“Aynı dönemde iki İsa yaşamış olsaydı!”
İkinci Mesih’in yazarı Glenn Meade: “İsa döneminde bir değil, iki mesih olabileceği fikrini işleyen bir romana veya filme rastlamamıştım. Bu boşluğu fark edince de çok büyük bir şaşkınlık yaşadım. Ve düşündüm ki eğer gerçekten aynı dönemde iki mesih yaşamış olsaydı -İncil’de sahte mesihler ve peygamberlerden bahsedilir- inanç sisteminin temellerini sarsacak bir durumla karşı karşıya kalmış olacaktık.”
Diğer kitaplarınızın çoğu 20. yüzyıldaki politik entrikalar ve cinayetlerle ilgili. İkinci Mesih’te arkeolojiyi ve Vatikan’ı ele almaya nasıl karar verdiniz?
Bazen yazarlar hikâyeleri değil, hikâyeler yazarını bulur. İkinci Mesih’te de böyle oldu. Din ve arkeoloji her zaman ilgilendiğim alanlar arasındaydı, bu konularla ilgili ufak tefek kalem oynattığım da oldu ancak beni, bu iki konuyu bir romanda birleştirmeye hayatımın akışı itti. Hayatın belli kırılma noktalarında mesela çocuk sahibi olduğunuzda, ebeveynlerinizi ya da sevdiğiniz birini kaybettiğinizde ölümlü olduğunuz fikriyle yüzleşmek zorunda kalıyorsunuz. Ben de bu tür kırılmalardan sonra bazı sorular üzerine düşünmeye başladım: Tanrının varlığına gerçekten inanıyor muyum, neden inanıyorum? Ölümden sonra yaşam hakikaten var mı yoksa ölümle birlikte tamamen yok mu oluyoruz? Bunca yaşam deneyiminden sonra gerçekten neye inanıyorum? İşte, tüm bu süreçte yalnızca sorularıma yanıt aramakla kalmadığımı, başka bir kitap yazmak için gerekli konuyu da araştırdığımı fark ettim.
Hayatlarımız üzerinde büyük etkisi olan temalar beni her zaman cezbetmiştir. Varlığı dünyayı derinden etkilemiş İsa Mesih’i de kitabımda işlemek bana çok uygun göründü. İsa döneminde bir değil, iki mesih olabileceği fikrini işleyen bir romana veya filme rastlamamıştım. Bu boşluğu fark edince de çok büyük bir şaşkınlık yaşadım. Ve düşündüm ki, eğer gerçekten aynı dönemde iki mesih yaşamış olsaydı, İncil’de sahte mesihler ve peygamberlerden bahsedilir, inanç sisteminin temellerini sarsacak bir durumla karşı karşıya kalmış olacaktık. Devamında “eğer öyleyse”lerle kurguyu geliştirmeye başladım. Bu işe girişirken kendi inancımı, belki de inançsızlığımı test edeceğimi, gerçekliğini sorgulamadan kabul edecek biçimde yetiştirildiğim bütün inançlarımı gözden geçireceğimi biliyordum. Bu zorluk, merakımı daha da artırdı ve beni ilginç bir maceraya sürükledi.
İkinci Mesih araştırma ile kurguyu iç içe geçiren, oldukça etkileyici bir eser. Peki, bu kitap ne kadar gerçeklere dayanıyor? Araştırmalarınızı daha çok nerelerde ve nasıl yaptınız?
Yola çıkış iddiamın akla yatkın olduğuna inanmakla beraber sonuç olarak bu bir kurmaca eser. Güncel ve tarihsel olgularla örülmüş bir roman. Örneğin kitapta adı geçen Romalı komutanlar ve idareciler gerçekten vardı. Araştırmalarım boyunca bilgilerine başvurduğum uzmanlar dahil, hepimizin yanılma payı olsa da ben baştan sona bir araştırma yaptığımı düşünmeyi tercih ediyorum. Yine hikâyenin arka plan detayında kullandığım, tarihi manastır, Vatikan’daki lokasyon, İsrail’deki ya da Suriye’deki arkeolojik kazı alanları, Roma’daki restoran, hepsi gerçek hayatta var olan yerler, mekânlar. Araştırmalarımın çoğunu Roma’da ve ABD’de, Ortadoğu kaynaklarının yardımıyla yaptım.
İkinci Mesih’te tarihi Roma kalıntıları veya Mâlule’deki manastır gibi mekânların anlatımındaki canlılık sizin bu bölgeleri doğrudan ziyaret ettiğiniz izlenimi uyandırıyor. Kitapta adı geçen yerlerden hangilerini görme imkânınız oldu, bu yerler hikâyenize nasıl yansıdı?
Bu ziyaretler dolayısıyla çokça uçuş mili kazandığım kesin. Mâlule’ye değil, ancak ona benzer yerlere gittim; Roma ve Vatikan’ıysa birçok kez ziyaret etme şansım oldu. Araştırma kapsamında Roma’da Ermeni keşişler tarafından yönetilen bir manastırda birkaç hafta boyunca küçük bir inziva odasında kaldım ve dünyadaki en sert döşekte yattım. Bu manastır ortamını Papa John Becket’ın Vatikan’dan ayrılmaya karar verdiğinde kaçacağı mekânı kurgularken kullanmak üzere aklıma not ettim. Bununla birlikte ABD’de ve Ortadoğu’da arkeologlarla, İncil uzmanlarıyla görüştüm; Roma’nın, kitabın aksiyon bölümlerinde ön plana çıkan olağanüstü yeraltı harabelerini birçok sefer gezdim.
Araştırmanızı sürdürürken Vatikan Basın Bürosu’nun size karşı tutumu nasıldı? Bu tutumun Vatikan’ı kitabınıza aktarma şeklinize etkisi oldu mu?
Açık konuşmak gerekirse Vatikan Basın Bürosu’nun çok da yardımsever bir tutumu yoktu. Benimle kurdukları ilişkide kesinlikle çok naziklerdi, kitapta onlara teşekkürlerimi de sundum fakat çoğu Vatikan ofisinde olduğu gibi yanıtları hep temkinli ve resmiydi. Basın bürosunun tartışmalı konulara yönelik sorularımdan kaçındıklarını hissettim. Doğrusunu isterseniz, bana en çok yardımı dokunan bilgileri Vatikan papazları ve başrahiplerinin “yazılmamak kaydıyla” anlattıklarından edindiğimi söyleyebilirim. Kiliseye hizmet eden çok çalışkan kadınlarla, erkeklerle tanıştım. Ancak şurası kesin ki Vatikan da “içeriden hoşnutsuzluk”tan payını almış görünüyor. Konuştuğum rahiplerin azımsanamayacak bir kısmı, Kilise’nin gidişatından memnun değildi ve geçmişte yaşanan skandallarla dürüstçe hesaplaşılmadığını düşünüyorlardı.
Katolik Kilisesi’nde yaşanan son skandallar hikâyenizi biçimlendirirken ne kadar etkili oldu? Bu olayların kitabı yazma kararınızda payı var mı?
Açık konuşmak gerekirse yok. Tabii ki bu skandalların dünya çapında muazzam bir medya odağı yarattığının farkındaydım ancak bunları Katolik Kilisesi’nin işlevsizliğinin bir başka belirtisi olarak gördüm. Katolik Kilisesi yıllarca pedofil rahipler başta olmak üzere çeşitli skandallarla sistematik biçimde zarar gördü. Medya çağından önce, kurbanların sesinin neredeyse hiç duyulmadığı ve Kilise’nin otoritesinin sorgulanamaz olduğu zamanlarda olanları düşünmek bile istemiyorum.
Kitabın başındaki notunuzda, İsa döneminde ikinci bir mesihin gerçekten var olduğundan, bunun bir mit olmadığından bahsediyorsunuz. Bunu biraz açabilir misiniz?
Kutsal kitapta sahte mesihlere ve peygamberlere dair sayısız uyarı ve referans bulunuyor. Bu uyarıların bir kısmını İsa da yapıyor. Mesela Luka’da İsa şöyle der: “Benim adımı kullanarak ‘İsa benim’ diyenlere aldanmayın.” Bölüm 13: 6’da bir Yahudi sahte peygamberden bahsedilir. Matta 24: 24 de mucizelerle insanları kandırmaya çalışan sahte mesihlerden ve peygamberlerden söz eder; keza Markos 13:22’de de benzer şeyler söylenir. Eski Ahit’te yine sahte mesihlere dair uyarılar bulunur. Yahudilerin Talmud’unda ise İsa’nın kendisi sahte mesih olarak tanımlanır ve Yahudilerin kutsal kitabı Tanah’ta kendilerini seçilmiş olarak tanıtan sahte peygamberlere dair çokça gönderme yapılır.
Dolayısıyla İkinci Mesih’te bahsettiğim gibi İsa döneminde onu taklit ederek kazanç sağlamak isteyen kişilerin olması oldukça mümkün. İki bin yıl önce kutsal topraklarda başka birinin kimliğine bürünmek kolaydı. Kitleler üzerinde saygı ve hayranlık uyandıran İsa, kalabalıkların ilgisi kadar onların maddi teveccühlerine de mazhar olmuş, gittiği her yerde hediyelerle ağırlanmıştı. Ve bütün bunlar İsa’nın taklitçileri için yeterince cezbedici olmalıydı. Ayrıca seyahatler, hayvanlar üzerinde ya da daha yaygın olarak yürüyerek yapılıyordu. Bilgi akışı çok yavaştı, kimse üzerinde kimlik taşımıyordu. Daha önce hiç gitmediği bir şehirde kaç kişi İsa’nın dış görünüşünü bilebilir, onu sahtesinden ayırabilirdi ki? Kısacası, o zamanlarda bir kişi kendini İsa olarak tanıttığında topluluğun bunu kabul etmesi için uygun koşullar fazlasıyla mevcuttu.
[btnsx id=”938″]
İkinci Mesih’i yazma sürecinde karşılaştığınız, sizi en çok şaşırtan şey ne oldu?
Hayatım boyunca kafamda dönüp duran birçok derin ve çetrefilli soruyu hem sormayı hem de cevaplamayı bu süreçte başardım. Aslına bakarsanız şu ana kadar yazdığım hiçbir kitap beni varoluşum ve inancım (kimi zaman inançsızlığım) üzerine bu kadar uzun süre ve derinlikli düşünmeye itmemiş, hayatımda gerçekten neyin önemli olduğunu anlamamı sağlamamıştı. Dolayısıyla her ne kadar klişe olsa da “Kitap yazmak her zaman bir yolculuktur” sözüne hak veriyorum. Şanslıyım ki bu maceranın sonunda büyük sorularımın çoğunu cevaplandırabildiğimi, en azından elimden gelenin en iyisini yaptığımı biliyordum.
Söyleşiyi İngilizceden çeviren: Cemre Cemri
İKİNCİ MESİH
Glenn Meade
Çeviren: Ali Cevat Akkoyunlu
Kırmızı Kedi yayınevi
408 sayfa, 28 TL.