Jan Arnald, pek çokları için anlam ifade etmeyebilir ama “Arne Dahl” dersek işin rengi değişir sanırız. Arne Dahl ismini kullanarak yazdığı polisiyelerle dünya çapında şöhrete kavuşan Jan Arnald, şöhreti ilginç bulmadığını söylüyor. İsveçli yazar, “Sanırım Kuzeyli ton, polisiyeye yakışıyor,” diyor.
Arnald’ın yazar adaylarına da bir tavsiyesi var: “Bir polisiye yazarı olarak her zaman derinlikli ve yaşayan karakterler yaratmaya gayret ettim. Kurguyu oluştururken karakterleri unutmayın!”
Hayatınıza dair bir araştırma yapmaya kalkınca gördüm ki internette hakkınızda çok az bilgi yer alıyor. Bilinçli bir tercih sizinki sanırım. Bu kadar tanınan, bol ödüllü, çok okunan bir yazarı okurlarımız kadar biz de merak ediyoruz. Jan Arnald kimdir, buradan başlayalım isterseniz…
Evet, bilinçli bir tercih. Bir bakıma Arne Dahl karakterinin arkasına gizleniyorum. Bu sayede özel yaşamım da bana özel kalıyor. Bu, münzevi biri olduğum anlamına gelmiyor tabii. Ben sadece şöhreti ilginç bulmuyorum. Fark edilmeden sokaklarda dolaşmayı tercih ediyorum.
Peki, kimim ben? İsveç’in başkenti Stockholm’de dünyaya geldim. Hayatımın önemli bir bölümü de burada geçti. Almanya ve İspanya’da da yaşadım. Biri Berlin’de, diğeri Londra’da yaşayan iki yetişkin kızım var. İsveç’in edebiyat evreninde pek çok farklı işte çalıştım. Edebiyat dışında müzikten, spordan, seyahat etmekten hoşlanırım. Hayatımı çok göz önünde yaşamıyorum…
“Her daim edebiyatın içinde oldum”
Dünya sizi Arne Dahl ismiyle tanıdı. Polisiye yazarken bu ismi kullanıyorsunuz. Nedenini merak ettim…
Çok basit aslında: Polisiyeyi denemeye karar verdiğimde yeni bir yazar yaratma ihtiyacı duydum. Uyduruverdim.
Gazeteci kökenlisiniz, edebiyat eleştirileri yazıyorsunuz, editörlük yapıyorsunuz. Halihazırda dünyanın önemli gazetelerinden “Dagens Nyheter”de yazıyorsunuz. Yazarlık, edebiyat hep kanınızda vardı diyebilir miyiz? Yazmaya, yazar olmaya nasıl karar verdiniz?
Edebiyata ilgi duymam -özellikle de polisiye üzerinden- çok erken yaşlarıma dayanıyor. Daha çocukken ilgi çekici öyküler yazmıştım. Sanırım edebiyatın her daim içimde olduğunu söyleyebilirim. Edebiyat ve felsefe eğitimi aldım. 1990 yılında gerçek ismimle ilk kitabımı yayımladım. Doktoramı verdiğim 1995 yılına kadar da edebiyat üzerine çalışmayı sürdürdüm. Sonrasında derin bir yaratıcılık krizine kapılıp gerçekten istediğimin akademisyenlik veya eleştirmenlik yapmak değil yazmak, yazar olmak olduğuna karar verdim. Polisiye dünyasına adım atıp ismimi değiştirdim. Gerisini biliyorsunuz…
“İlgimi çeken, toplumdaki karanlık köşeler”
Yazma ritüelinizi merak ediyorum… Saatlerce oturup disiplinli bir şekilde yazar mısınız yoksa bir anda ilham gelir, bir oturuşta kurguyu oluşturup ilerler misiniz? Nasıl yazıyorsunuz?
Tipik bir teslim tarihi odaklı yazarım. Diyelim ki kitabımı teslim etmek için önümde 10 ay var, hayatımı ona göre ayarlıyorum. Bir zaman çizelgesi yaratıp program yapmam. Yazmaya başlamadan önce orijinal bir hikâye bulmaya daha fazla odaklanırım. Disiplinliyimdir ama her zaman değil. Hiçbir zaman sıkı kurallara bağlı bir yazar olmadım. Daha çok seyahat edip kitap okuyarak, festivallerde zaman geçirerek yaşayınca iyi oluyorum. Her yerde ve her zaman yazabilirim…
İsveç, dünyanın en modern ve kalkınmış ülkelerinden biri. Size, yazarlığınıza kattıkları nedir?
Başlangıçta polisiyelerim İsveç’le, buradaki sosyal değişimlerle alakalıydı daha çok. Sizin de dediğiniz gibi; dünyada İsveç’te her şeyin mükemmel olduğu algısı var ama öyle değil. İlgimi çeken de işte toplumdaki o karanlık köşeler. Sonraları Avrupa’nın geneline odaklandım, son dönemdeyse biraz daha içe dönüp psikolojik gerilim türünde eserler verdim. İsveç hep benimle olacak. Sahi, sizin ülkenizde durum nedir?
“Kuzeyli ton polisiyeye yakışıyor”
Kuzey polisiyeleri denince ilk akla gelen isimlerden birisiniz. Hem edebiyatta hem de sinema ve televizyonda son dönemde pek çok iyi örneğini görüyoruz. Tür hakkında sizin görüşünüz nedir? Bu kadar popüler hale gelmesini neye bağlıyorsunuz?
Sanırım o Kuzeyli ton, polisiyeye yakışıyor… Diğer ülkelerden çıkan polisiyelere kıyasla daha karanlık bir ton bu, hayatın içinde. Kışın İskandinav ülkeleri çok karanlık ve soğuk, yazınsa fazlasıyla aydınlık. Bu, ezgotik bir tat katıyor Kuzey polisiyelerine. Kuzey polisiyelerinin popülerliğini İsveç’in polisiye edebiyat geleneğine de -siyaseten ve gerçeğe yakınlık anlamında- bağlayabiliriz.
Klasik polisiye yazarların aksine tek bir dedektif karakteri yerine bir ekip üzerinden çözüyorsunuz olayları. En azından başladığınız yeni seriye kadar böyle yazdınız. Neden böyle yapmıştınız, şimdi neden böyle bir değişime gittiniz?
Evet, bu benim alametifarikam haline geldi. İyi işleyen bir sistem; polisler aslında birlikte çalışıp düşünürken tek başlarına olduklarından daha işlevsel ve güçlü ama bu kolektif kahramanla 15 kitap yazdım. Sadece bir veya iki polisin aklının içine derinlemesine girmek istedim artık.
“Hayal gücünüzün gerçeğe dönüşmesi büyüleyici”
Karakterleriniz sağlam, kurgunuz akıcı, boşluklara yer vermiyor… İyi bir polisiye yazarı olmak için neler gerekir sizce? Genç yazar adaylarına neler önerirsiniz?
İyi bir soru. Polisiye, konu odaklıdır ve öyle olmalıdır. Öykü, heyecan uyandırmalı ve tam merkezde olmalı. Buradaki risk, karakterleri geri plana itmeniz. Bir polisiye yazarı olarak her zaman derinlikli ve yaşayan karakterler yaratmaya gayret ettim. Yazar adaylarına tavsiyem şu: Kurguyu oluştururken karakterleri unutmayın!
Romanlarınız daha önce televizyona uyarlandı, çok da başarılı oldu. Siz nasıl görüyorsunuz durumu? Yazarken bunu düşünüyor musunuz?
Hiç düşünmedim ama filmlerden ve TV dizilerinden esinleniyorsanız sanırım diliniz de otomatik olarak oraya kayıyor. Yazarken sahneleri bir filmdeymişçesine, o netlikle gözümde canlandırabiliyorum. Ve hayal gücünün gerçeğe dönüşmesini çok büyüleyici buluyorum.
Yeni uyarlamalar sözkonusu mu?
Görüşmeler sürüyor. Yeni roman serimin sadece İsveç’te değil, uluslararası alanda televizyon dizisi haline geldiğini görmek ilginç olur doğrusu.
221B, Türkiye’nin ilk ve tek polisiye kültür-sanat dergisi. Böyle yayınları nasıl buluyorsunuz? Okurlarımıza neler söylemek istersiniz?
Polisiyenin dünyaya yayılışını görmek gerçekten çok güzel. Size iyi şanslar diliyorum. Polisiyeyi ciddiye almak zorundayız. Kesinlikle!
Geldiğiniz noktadan memnun musunuz?
Geriye dönüp baktığımda, yazdığım 18 polisiye için söyleyebileceğim şu olur: Memnuniyetten çok daha öte bir duygu hissediyorum. İnanılmaz bir yolculuktu ve halen devam ediyor…
Röportaj: Ufuk Kaan Altın
Bu röportaj, 221B Dergi’nin 14. sayısında yayımlanmıştır…