Natalia Ginzburg ve Bir Cinayetin Ardına Saklananlar

/
8 dakikalık okuma

Natalia Ginzburg’u (1916-1991) 20. yüzyıl İtalyan edebiyatının en göze çarpan kadın yazarlarından biri olarak tanımlamak yanlış olmaz. İtalyan toplumu şekillendiren pek çok travmatik olayın bizatihi tanığı olan Ginzburg’un eserleri, İtalya dışında da ilgi görmektedir. Özellikle kadınların yaşadığı zorluklara dair kaleme aldığı eserler, eserlerinde özenle işlediği ve toplumsal süreçleri derinlemesine irdelediği kadınlık durumu dikkate değerdir.

Dilimize de eserleri kazandırılan Ginzburg’un toplum-birey, birey-aile arasındaki ikilemler ve gerilimler üzerinden kurguladığı eserler, yazarın anlatım tarzını ve kendisi için işaret ettiği noktaları da gözler önüne sermektedir. Kimi zaman Yeni Gerçekçi kimi zaman Avangart ancak her daim yalın ve anlaşılır olmaya özen gösteren bir üslubu benimseyen Ginzburg’un insanı, duygu ve duygulanım çerçevesinde ön plana koyduğu bir gerçek ancak polisiye türünde eserler vermediği de aşikâr.

Bununla birlikte Natalia Ginzburg’un özgün adı È stato cosi (1947) olan ve Türkçeye Şemsa Gezgin tarafından kazandırılan İşte Böyle Oldu (Can Yayınları, 2022) romanı, bir nevi cinayet anlatısı olarak okunabilir. Hatta tersine ilerleyen bir hikâye olarak da okumak mümkün bu eseri, zira başkahramanımız bile isteye işlediği bir cinayetin öyküsüdür sözkonusu olan.

Natalia Ginzburg, tersine ilerleyen bir kurguyla tüm romanı adeta bir “flashback” olarak kurgular. Ancak burada anıdan anıya atlanan bir bellek oluşturma çabası değil, kronolojik düzlemde ilerleyen bir anlatı yapısı sözkonusudur.

İlk bakışta sıradan bir aşk veya kıskançlık cinayeti gibi algılanabilecek olay silsilesi, özünde çok daha farklı duyguların meydana çıktığı, yazarın çok daha farklı duygulanımları, korkuları, hisleri ve insani durumları irdelediği bir maceraya evrilir. Denebilir ki Ginzburg, kadın karakterleri aracılığıyla erkek egemen toplumu, aileyi ve bunlara bağlı olarak hâkimiyet kuran ahlaki değerleri eleştirir. Erkeğin anlamsız tahakkümüne karşı o denli sağlam bir eleştiri getirir ki, pek çok okur ve eleştirmen için romanın hemen başında gerçekleşen bir cinayet esas olarak bir adalet sağlama unsuruna, deyim yerindeyse yozlaşmaya, çifte standartlara, erkek düşüncesinin basiretsizliğine atılmış bir tokata dönüşür.

İşte Böyle Oldu, Ginzburg’un en dikkat çekici eserlerinden biri, her ne kadar polisiye türünde değerlendirilmesi pek olası olmasa da, İtalyan yazarın eserinin ilk basımının tarihi göz önüne alındığında neden bir cinayet sahnesiyle başladığı oldukça anlaşılır hale gelmektedir. Zira eser ilk olarak İtalya’da 1947 yılında Einaudi Yayınevi tarafından okurun beğenisine sunulmuştur. Dönemin dinamikleri ve hâkim kültürel çevre göz önüne alındığında özellikle İtalyan polisiye edebiyatı, bir diğer deyişle “giallo”nun yeniden yeşerdiği dönem olduğu düşünüldüğünde Ginzburg’un eserine, “Alnının ortasına ateş ettim” cümlesiyle başlaması anlam kazanır.

Natalia Ginzburg’un bu açılış cümlesiyle ilgili ilginç bağlantı noktası da bir sayfa sonra verdiği alıntıda açığa çıkar: Gerçeği arıyor o, gerçeğin değerini / uğrunda can verenler bilir en iyi. İşte bu dizeler, eseri bir anlamda bir arayışın, bir cinayetin sır perdesinin ardına bakmayı vaat eden bir çabanın yansımasıdır. Alıntının işaret ettiği ise İtalyan edebiyatının ölümsüz ismi Dante Alighieri ve eşsiz eseri İlahi Komedya’dır. Natalia Ginzburg bu noktada Dante’nin “Özgürlüğü arıyor o, özgürlüğün değerini uğrunda can verenler bilir en iyi” dizelerini kendi karakterinin durumuna uyarlar. Bu benzerlik üzerinden bir okuma yapıldığında Ginzburg’un bir cinayetin gizemi üzerine tersine bir kurmaca ördüğünü söylemek yanlış olmaz; kadın başkahramanın cinayete dair gizem duygusunu gittikçe artırdığı noktada Ginzburg, okura halihazırda beklediği cevabı verir.

Natalia Ginzburg

Ginzburg’un ısrarla üstünde durduğu nokta; acının, dramın, kadına karşı tutumun, yozlaşan evrensel yargılarının evrenselliğidir. Zira İtalyan yazar bilinçli bir şekilde kadın başkahramanın ismine yer vermez; onun için önemli olan kahramanın yaşadığı duygular ve neticesinde meydana gelen cinayettir. Bu açıdan düşünüldüğünde cinayetin tek sorumlusu başkahramanı olan kadın değil, onu bu noktaya sürükleyen tüm o farklı veçhelerdir. Dolayısıyla cinayetin akabinde eve dönene kadın karakterin öncelikle belirli birkaç kişiye yazmayı düşündüğü mektup, belirsiz bir alıcıya, daha doğrusu alıcısız bir itiraf mektubuna dönüşür:

“Ansızın kendi kendime kime yazdığımı sordum. Ne Giovanna’ya ne Francesca’ya ne de anneme yazıyordum. Kime o zaman? Ama buna karar vermek çok güçtü ve net ve alışıldık yanıtlar için zamanın içimde sonsuza dek durduğunu hissediyordum.”

“Alnının ortasına ateş ettim” cümlesi, beklenmedik bir anda yeniden belirir ve bu kez romanın sonunu işaret ederken bir anda Ginzburg’un belirsizlik içinde sürünen kadın karakterini de çok daha göze görünür kılar; romana adını veren cümle de yani “İşte böyle oldu…” farklı bir anlam kazanır ve başkahramanın itirafına, kendi hikâyesini anlattığı bir cinayet anlatısına dönüşür.

* İşte Böyle Oldu, Natalia Ginzburg, Çev. Şemsa Gezgin, Can Yayınları.

*Bu yazı, 221B Dergi’nin 40. sayısında yayımlanmıştır.

Önceki Hikaye

Haftalık Polisiye Seyir Rehberi

En Son Yazılar