Şu anda 221B’den bu yazıyı okuduğunuza göre muhakkak Algan Sezgintüredi ve Mesut Demirbilek’i tanıyorsunuzdur. Tanımıyorsanız da sizin ayıbınız valla. Hadi iyi günümdeyim, ikiliden biraz size bahsedeyim.
1968 doğumlu olan Algan Sezgintüredi hem usta bir polisiye yazarı, hem de çalışkan bir çevirmen. Ayrıca Polisiye Yazarlar Birliği (Poyabir) kurucusu. Koyu bir Beşiktaşlı ve İzmir’in dibine kadar tadını çıkaran bir İzmirli. Kahramanları, on yaşlarından beri yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen Vedat ve Tefo’nun maceralarını anlattığı polisiye serisini okurken akıcı dili, sağlam olay örgüleri, ince mizahı ve bizden üslubuyla beni kendisine bağladı.
Katilin Şeyi(2006), Katilin Meselesi(2007), Katilin Uşağı(2010), Katilin Şahidi(2013), MaktulünŞansı(2014) kitaplarıyla Vedat ve Tefo ile tanışıp maceralarına ortak olabilirsiniz. Ayrıca ‘Maktulün Şansı’ kitabıyla 2014 Dünya Kitap En İyi Telif Polisiye Kitap ödülünü aldı. Seride en sevdiğim kitap Katilin Şahidi olmuştu. Ta ki Kavgaz/Çantacı çıkana kadar. Artık en sevdiğim bu. Elbette yalnız değildi bu kitabı kaleme alırken.
Mesut Demirbilek ise tam bir ‘demirbilek’. Soyadıyla müsemma yazarın geçmişi ise oku oku bitmiyor. Polis Koleji’ni ve Polis Akademisi’ni bitirdikten sonra Cinayet Büro’da çalışmaya başlamış. Başbakanlık bursuyla New York’a gitmiş. Burada John Jay College of Criminal Justice’de “Suç Araştırmaları ve Teknolojileri” üzerine yüksek lisansını tamamlamış. Ülkemizdeki Yüksek Teknoloji Suçları Şube Müdürlüğü’nün de kurucusuymuş. Mesut Demirbilek, polislik mesleğinde geçirdiği 22 yılın ardından 2005’te Emniyet Müdürü rütbesindeyken emekli olmuş. Benim telaffuz etmekte zorlandığım ünvanlara sahip yazarı Sevil Atasoy’un programlarından da hatırlayabilirsiniz. Doğan Kitap etiketiyle yayımlanmış ‘Hepimiz Katiliz’ ve ‘Cinayet Sohbetleri’ isimli kitaplarının yanına şimdi Kavgaz/Çantacı da eklendi, ne de iyi oldu.
İkili bir araya gelip bir seriye başlayacaklarını duyurduklarında acayip heyecanlanmıştım. Bir tarafta Algan Sezgintüredi’nin kusursuz Türkçesi, mizahi anlatımı, diğer yanda Mesut Demirbilek’in mesleki birikimi ve tecrübesi… Cinayet Büro’da geçirilmiş onca yıldan sonra ne malzeme birikmiştir değil mi? Zaten oldukça tatmin edici bir sonuç çıkmış ortaya. Kusursuz bir kurgu ve oldukça gerçekçi karakterlerle bezenmiş bu kitap, kahramanımız ‘Mutlu Kavgaz’ın başrolde olduğu serinin ilk kitabı. Tanıyalım mı biraz Mutlu Kavgaz’ı?
On üç yaşında dedektif olma kararı almış Mutlu Kavgaz. Bu kararı almasında üç ismin önemi büyük. İlki, vatana hizmetin en büyük, en yüce amaç olduğunu kendisine aşılayan babası Ahmet Kavgaz, ikincisi, buruşuk pardösüsü, şiddete başvurmadan sadece ip uçlarını takip ederek olayları çözen Komiser Columbo, üçüncüsü ise mafyanın, pis işlerin, gözü dönmüş katillerin, batakhanelerin ve sokakların sert, bitirim ve hareketli polis dedektifi Baretta. Yirmi iki yaşına geldiğinde ise hayalini kurduğu mesleğe kavuşuyor hatta hep istediği Cinayet Büro’da çalışmaya başlıyor.Kesinlikle sağ, sol işlerine bulaşmayan, etliye sütlüye karışmayan, akademide hocalarının gözdesi, oldukça zeki ama yeni girdiği bu ortamda biraz çekingen, daima damat gibi gömlek kravat gezen kahramanımız, sabrı, saygısı ve titiz çalışmasıyla kısa sürede ekip amiri olmayı da başarıyor. Ha bu arada, olay yerinde eldiven giyme adetini ve arkasında ait oldukları büronun ismi yazılı yelek modasını da emniyete kazandıran yine bizim Mutlu Kavgaz. Oldukça gerçekçi ve bence ileride çok çok iyi yerlere geldiğini göreceğimiz bir karakter olmuş. Uzun soluklu olacağını düşündüğüm bu serinin sonunda belki de kendisini Emniyet Müdürü olarak göreceğiz, kim bilir?
Kitapta Mutlu Kavgaz dışındaki karakterler de oldukça iyiydi. Tatlı sert amiri Sabri Ateş’ n, akademiden arkadaşı (ben kendisine ‘kılkuyruk’ lakabını taktım) Koray’ın, ev arkadaşı doktor Erdem’in, ak saçlı insan irisi Sedat Ulamış’ ın, eminim ki serinin devam kitaplarında bize anlatacak daha çok şeyleri olacak. Hepsiyle ilgili bir atraksiyon bekliyorum açıkçası, çok malzeme var karakterlerde. Gerçek olayların anlatıldığı bu kitabın kapağını aralıyorum şimdi size.
Yıl 1987 Genç, azimli ve yeni mezun Mutlu Kavgaz’ın ilk görev yeri, çok istediği İstanbul Cinayet Büro. İlk tanıştığı isim ise, ondaki cevheri fark edip önünü açacak olan İstanbul Cinayet Büro’nun başı Emniyet Amiri Sabri Ateş. Değişik bir değerlendirme sistemine sahip bu amir, aralarında Mutlu’nun da bulunduğu beş yeni mezun komiser yardımcısını sahaya çıkarmadan önce hem sistemi, hem yazışmaları hem de vakaları öğrenmeleri maksadıyla masa başında dosya okumakla görevlendiriyor. Bazı arkadaşları dirsek temasıyla, bazıları ise siyasi numaralarla sahaya ondan erken çıkmayı başarıyor, bizim Kavgaz hala masa başında dosya okuyor. Sabri Ateş dediğimiz amir, tam bir ağır top. Her vakaya gitmez yani. Bir gün yine masasında dosyaları didikleyen Kavgaz’ı alıp bir olay mahalline götürüyor. Bu durum diğer memurlar ve olay yerindekilerinin de Kavgaz’ı ciddiye almalarına ve ona çaylak gözüyle bakmalarını kesmelerine neden oluyor haliyle. Kolay mı? Amir yanına alıp olay yerine götürüyor bir de sigara ikram ediyor. Olay yerinde Mutlu’nun sorulan sorulara verdiği cevaplardan ve vakaya yaklaşımından etkileniyorSabri Ateş ve bu Mutlu’nun önünü açıyor. Olay ne mi oluyor? Tabii ki Kavgaz ın tahminleri doğru çıkıyor ve hayat kadınının katili yakalanıyor. Ama esas konumuz bu cinayet değil elbette.
Bir gün Mutlu ve ekibi Bakırköy sahilinde kesik bir el bulunduğu ihbarına gidiyorlar. Bileğinden kesik olan bu el dışında kurbana ait başka bir vücut parçası bulunamadığından cinayet mi yoksa mafyavari bir cezalandırma mı olduğuna emin olamıyorlar. Teknik şubenin incelemesi sonucunda bu elin sahibinin, yıllar önce sağ sol kavgasındakileri ayırırken karakolluk olup parmak izleri alınan altın çantacısı Volkan Tuncer isimli bir şahıs olduğu anlaşılıyor. Evli, çoluk çocuk sahibi bu mazbuta ile babasının Karadeniz seyahatinde olması gerektiğini söyleyen ailesi, Volkan Tuncer’in işinde gücünde, kimseyle bir husumeti olmayan ve ailesine çok düşkün olduğunu belirtiyorlar. Karadeniz’de olmadığı, en azından sol elinin Karadeniz’de olmadığı aşikar kurbanın geçmişi araştırılmaya başlanıyor ama dişe dokunur bir bilgi bulunamıyor. En nihayetinde kurban gibi çantacılık yapan bir arkadaşına ulaşıyorlar. Bu arkadaşı kurban Volkan Tuncer’in kendisine bölgelerini değişme teklifinde bulunduğunu, kazancının iyi olduğu için kabul ettiğini ama bunu sır olarak saklaması gerektiğini söylediğinde biraz kıllandığını ifade ediyor. Volkan Tuncer’in banka hesapları incelendiğinde bir sene önce yaptığı bölge değişikliğinden sonra para durumunda gözle görülür bir düşüş olduğunu gören Kavgaz ve ekibi işin içinde bir kadın olduğundan şüpheleniyorlar ama bulunan kesik elin testereyle kesildiği bilindiğinden bir kadının bu gücü göstermesinin de zor olacağını düşünüyorlar. Ailesi ve çevresine halen Karadeniz’e gidiyorum deyip Trakya Bölgesi’ne giden Volkan Tuncer’in amacı ne? Neden bu değişikliği sır gibi saklıyor? Ortada kesik bir el var, ama teknolojinin nimetleri yok, DNA analizi felan zaten yok, bilgisayardan aradığını şıp diye bulmak da yok çünkü İnternet yok. Ama Mutlu Kavgaz’da hırs var, gayret var, çalışkanlık var, birde şans…
Gerçek olaylara dayanan serinin bu ilk kitabı şahane bir dönem polisiyesi. Koca koca paragrafları bile su gibi akıp giden, esprili, kesinlikle şahane işlenmiş kurgusuyla okuyan herkesin çok seveceği bir kitap Kavgaz: Çantacı.