Her yeni sayıda ne yazacağıma karar verirken bazen izlediğim dizileri genel yayın yönetmenimize sunuyorum ve hangi dizi olacağına beraber karar veriyoruz. Bazen de genel yayın yönetmenimiz denk geldiği dizileri bana tavsiye ediyor, ben de oturup izliyor ve notlar alıyorum. Bu yazının konusu olan, HBO yapımı The Outsider bana kendisinden tavsiye… Stephen King’den köşe bucak kaçtığım bunca seneyi hesaba katınca aynı adlı Stephen King romanından uyarlama The Outsider’a bir şans verip hiç aralamadığım bir kapıyı aralamanın vakti geldi diye düşündüm.
Stephen King gibi kült bir isimden kaçmamın sebebi, popüler olana düşmanlığımdan falan değil. Tamamen korku, gerilim türünün beni iliklerime kadar germesinden… Bugüne kadar ne zaman bu tarz bir şey okumaya ya da izlemeye cesaret etsem bir iki hafta boyunca etkisinden kurtulamadığımı ve asabımın bozulduğunu fark ettim. Ee, hal böyle olunca King’in tüyleri diken diken ettiğini bildiğim hayal dünyasına bir türlü değme, dokunma yürekliliğini gösteremedim.
Bir kulaktan kulağa efsanesi olan Stephen King’in adını neredeyse bilmeyen yok. Türkiye özelinde konuşursak eserlerinin bilinirliğinden çok, adının söylenişiyle ün yapmış bir yazar. Tam olarak ne iş yaptığını bilmeyenler olsa da Stephen King ismini duyan, “Kimdi o ya? Filmci miydi yazar mıydı, neydi?” diyor. Benim için durum tam anlamıyla böyle olmasa da King hakkında şimdiye kadar doğru düzgün bilgi edindiğim söylenemez.
İşte bu yüzden Google arama çubuğuna “Stephen King kimdir?” yazıp çıkan sonuçları teker teker okudum. Türkçe kaynakların hepsi neredeyse birbirinin aynısı. Kopyala yapıştır yöntemi çok verimli bir şekilde kullanılmış. Ekşisözlük’teki yazarlar sağ olsun, yazarla ilgili spesifik ve enteresan bilgiler girmişler.
Orası epey aydınlatıcı oldu benim için. Ama King’i daha içeriden anlayabileceğim vurucu, spesifik ve daha canlı bir şeyler arıyordum ki The Outsider kitabını yazdığı 2018 yılında, kitabını konuşmak için çıktığı “The Late Night Show With Stephen Colbert” adlı televizyon programının videosuna denk geldim.
Anlaşılan o dönem yeni kitabından çok, ABD Başkanı Donald Trump’ın onu Twitter’da bloklamasıyla gündemdeymiş. Kendisi bu konuyu epey esprili bir şekilde anlatırken çok sert bir karşılık vererek Donald Trump’ı blokladığı herkese söylediğinde ben de seyirciyle birlikte güldüm.
Başarılı bir gizem-polisiyeyle karşı karşıya olduğumuz bir gerçek
Gergin hikâyeleri ve enteresan yüz hatları nedeniyle bende her zaman çekinme hissiyatı yaratan bu adam, Trump’la ilgili şakalarından sonra dönüp The Outsider kitabının, sunucu masasında duran kapağıyla dalga geçmeye de başlayınca sanırım ona karşı -kendisinin var olduğundan asla haberinin olmadığı- gerginliğim epey kırıldı.
Ama üzerimdeki bu pozitif hava, HBO’nun iyi çekilmiş bölümleriyle başlayan The Outsider uyarlamasını birkaç bölüm izleyince hemen kırıldı. Her ne kadar espri anlayışının iyi olduğunu ve Trump’ın blok listesinde yerini aldığını bilmem, gözümde kendisine bir insancıllık katsa da hayal gücünün ne kadar ürkütücü olduğunu deneyimlemiş ve sağlamasını yapmış oldum.
İzlerken tam da tahmin ettiğim gibi çok gerildiğim bu hikâyeyi, ekran dedektifi olarak sizlerle paylaşmak boynumun borcu. Çünkü ne kadar ürkersem ürkeyim “Katil kim şimdi?! Allahım n’oluyor burada?!” dedirten başarılı bir gizem-polisiyeyle karşı karşıya olduğumuz bir gerçek.
***
Amerika’nın küçük yerleşim birimlerinden Georgia’daki ormanlık alanda, hunharca öldürülmüş 11 yaşındaki bir erkek çocuğu bulunur. Herkesin biribirini tanıdığı bu yerde, bu cinayetin soruşturmasını yürüten Dedektif Ralph Anderson’ın topladığı ipuçları ve görgü şahitlerinin ifadeleri tek bir kişiyi işaret etmektedir. Yıllardan beri Küçükler Beyzbol Ligi’nin antrenörlüğünü yapan Terry Maitland’ı…
Terry Maitland adına ulaştığında şaşkınlıktan ne yapacağını bilemeyen Ralph Anderson, elde ettiği fiziki kanıtların gereğini yapmak zorundadır. Tam bir aile adamı olarak bilinen, iki kız çocuğu babası, sevecen, saygın bir insan olarak tanınan Terry’yi tutuklamak için birden çok yol varken Ralph, agresif bir yöntem tercih eder.
Kanıtların da etkisiyle tutuklama emrini hevesle imzalayan, yaklaşan seçimlerde aday olmak için hazırlık yapan, adaylık yolunda da halkın puanına ihtiyacı olan genç savcının da etkisiyle Terry, çocukların beyzbol maçında herkesin önünde tutuklar.
Aslında yapması gereken, Terry’yi maçtan sonra sorguya alıp onun hikâyesini dinlemek ve bu hikâyenin doğruluğunu sorgulamaktır. Ama bir süre önce ölmüş oğlu Derek’in de bir zamanlar Terry ile beyzbol çalıştığını bilmek ve Terry’nin oğluna da zarar vermiş olma ihtimali Ralph’i agresif bir karar almaya itmiştir.
Terry sorgusunda, cinayetin işlendiği gün, yer ve zamanla ilgili bambaşka bir hikâye anlatır. Anlattığına göre o gün, o saatlerde başka bir yerdeki eğitim konferansına katılmıştır. Bunu doğrulayacak öğretmen arkadaşlarının da olduğunu söyler. Ayrıca konferansın gerçekleştiği otel de bu hikâyeyi doğrulayacak bilgileri verecektir. Ellerindeki fiziki kanıtlar düşünüldüğünde Terry’nin hikâyesi uydurma gelmiştir ancak onun hikâyesininin doğruluğunu kontrol etmek zorundadırlar.
Bir insanın aynı anda, iki farklı yerde olmasına imkân var mıdır?
Terry’nin avukatı ve Ralph’in iki koldan yaptığı soruşturma, anlatılan hikâyenin doğruluğunu, kaçınılmaz bir kesinlikle yani videoyla kanıtlamaktadır. Bu durumda ortada anlaşılmaz bir durum olduğu hakikattir. Çünkü parmak izleri, bazı mekânların güvenlik kamerası kayıtları, ifadeler aynı anda Terry’nin cinayet işlediğini göstermektedir.
Bir insanın aynı anda, iki farklı yerde olmasına imkân var mıdır? Bu işte açıklanamayan bir tuhaflığın olduğu muhakkaktır.
Bunun kararını ancak mahkeme heyeti ve jürinin verebileceği söylenir. Herkes ikiye bölünmüş durumdadır. Halkın bir kısmı Terry’nin suçsuz olduğuna inanırken diğer kısmı ise azılı bir çocuk katili olduğuna inanmaktadır. Mahkeme günü salonun önünde ikiye bölünmüş kalabalık, bu davayı yakından takip etmek için gelmiştir. Basının yoğun ilgisi de cabasıdır.
Bütün delillerin serileceği bir mahkeme sahnesi izleyeceğimizi zannederken patlayan bir silahla hikâyenin bütün seyri değişir.
***
Dizi sektöründe sinemasal anlatımlara başvurma konusunda polisiye türünde kendine has bir kimlik inşa eden HBO, bu kimliğinin yansıması olacak bir işle karşımızda. “Yazılan sahnelerde pek hesaba katılmayan mizansenleri ya da ilk anda akla gelmeyen ritimleri ön plana çıkararak hikâye anlatma” olarak özetleyebileceğimiz yönetmenlik tarzıyla birlikteyiz yeniden.
Okuduğum yorumlarda HBO’nun kült polisiyeleri True Detective ve The Night Of dizileriyle karşılaştırılan The Outsider’ın belki temposu bakımından bu yapımlara benzediği söylenebilir ancak yönetmenlik ve senaryo bakımından epey farklı işler olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Tercih edilen oyunculuk tarzı yine bahsi geçen işlerden uzakta kalıyor.
Diziye asıl anlatım üslubunu yönetmenliğin verdiğini söylemek abartı olmaz
The Outsider’ın yönetmenlik koltuğunda iki kişi var. Biri tecrübeli bir TV yönetmeni Andrew Bernstein, diğeri ise Ozark’ın başrollerinden Jason Bateman. Ayrıca Jason Bateman dizide cinayetle suçlanan Terry Maitland rolünde karşımıza çıkıyor.
Senaryo koltuğunda ise romanı dizi için uyarlayıp projelendiren Richard Price ve senaristliği neredeyse roman yazarlığı kadar seven Stephen King var. Her ne kadar senaryoda Stephen King’in varlığı gözlerde pırıltıya neden olsa da diziye asıl anlatım üslubunu görüntü yönetmenliğinin ve yönetmenliğin verdiğini söylemek abartı olmaz.
10 bölüm olarak tasarlanan dizinin ilk bölümleri, beklenmedik kırılma ve dönüm noktaları, karakterlerin geçmişlerine dair şaşırtan ayrıntılarıyla seyirciyi gerçekten de yakalamışa benziyor. Stephen King tarzına aşina olanlar, hikâyeye dair birçok şeyi klişe bulsalar da benim gibi konuya yeni dahil olanlar için ürkütücü ve merak uyandıran bir deneyim sunuyor kesinlikle.
Kanıtlanabilirliğin ve açıklanabilirliğin sanatı sayılabilecek polisiye türünün merkezine açıklanamaz olayların konmasını ve bundan doğan gerilimin akışkan bir şekilde işlenmesini çekici bulan, merak eden her seyirci için The Outsider görmezden gelinmeyecek bir macera.
221B’nin 25. sayısında yayımlanmıştır.