İçinde bulunduğumuz bu zor günlerin en büyük ilacı bol bol okumak ve izlemek… Biz de okurlarımız için yeni bir yazı dizisine başlıyoruz, önemli yazarlarımızın kitap, film ve dizi önerilerini sizlerle paylaşacağız. Bugünün önerisi, ödüllü polisiye yazarı Suat Duman’dan geliyor.
Suat Duman’ın ilk romanı, Cinayet Mevsimi, Ankara’da üniversite kampüsünde işlenen cinayetleri çözmeye çalışan üçüncü sınıf öğrencisi Mehmet Cemil’in macerasını anlatır. İkinci romanı Müruruzaman Cinayetleri zamanaşımına uğrayıp kapanan bir cinayet dosyasının yeniden açılmasına sebep olan bir dizi güncel cinayeti soruşturan Mehmet Cemil’in yeni maceralarına odaklanmıştır. Üçüncü romanı Dünyanın Leşleri hapisten çıkan isimsiz bir karakterin içine çekildiği gayrimeşru dünyayı anlatırken arka planda İstanbul’da haftalarca hayatı durduran Gezi direnişinin de karakterin hikâyesiyle kesiştiği ölçüde görmektedir. İstanbul’un kuyruğu birbirine dolanmış gece canlıları arasında geçen bir labirent olarak kurguladığı ve bir taksi şoförünün çevresinde halkalanan son romanı Rakun, 2018’de “Yılın En İyi Polisiyesi” ödülü almıştır.
…
KİTAPLAR
Veba Yılı Günlüğü – Daniel Defoe
221B’nin son sayısında Çağatay Yaşmut’un yazısında adı geçiyordu, merak ettim, hemen aldım, okumaya başladım. Bitirmedim ama öneririm, başka bir yüzyıl ve uzak bir coğrafyadan salgın hastalık manzaraları. Büyük bir yazarın kaleminden.
İşgal Günlerinde İstanbul – Hakkı Süha Gezgin
Aslında bir süredir okuduğum, sonra dönüp yeniden okuduğum bir başucu kitabı. Yüzyıl öncesinin İstanbul’undan canlı, yaşayan manzaralar.
Samsatlı Lukianos’tan Seçme Diyaloglar
Antik Yunan’dan bilgelik dolu pasajlar. İçinden geçtiğimiz günlerde olduğu gibi biraz durmak, yavaşlamak, mesafe koymak istediğimde açıp okuyorum.
Kızıl Darı Tarlaları – Mo Yan
Çin’i konuşup durduğumuz şu günlerde büyük Çinli Mo Yan’ın romanlarına başlamak için de bir bahane olabilir. Ben Kızıl Darı Tarlaları’nı öneriyorum.
Saçmalıklar Çağı – Michael Foley
İzmir Fuarı’nda arkadaşım Algan Sezgintüredi hediye etmişti, kendi güzel çevirilerinden biri. Görünme arzusunun hemen tüm hayatı belirlediği bir çağda ama ortalarda hiç görünmememiz gereken bir zamandayız, Corona zamanında. Saçmalıklar Çağı, birçok konuda zekice çıkarımlar ve sevimli anekdotlarla işte bu çağa dair bir zihin jimnastiği.
Filmler
The Lodge (Dağ Evi)
Festivalde izledim sanırım. Müthiş bir psikolojik gerilim. İzole olduğumuz şu günlerde iyi mi gelir kötü mü bilemedim ama hemen her unsuruyla doyurucu bir film, ne olursa olsun iyi gelecektir.
Under the Silver Lake
Neler olup bittiğini anlamaya çalışmak için bile dönüp dönüp izlenebilecek tuhaf bir film. Bir kara film ama son derece pembe. Bir romans ama fazlasıyla kanlı.
Adele Blanc-Sec’in Olağanüstü Maceraları
Bir çizgi roman uyarlaması. Dedektif Adele’in fantastik bir Paris fonunda geçen fevkalade maceraları. Evde zaman geçmek bilmiyorken ilaç gibi bir seyirlik.
Le Deuxieme Souffle (İkinci Nefes)
Ben 2007 uyarlamasını seyrettim, Alain Corneau’nun yönettiğini. Jean-Pierre Melville’in 1966’da çektiği o ilk filmi bilmiyorum. Bu nedenle kıyaslamadan öneriyorum. Son derece iyi yönetilmiş, hikâyesi, karakterleri ve oyunculuklarıyla dört başı mamur bir film noir. Suç janrını takip edenler mutlaka izlesin.
Voleurs de Chevaux (At Hırsızları)
Yıllar önce bir festivalde izlemiştim. İki kardeşin hayatta kalmak için verdiği dişe diş mücadele. Yıllar var ki unutamadım, çok etkileyici. Bir yerlerde bulunabilirse izlensin isterim.
Diziler
Anne with An E
Netflix’te var. Biraz uzaklaşmak, çocukluğun o pastel renklerine dönmek, iyi duyguları hatırlamak için birebir.
Jan de Lichte
Belçika yapımı bir halk kahramanının hikâyesi. Derebeyine, din sömürüsüne, soylu sınıfa kılıç çeken Belçikalı bir İnce Memed. İyi çekilmiş, belki daha iyi de yazılabilirmiş.
Dogs of Berlin
Avrupa’nın simge şehirlerinden Berlin’e kirli bir polisin merceğinden bakış. Çok karakter, çok hikâye. Neonaziler, göçmenler ve öldürülen bir futbolcu. Tek kusuru literatürdeki tüm suç çeşitlerini göstermek gibi yersiz bir misyon üstlenmiş olması. Bunun dışında dinamik, iyi çekilmiş bir polisiye.
Russian Doll
Hep aynı günü yaşamaya başladığımız şu karantina günleri için yazılmış sanki. Aynı güne ve aynı trajik sona mecbur kalmış, patinaj yapıp duran bir karakterin, hızlı, renkli, zeki hikâyesi. Birbirinin içinden çıkan hep aynı günü, hep aynı sonu neden izlemek isteriz: değişmesi umuduyla, çünkü evet, matruşka hayatın kendini hep yeniden yarattığını anlattığı kadar, onun sonsuz ve yıldırıcı bir tekrar olduğunu da anlatır.
The Night Of
Her biri bir sinema filmi kalitesinde bölümlerden oluşan, harikulade bir polisiye. Pek sık görmediğim bir avukat draması. Anglosakson hukuk sisteminin o “gösteri” kısmını bir yana koyup nezarethaneler, tutuklu görüşme odaları, güçlükle geçinen avukatlar, para ve şöhretten başka bir ideal tanımayan “öteki” avukatlar ve Amerikalı olmanın anlamları üzerine katmanlı, kaliteli, arşivlik bir iş.