Singapur’un meşhur Çin mahallesindeyiz. Yıl 2037. Dört bir yanda neon tabelalar, duvarlarda devlet karşıtı yazılar var. Adımız Amira Darma. Orta yaşa merdiven dayamış bir kadınız ve özel dedektiflik büromuzun masasına kurulmuş, siftah yapmayı bekliyoruz. Eski bir polis memuru olduğumuzdan ilk işimizin gelmesi çok sürmüyor; bir dostumuz kapımızı çalıyor ve bize gizemli bir müşteri getiriyor. Böylece Sherlock Holmes’lerin mirası o sorular, ipuçları ve cevaplar dünyasına adım atıyoruz. İlginizi çektiyse söyleyeyim: Bu, benim uydurduğum bir öykü değil. General Interactive tarafından Unity oyun motoruyla geliştirilen ve point-and-click türünde bol bulmacalı bir macera oyunu. Adı da “Chinatown Detective Agency”.
Chinatown Detective Agency, oyundaki dedektiflik büromuzun adı. Bu büroda görece kolay vakalarla başladığımız dedektiflik mesleği, devletin handiyse çöktüğü bir Singapur’da zorlu bir serüvene dönüşüyor. Şunu en baştan söyleyebilirim ki “Chinatown Detective Agency” (bundan sonra kısaca CDA diyeceğim) oyunu siberpunk atmosferi, tatmin edici bulmacaları ve özgün mekanikleriyle polisiye meraklıları için gerçekten eğlenceli bir serüven vaat ediyor.
Oyun ve Gerçek Arasında Bir Köprü
Oyun oynamanın en cazip yanı bize yeni bir gerçeklik yaratmasıdır. Ancak bazen bu sanal gerçekliğin sınırlarını genişletmek ve yaşamımızın parçası yapmak çok heyecan verici olabilir. CDA, küçük çapta da olsa bunu deneyerek oyunculara gerçek bir dedektiflik tecrübesi sunuyor. CDA’daki çoğu vakayı yalnızca oyunun içinde kalarak çözmek mümkün değil. Zaman zaman oyun, elimizdeki ipuçlarının izini gerçek dünyada sürmemizi istiyor. Bunun için arayüze bir tarayıcı sekmesi eklenmiş ve tıkladığımızda bizi Google arama motoruna yönlendiriyor. Biz de biraz Google aramasıyla karakterimiz Amira’ya yardımcı oluyoruz.
CDA’nın tercih ettiği bu mekanik, onu diğer birçok bulmacalı macera oyunundan ayırıyor. Bu, çok basit bir mekanik olabilir ama CDA’nın oyun ve gerçek arasında gidip gelmeye zorlaması, insana kendisini sahici bir dedektif gibi hissettiriyor. Elinizde bir kitaptan alıntı ya da yabancı dilde, bilmediğiniz bir sözcük var ve bu, Amira’nın vakayı çözmesini sağlayacak. Öyleyse bir kahve koyuyor ve bu ipucunun peşine gerçek hayatınızda düşüyorsunuz. Kulağa harika gelmiyor mu?
Bu dergiyi okuduğunuza göre polisiyeye tutkunsunuz; bu yüzden, “Evet, kulağa harika geliyor,” dediğinizi varsayacağım. İyi haber: Kulağa harika gelmesi bir yana bu mekanik iyi de çalışıyor. Gerçi arama motorunu oyun içinde açmak yerine tarayıcıdan açması ve bizi oyunun dışına atması kiminin hoşuna gitmeyebilir. Yine de oyun ve gerçek arasında köprü kurmak polisiye türünde bir oyun için epey işe yarıyor. CDA, sırf bu mekaniği tecrübe etmek için bile bir şansı hak ediyor.
Singapur’dan Dünyaya
Mart 2020’de demosu yayınlandıktan sonra bir Kickstarter kampanyasıyla para topladığı düşünülürse CDA, gücüne oranla epey geniş bir dünya sunuyor. Amira, HORUS adı verilen bir seyahat programı kullanıyor ve bu program aracılığıyla aralarında İstanbul’un da bulunduğu çeşitli şehirlere uçak bileti alabiliyoruz. Birçok vakada Singapur’dan ayrılmamız ve başka ülkelerdeki şehirlere gitmemiz gerekiyor. Elbette uçak bileti bedava değil; onu da çözdüğümüz vakalar sayesinde kazandığımız paradan karşılıyoruz.
Oyunda Singapur’un birden fazla mahallesinde çok sayıda yeri ziyaret etmek mümkün. Bu anlamda ufak çaplı bir açık dünyadayız. Üstelik bu yerler bugünkü Singapur’a sadık kalınarak tasarlanmış. 2037 yılında, bugünün Singapur’unun siberpunk bir halindeyiz. Örneğin büromuzun hemen yanında bir restoranlar caddesi var ki gerçekten de Singapur’daki Çin mahallesinde böyle bir cadde varmış.
Bununla beraber, ziyaret edebildiğimiz diğer şehirlerdeki mekân çeşitliliği daha az. Oyun bu şehirlerde yalnızca vakayla ilintili yerleri görmemize izin veriyor. Yine de şehir silueti ve şehirde iletişime geçtiğimiz insanların isimleri gerçeğe sadık kalınarak tasarlanmış. Daha heyecan verici olansa şu: Oyun, vakalar sırasında bize Singapur’dan Türkiye’ye, Yunanistan’dan Fransa’ya birçok ülkenin tarihi ve kültürüyle ilgili detaylar veriyor. Çoğu zaman vakaları çözerken bu bilgileri keşfetmemiz de gerekiyor. Bu, küçük bütçeli bir oyunda görünce insanın ayrıca sevindiği bir detaycılık.
Oyunun detaycılığı, Singapur sözkonusu olduğunda bilhassa etkileyici. Seslendirmeler, ses kalitesi bakımından çok iyi olmasa da hemen her karakter için ayrı bir seslendirme sanatçısı kullanılması şaşırtıcı. Malum, böylesine küçük bütçeli oyunlarda çoğu zaman seslendirme bile olmaz. Burada karakterlerin konuştuğu İngilizcenin aksanlı olmasına bile özen gösterilmiş. Neticede Singapur’dayız, değil mi, New York’ta değil!
Tıkla ve Ateş Et
Point-and-click oyunlarından aksiyon beklenmez. Yine de CDA, oyunculara çok basit bir aksiyon mekaniği sunuyor. Tekinsiz bir şehirde bir özel dedektif olarak bir tabancamız var ve zaman zaman onu kullanmamız gerekebiliyor. Ancak bu tabanca, “aksiyon” namına pek bir şey vaat etmeden çalışıyor: Hedefinizin vurmak istediğiniz yerine belirli bir süre içinde dokunuyorsunuz ve dıkşın! Tebrikler, hedefi vurdunuz.
Elbette CDA’dan son beklenecek şey, zengin bir aksiyon sunması. Bu yüzden bu basit aksiyon mekaniği eleştirilecek bir şey değil. Belki övmek gerek zira geliştiriciler bu mekaniği oyuna eklemese onu aramazdık. Çünkü CDA’nın temel işleyişini ipuçlarını bulmak, çözmek ve sürükleyici vakaların parçası olmak oluşturuyor. Bir de kararlar vermek!
Maceranı kendin seç ya da rol yapma oyunu kadar olmasa da CDA’da da seçimler yapmamız gerekiyor. Örneğin bir hedefi öldürmeyi ya da yaralamayı seçebiliriz. Bunun sonuçları oluyor ancak bunlar oyunun hikâyesini derinden etkileyen sonuçlar değil. Yine de yer yer seçim şansına sahip olmamız, daha zengin bir oyun deneyimi sağlıyor.
Dedektifler Bilgisayar Başına!
CDA’nın bence yegâne zaafı kayıt sistemi. Maalesef oyun manuel bir kayıt sistemine sahip değil. Her vakanın sonunda otomatik kayıt alınıyor. Bu durum özellikle uzun vakalarda sinir bozucu olabiliyor. Neden oyunlara, hele point-and-click türünde ve bol diyaloglu yavaş ilerleyen bir oyuna sadece otomatik kayıt sistemi konur, hiç anlamıyorum!
Bu küçük zaafı göz ardı edersek CDA tüm dedektiflik meraklılarının ilgisini çekecek bir oyun. Ancak sabırsız biriyseniz ya da aksiyon tutkunu bir oyuncuysanız CDA sizi hiç açmayacaktır. Oyunun grafiklerinin piksel-art tarzında olduğunu da belirtmekte fayda var. Yani grafik namına da yüksek beklentiye girmemelisiniz. Yine de sanat yönetimi hiç fena değil; siberpunk şehirlerde olduğunuzu hissediyorsunuz.
Eğer tatmin edici bulmacalar çözmek, bilgisayar başında kendinizi dedektif gibi hissetmek istiyorsanız ve biraz da sabırlı bir oyuncuysanız CDA’nın sizin için yapıldığını söyleyebilirim. Hiç vakit kaybetmeyin, birbirinden keyifli vakaları çözmek için 2037 Singapur’unda karakteriniz Amira ile tanışın!
Bu yazı, Onur Bayrakçeken tarafından 221B’nin 38. sayısı için kaleme alınmıştır.