Sevgili 221B okurları, yeni bir dosyayla karşınızdayız: Polisiye Yazarları Anlatıyor. Polisiye yazarlarıyla, pandemi döneminin üretimlerini nasıl etkilediğini, önümüzdeki döneme dair planlarını, çalışmalarını ve çok daha fazlasını konuştuğumuz keyifli röportajlar gerçekleştirdik.
Dosyamızın bugünkü konuğu, Oğullar ve Rencide Ruhlar ve Kan ve Gül gibi romanlarıyla geleneksel polisiye anlatısını özgün bir kurguyla okurlara aktaran Alper Canıgüz.
Pandemi dönemini bir okur ve yazar olarak nasıl geçirdiniz? Yazarların yeni romanlarını, kitaplarını tamamlayabildiği bir dönem olurken aynı zamanda yazmak için gerekli konsantrasyonu bulmakta zorlanılan, daha çok okuma, dizi-film izleme yapılan bir dönem de oldu bazı yazarlar için. Siz anlatır mısınız bu dönemi nasıl geçirdiğinizi?
İlk üç ayı ideal bir karantina yurttaşı olarak geçirdim diyebilirim; evden mümkün mertebe az çıkmak, sosyal mesafeyi korumak, süt kutularını dezenfekte etmek vs… şeklinde. Ancak hepimiz biliriz ki, bir tabiat kanunu olarak “güvenlik gevşer.” Bir de benim gibi, gevşemeye daha müsait bir yapınız varsa, haliyle önlemleri inceden esnetmeye başlıyorsunuz. Durum biraz böyle oldu benim için de. Onun dışında, halihazırdaki işler üzerinde çalışmak, evet, epey bir dizi tüketmek ve okumakla geçti zamanım.
Daha öncesinde yoğunluktan ya da başka gündemlerden ertelemek zorunda kaldığınız ancak pandemi/karantina döneminde zaman ayırabildiğiniz kitaplar, filmler, diziler vb oldu mu? Hangi eserleri keşfettiniz bu dönemde?
Enteresan bir şekilde okuma pratiğim romanların dışına kaymaya başladı. En son Marcus Aurelius, Niccolo Machiavelli’nin kitaplarını okudum. Her ne kadar biri dünyayı kana bulamış bir imparator, diğeri siyasi oportünizmin mucidi olarak bilinse de aslen her ikisinin de “özü itibariyle” fena insanlar olmadığı kanaatine vardım. Bilemiyorum, belki de salgın ruh durumumu zannettiğimden daha fazla etkiliyordur.
Diziler biraz bunaltmaya başladı açıkçası, o yüzden son zamanlarda daha ziyade uzun metraj filmler izliyorum. Yine de, izlediğim diziler arasında İngiliz yapımı “Utopia”yı diğerlerinden daha çok beğendiğimi söyleyebilirim.
Eylül 2020- Eylül 2021 yayın dönemi için planlarınız, hedefleriniz nelerdir?
Planlarımı söylerken biraz çekince taşıyorum çünkü, malûm, sözler ağzınızdan çıkana kadar köleniz, çıktıktan sonra efendiniz haline geliyor. Yine de bazen o kadar kötü bir hal değildir belki de bu. Önümüzdeki yılın başında Alper Kamu’nun üçüncü serüveni “Kıyamet Park”ı yayınevine teslim etmek ve sonrasında da bir öykü kitabı yazmak/derlemek gibi niyetlerim var şimdilik.
Roman ya da öykü dışında, TV/dijital platformlara dönük senaryo yazımı ya da romanlarınızın uyarlanması konularında bir çalışmanız var mı?
Sevgili dostum Afşin Kum’la birlikte Ay Yapım için Kan ve Gül’ün uzun metraj film senaryosu üzerine çalışıyoruz bir süredir. Öte yandan, Zeynep Karakaşoğlu’yla da Gizliajans’ı sekiz bölümlük bir internet platformu dizisi olarak hazırladık. İki bölümün senaryosu ile geri kalan bölümlerin hikayelerini, prodüksiyon notlarını yazdık. Onunla ilgili henüz bir anlaşma, sözleşme yok fakat rahat bir nefes alabildiğimde bu konuda da çalışmak istiyorum.
Olay örgüsünü ve karakteri inşa ederken nelere dikkat ediyorsunuz? Nasıl bir çalışma tarzınız var? Nasıl bir yazma ritminiz ve ritüeliniz var?
Özel bir çalışma tarzım ya da ritüelim yok. Masa, leptop, çay, kahve ve maalesef mebzul miktarda sigara yeterli oluyor.
Bir hikayeyi yazmaya karar verdikten sonra bir ölçek belirlemeye çalışıyorum. Hikaye ne genişlikte, hangi kapsamda ve nereden nereye doğru ilerleyecek, onu tasarlıyorum. Bir ressamın hangi büyüklükte tuvali seçeceğine, kompozisyonu nasıl yerleştireceğine dair kararı gibi düşünülebilir biraz. Karakter oluştururken, bildiğim kişileri ya da bunların bazı özgün vasıflarını, mekan seçerken de yine tanıdığım yerleri kullanmayı tercih ederim. Gerisi ince işçilik.
Bir polisiye yazarı olarak sevdiğiniz polisiye karakterler, yazarlar, romanlar, filmler, diziler nelerdir? Türkiye’den ve dünyadan takip ettiğiniz işler var mı?
Özel olarak polisiye yazarlarını takip etmiyorum açıkçası. Polisiye edebiyatta Eduardo Mendoza’nın deli, Lawrence Block’un hırsız dedektiflerini severim. 2019 yapımı Bıçaklar Çekildi filmini de, Kentucky yöresinden gelme dedektifi Benoit Blanc’ı da çok hoş buldum. Dizi dedektiflerine gelince, Columbo ve Monk’un yeri özeldir bende. Türkiye’den Murat Menteş, Murat Uyurkulak, Hakan Günday, Afşin Kum ne yazsa okumaya çalışırım. Daha pek çok dikkate değer, önemli yazarımız var elbette; diyeyim ki, bunlara öncelik veriyorum.
Yeni yayın döneminde merakla eserlerini/eserini beklediğiniz yazarlar/yönetmenler kimlerdir?
Her gün o kadar çok yeni kitap, dizi, film çıkıyor ki kimseden bir şey beklemeye pek fırsat kalmıyor. Komiser Columbo’nun filmini ya da dizisini yapsalar heyecanlanırım yine de. Peter Falk’un tahtına aday gördüğüm oyuncu da belli: Mike Ruffalo. Hiç fena olmazdı, değil mi?