karanlık yapının ortasında iki karakterin hikâyesini takip ediyoruz: Eskiden Boryokudan’a çalışan bir suikastçı iken artık polis olan ve kayıp kardeşi Daniel’ı arayan Azriel Odin ile hafızası büyük oranda silinmiş, suçlulara yönelik bir rehabilitasyon merkezinde uyanan Delta-Six.
Azriel Odin ile Delta-Six, birbirinden epey uzaktalar. Oyun boyunca bu iki karakter arasında geçiş yapabiliyor ve ikisinin gizemli hikâyelerini de keşfedebiliyoruz. Hikâyenin ilerleyişini spoiler vermeden açıklamak güç çünkü her iki karakterle de birçok gizem çözmemiz gerekiyor ve bu gizemler çözülürken haliyle plot-twistler (sürprizler) ile karşılaşıyoruz. Nihayetinde bizi
daha büyük bir resim bekliyor. Büyük resmi çözmek geyiği var ya; işte, Gemini Rue’da amacımız değil belki ama bizi bekleyen işte bu. Amacımız ise karakterlerimizin sorunlarını çözmek: Odin, kardeşi Daniel’ı bulmalı; Delta-Six ise geçmişine, kimliğine ve rehabilitasyon merkezine dair soru işaretlerini gidermeli. Peki, bu hikâyenin özgün yanı ne? Öncelikle oyun, hikâyeyi karakterlerin gözünden keşfetmemizi sağlıyor. Yani karakterleri bir noktadan bir noktaya başarıyla taşımaktan çok birlikte bulmaca çözüyoruz. Bu yüzden özellikle Delta-Six’in hikâyesinde bir süre biz de Delta-Six’in kendisi gibi olup biteni anlayamıyoruz. Paralel kurgulardan oluşan hikâyeler için en büyük tehditlerden biri olan bir kurgunun diğerine ağır basması da Gemini Rue’nun hikâyesinde yok. Hikâyenin omurgası öyle sağlam inşa edilmiş ki gerek Odin’in gerek Delta-Six’in başından geçenleri hep aynı merakla takip ediyor, hikâyelerinin çözülüşlerini ise önceden tahmin edemiyoruz.
Oynanış bakımından ise hikâye anlatımındaki gibi bir zenginlikten, yukarıda da söylediğim gibi, söz edemiyoruz. Ancak bunun oyuna olumsuz yansıdığını düşünmüyorum çünkü Gemini Rue’nun istediği, hikâyenin içinde kaybolmamız; bunu da yapıyor. Kendimizi ustalıklı bir çizgi romanı oynar gibi hissediyoruz. Yine de point-and-click oyunlarında pek görmediğimiz şekilde aksiyona girebildiğimiz kısımlar var. Kahramanlarımızın silahlarını doğru zamanlama mekaniğiyle kullanabiliyoruz. Hatta düşmanları doğru zamanlamayla kafadan vurmak bile mümkün. Ancak bu mekaniğin çok basit olmadığını, bazen girdiğimiz çatışmaların ölümle sonuçlandığını da söyleyelim.
Oyun, grafik tasarım açısından da retro bir tarz tercih ediyor: Hiper-piksel art. Yani karşımızda gerçekçi grafikler yok ama oyunun görsel dünyası, kesinlikle siberpunk atmosferi oyuncuya aksettiriyor.
Bütün bu anlattıklarımdan Gemini Rue oyununa dair galiba şu sonuç çıkıyor: Polisiyeyle, siberpunkla ve hikâye anlatmaya odaklanmış bilgisayar oyunlarıyla aranız varsa Gemini Rue, sizin için yaratılmış bir iş. Özellikle peyderpey çözülen karmaşık hikâyeler sizi cezbediyorsa bu oyun mutlaka kütüphanenizde olmalı. Nitekim 100 üzerinden 82’lik MetaCritic puanı da oyunun ne kadar başarılı olduğunu ortaya koyuyor.