Bir pazar okuma önerisi olarak Chuck Palahniuk’e ne dersiniz? Yeraltı edebiyatını Türkiye’de popülerliğe taşıyan ABD’li yazarın diğer eserlerinden farklı bir yerde duran Ninni romanını Yigilante Kocagöz inceledi. 10. sayımızdan…
Edebiyatla 2000’lerin başında haşır neşir olmaya başlayanlar için Chuck Palahniuk isminin zihinlerde özel bir yeri olmalı. Genç okur kitlesini seçtiği temalar ve yazın tekniğiyle tavlamayı başaran Palahniuk, Türkiye’de yeraltı edebiyatını ilk defa popülere taşıyan isim olmuştu. Yazarın en meşhur kitabı Dövüş Kulübü‘nün David Fincher tarafından 1999’da sinemaya uyarlanması bu popülariteyi hem doğuran hem de yıllar boyu besleyen temel olaydı.
Dövüş Kulübü‘nü takiben art arda çıkan Gösteri Peygamberi (ing. Survivor), Görünmez Canavarlar (ing. Inivisible Monsters) ve Tıkanma (ing. Choke) kitapları, bize Palahniuk’in tek eserle parlayan bir yıldız değil, üretken bir yazar olduğunu gösterdi.
Bu üretkenlikse yazarın kalitesini sorgulamamızı engelleyemiyordu. Başta farklı ve çekici gelmesine rağmen kendini hep tekrarlayan nihilist sistem eleştirisi, okurunu asla zorlamayı göze almayan, kısa cümle ve paragraflar üzerine kurulu anlatı formatı ve her kitapta zorunluluk haline gelen sürpriz finallerle birleşince Palahniuk’in umutla beklenen edebi bir mesih olmayabileceği yavaştan da olsa hissedilmeye başlandı. Sonuçta çağın muhalif ihtiyaçlarını hoş tutacak nitelikte yazmakla çağı değiştirecek nitelikte yazmak farklı şeylerdi, genç yazarın ise yetkinliği daha çok ilkiyle uyuşuyordu. Dövüş Kulübü döneminin artık kapandığını söylemek haksızlık olacaktır ancak yazarın 2010’larda bir önceki 10 yıldaki kadar ses getirmediği aşikâr.
Ninni: Bir korku-hiciv kitabı
Palahniuk’in kitleleri meşalelerle sokaklara dökecek gizemli bir kitle önderi olmadığını artık az çok öngörebiliyoruz ancak bu durum, yazarın kitaplarını okumamıza engel değil. Bilakis, bir yazarı üzerine sin(diril)en popülist buluttan bağımsız değerlendirdiğimizde onun gerçeğine daha yakın olabiliyoruz. Palahniuk’in 2002 tarihli kitabı Ninni (ing. Lullaby), yazarın aynı dönemindeki diğer kitaplarından daha farklı bir yol izleyen, bize her kitabında gizlice aradığımız Tyler Durden’dan ziyade gerçek Palahniuk’i sunan özel bir eser. Bu farklılığının ardında ise trajik bir sebep var.
Bir korku-hiciv kitabı (horror-satire) olarak sınıflandırılan Ninni, bize Carl Streator isimli gazetecinin sıradan başlayıp gittikçe karmaşıklaşan macerasını sunuyor. Carl, çalıştığı gazete için ani bebek ölümleri üzerine bir haber serisi hazırlamaktadır. Ayrıntılara dikkat eden gazeteci, üzerine yoğunlaştığı vakalarda ortak bir nokta olduğunu fark eder: Ölen bebeklerin hepsine bir gece öncesinde aynı kitaptan aynı ninni okunmuştur. Eski ve hayli güçlü bir Afrika lanetinin yanlışlıkla bir şiir antolojisinde basıldığını anlayan Carl, insanlığı büyük bir tehlikeden korumak için kendini tüm antoloji kitaplarını bulup yok etmeye adar. Bu yolculukta kendisine Helen isimli bir kadın eşlik edecektir. Helen, ninninin lanetinin farkında olan ender insanlardandır ve bunu en trajik yoldan, kendi ailesini yanlışlıkla öldürerek öğrenmiştir. İkili, tüm kitapları toplamaya çalışırken meselenin bir lanetli ninniden daha büyük olduğu açığa çıkacaktır. Tüm bunların yanında yaşam ve ölümün hâkimiyeti konusunda Carl ve Helen’ın fikirleri belli noktalarda hiç de uyuşmamaktadır.
Sıradışı bir polisiye kurgu
Farklı türler arasında bolca gezinen Ninni‘de sıradışı bir polisiye kurgusuyla karşılaşırız. Kitap ilk kısımlarında bir gizem anlatısıdır; sebebi belirsiz görülen ölümleri ortak bir örgüye oturtan gazeteci Carl, bize bir dedektif rolüyle sunulur. Geçmişi gizli tutulan dedektif figürüne, her noir hikâyenin vazgeçilmezi gizemli kadın karakter de (Helen) eşlik eder. Polisiye formüldeki temel bileşenleri edinen Ninni, iş Carl’ın bulduğu lanetli ninniyi test etmeye karar vermesiyle farklı bir boyut kazanır. Kesinlikle olağan olmayan bu cinayet silahı, anlatının kalbini oluşturmaktadır ve arkasında barındırdığı irrasyonellik, Carl’ın ninniyi umursamazlık ve naiflik arası bir ruh haliyle editörüne karşı kullanma fikrini kuvvetlendirir.
Kitap, ninninin gerçekten etkili olup olmadığı konusunda okuru ve karakterini bir süre muğlakta bırakır, Carl ise bu muğlaklık çözülmeden çok önce bir katile dönüştüğüne dair kesin kanaate varmıştır. Ninninin kudreti kitap ilerledikçe büyür; başlarda sadece sesli okunması gereken ezgi, söyleyeni ustalaştığında sadece zihinde tekrarlanarak bile ölümcül etkiyi gösterebilir bir hal alır. Carl bunu idrak ettikten sonra istediği insanı sadece aklından geçirerek öldürebilecek bir güce erişecek, bu gücü kontrol etmeye çalışmak kitabın ilerleyen kısımlarında temel çatışmalardan olacaktır.
Yazarın içinde olduğu etik karmaşanın kaotik bir yansıması
Carl’ın sınırsız güçte bir cellada dönüştürülmesi ve bunun ahlaki yüküyle sınanması aslında Palahniuk’in Ninni‘ye yerleştirdiği sert bir çatışma olur. Bu çatışmaysa kaynağını trajik ve travmatik olaylardan almakta ve kitaba, yazara dair büyük bir kişisellik katmaktadır. Mayıs 1999’da Chuck Palahniuk’in babası Fred Palahniuk ve sevgilisi Donna Fontaine, bir apartman dairesinde öldürülürler. Cinayeti Donna Fontaine’in eski eşi Dale Shackleford işlemiştir. Cinsel istismar suçundan aldığı cezayı çekerken avukat Fontaine ile hapiste tanışan Shackleford, kurbanları önce av tüfeğiyle vurmuş, ardından da kanıtları yok etmek için daireyi ateşe vermiştir [1,2].
Kısa zamanda yakalanan Shackleford, iki cinayetten de yargılanır. Tutuklamanın ardından Palahniuk’ten Shackleford’un idam cezasına çarptırılması için hukuki rızası istenir. Palahniuk bu rızayı verir ve Shackleford idam cezasına çarptırılır. Cezanın infazından kaçamayacağını anlayan Shackleford ise son çare olarak Spokane ve Seattle şehirlerine şarbon bombası düzenekleri yerleştirdiğini ve serbest kalmadığı takdirde pek çok insanın öleceğini iddia eder [3]. Ninni, işte bu olayların hukuki perdesinde, Palahniuk’e Amerikan yargı sisteminin idam cezası konusunda bir karara varması için zaman tanıdığı dönemde yazılmaya başlanan bir kitap olur.
Ninni‘de Palahniuk’in tecrübe etmekte olduğu etik karmaşanın kaotik bir yansımasını görürüz. Carl, kitap boyunca ninniyi insanları öldürmek için kullanmamaya kararlıdır ancak tüm kararlılığına rağmen bolca istemdışı cinayet işler. Müziğin sesini çok açan komşular, her an dikkat dağıtan radyo spikerleri, devlet kütüphanelerinde sıkıntı çıkaran memurlar, kitapta aniden ninni kurbanı oluverirler. Kitabın, yaşamın değerine kendince paradokslu bir bakışı vardır. Hayatın kendisi kutsal görüldüğü için ninninin kopyaları yok edilmelidir, bu amaç için yol alırken ninninin kudretinden faydalanmamak imkânsız gibidir. Bir açıdan Tolkien’in yüzüğü ile benzer bir dramatik öğedir mevzubahis olan. Palahniuk’in elindeki büyük güçle baş etmek için bulduğu yöntemse Tolkien’inkinden farklıdır; Helen’ın ağzından aktarıldığı üzere, “Sevdiklerini yanlışlıkla öldürmemek için kasten yabancıları öldür.”
İddialı manifesto çığlıklarından ziyade…
İlk yarısında şehirde geçen bir cinayet hikâyesi gibi ilerleyen kitap, ikinci yarısında kritik karakterlerin sayısını artırır ve taşrada ninninin kopyalarının arandığı bir yol macerasına dönüşür. Finale geldiğimizdeyse kitabın, temposu iyi ayarlanmış bir sürpriz son ve arkası var hissiyatıyla tamamlanışına tanık oluruz. Finalindeki etkiye sıkı sıkıya tutunma çabasıyla Ninni, bir B-filmi senaryosuna, bir ucuz romana dönüşmektedir ancak bu da muhtemelen Palahniuk’in bilinçli tercihidir. Ninni, asla Dövüş Kulübü ya da Gösteri Peygamberi gibi boynuna topluma yakarış fuları bağlayan romanlardan olmaz; bu kitapların yazarından çıktığı belli ancak bu kitapların meselelerini odağına almayan, polisiyesi bol bir fantastik kara komedi olarak okurla buluşur. Büyük ve iddialı manifesto çığlıklarından ziyade karanlık çıkmazlarda kıvranan bir yazarın çok da itiraf edemediği kişiselliğiyle harmanlanmıştır bu fantezi, belki de bu yüzden yazarın diğer kitapları kadar sık lafı geçmez.
Özellikle fanteziyi inceden anlatısına yediren işlere ilgisi olan polisiyeseverler Ninni‘den büyük keyif alacaktır. Kitabın tematik olarak dünyaca ünlü anime serisi Death Note ile büyük benzerlik gösterdiğini belirtmekte de fayda var. Tarihsel sıralamaya baktığımızda Death Note‘un Ninni‘yi esin kaynağı olarak kullanmış olması gayet muhtemel.
Notlar
1) http://murderpedia.org/male.S/s/shackelford-dale.htm
2) Sean O’Hagan’ın Chuck Palahniuk ile yaptığı röportaj “Fight Club” röportajı, The Observer, 8 Mayıs 2005
3) “Murderer claims to have buried anthrax bomb”, Leroy Sigman, Daily Journal, 7 Mayıs 2001