İnceleme: Eric Ambler ve Dimitrios’un Maskesi

//
8 dakikalık okuma

Polisiye edebiyatın bir alttürü olan casusluk romanlarının miladı 19. yüzyıla dayanır. Başlangıç yıllarında türün kaleme alınmış en büyük eseri Joseph Conrad’ın Casus romanıdır. Casusluk edebiyatının modern tarihine gelince, zamansal değişim konuşulduğunda I. Dünya Savaşı sonrası işaret edilir ve tür Graham Greene, Le Carré, Ian Fleming, Mario Simmel gibi yazarları sayesinde soğuk savaş döneminde zirve yapar. 

Casusluk  romanlarının ilk ustaları sıralandığında her zaman Eric Ambler ile başlanır. Ambler’ın romanlarını soğuk savaş yıllarına dair yazılmış casusluk romanlarından ayıran en önemli unsur, bu romanların casus-gerilim-polisiye üçlüsünü barındırması; cinayeti, entrikayı, gerilimi, heyecanı ve polisiye öğeleri ustaca harmanlamasıdır. Bu katmanlı örüntünün arka alanında ise II. Dünya Savaşı’nın ayak seslerinin duyulduğu, gelmekte olan savaşın yol açtığı korkunun hâkim olduğu kasvetli bir Avrupa ve patlamak üzere olan Balkanlar vardır. İşte bu tekinsiz ortamda Amber romanlarının sayfalarında uyuşturucu kaçakçıları cirit atar, siyasilere suikastlar düzenlenir, cinayetler işlenir, büyük para trafiği yönetilir, casuslar birbirlerine kırdırılır. Dimitrios’un Maskesi, yazarın  bu tekinsiz dünyayı anlatan ve en başarılı eserleri arasında sayılan romanlarındandır. 

Hikâyemize gelince… Küçük bir İngiliz üniversitesinde politik ekonomi dersleri veren Charles Latimer aynı zamanda başarılı bir polisiye yazarıdır. Geçirdiği ve derin bedensel izler bırakan hastalığının ardından işinden istifa ederek İngiltere’nin nemli havasından kaçar ve güneş altında beşinci kitabını yazmak için Türkiye’ye gelir. Bir davet sırasında Albay Hakkı’yla tanışır. Albay Hakkı’ya ilişkin, kendisinin Gazi’nin özel adamlarından biri olduğu ve geçici hükümette bakanlık görevi yaptığından tutun da, kana susamış bir şeytan, bir işkenceci, gaddar bir adam olduğuna dair pek çok öykü ortada dolaşmaktadır.

Bu gizemli albayın anlattığı, Dimitrios adında gerçek bir suçluya dair bir hikâye Latimer’in ilgisini çeker. Katil, casus, şantajcı, suikastçı, uyuşturucu kaçakçısı olan Dimitrios’un cesedi önceki gün balıkçılar tarafından Boğaz’dan çıkarılmıştır. Ölüm nedenin bıçaklanma olduğu ve cesedin bir gemiden denize atıldığı düşünülmektedir. Gerçek yaşama dayanan bir roman yazma arzusuyla kamçılanan Latimer, Dimitrios tarafından öldürüldüğü sanılan zengin tüccar Sholem’in dosyasını incelemek ve kitabına malzeme toplamak için olayların başladığı İzmir’e gider. Soruşturmaları sayesinde belgelerden ve konuştuğu kişilerden edindiği bilgilerle kronolojik bir sıra oluşturur: Dimitrios cinayetten sonra 1922 Ekim’inde Yunan gemisiyle İzmir’den kaçarak Sofya’ya gitmiş ve Bulgaristan başbakanına düzenlenen suikast girişiminde rol almıştır.

Albay Hakkı ondan ikinci kez haber aldığında aradan iki yıl geçmiştir ve Dimitrios, Edirne’dedir. 1926’da casusluk için Belgrad ve İsviçre’de, 1929’da uyuşturucu işi için Paris’te, 1932’de yine bir suikast için Zagreb’de, 1937’de Lyon’da görülen Dimitrios son kez görüldüğü 1938 yılında cesedi İstanbul Boğazı’ndan çıkarılmıştır. Gerçek bir dedektif gibi, Dimitrios’un izlerini takip etmeyi sürdüren Latimer, araştırmalarına Dimitrios’un giriş yaptığı Atina’ya gitmekle başlar.

Göçmen Bürosu’ndaki çalışmalarında  Dimitrios’un “Taladis” ismiyle Atina’ya ayak bastığını, hakkında soygun ve öldürmeye teşebbüs suçlamasıyla tutuklama emri çıkarıldığını ve deniz yoluyla kaçmayı başardığını öğrenir. Latimer izleri takip etmeyi sürdürerek Sofya’ya geçerken gece treninde kompartımanını Peters ismindeki bir yabancıyla paylaşır. Sofya’ya ayak bastığında ilk iş olarak Dimitrios’un polisteki kayıtlarını araştırmakla görevlendirdiği bir aracıyla anlaşır ve Dimitrios’un sevgilisine ulaşır fakat beklediği cevapları kadından alamaz. Otel odasına döndüğünde trendeki yabancının elinde silahla kendisini beklediğini görür.

Peters, Latimer’in tahminlerinin aksine, kendisine Paris’e gelmesi koşuluyla cazip bir teklif sunar ve iyi niyetinin göstergesi olarak da Latimer’in Dimitrios hakkında romanında kullanabileceği değerli bilgiler verebilecek olan ve Cenevre’de yaşayan, emekli bir casus arkadaşının bilgilerini paylaşır. Latimer, Dimitrios’un yaşamının karanlık yönlerini ortaya çıkarmak için o kadar güçlü bir arzu duymakta ve hevesli bir biçimde uğraşmaktadır ki, teklifi kabul edip önce Cenevre’ye ardından Paris’e gitmeye hızlıca karar vermesinden sonra kendisini tam da kendi romanlardakine benzeyen tehlikeli olayların içinde bulması uzun sürmeyecektir.

Ülkelerin kendi güvenliklerini sağlamak için karşılarında bulunan ve aynı amaçla kendi planlarını kurup uygulayan başka ülkelerin ne yaptıklarını ve hangi güçlere sahip olduklarını bilmelerinin yaşamsal önem taşıdığı ve bu durumun sonucu olarak casus ordularının cirit attığı Balkanlar ve Avrupa’nın en ateşli zamanlarında, tüm kıtayı kaplayan suikast ve uyuşturucu trafiğinin nasıl işlediğini anlatan, polisiye öğelerin de ağır bastığı, heyecanlı, sürükleyici bir casus-gerilim romanı Dimitrios’un Maskesi

Dimitrios’un Maskesi, Eric Ambler, Çev. Gülçin Aldemir, YKY, 2021.

221B’nin 31. sayısında yayımlanmıştır.

Çağatay Yaşmut

1968 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde Ekonometri okudu. Finans, bankacılık, otomotiv ve ilaç sektörlerinde çalıştı. Maltepe Üniversitesi Felsefe bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamladı. 2008 yılında Beyoğlu Çıkmazı romanıyla yarattığı Başkomiser Galip tiplemesini, Şarkılar Susunca, Beni Yavaş Öldür, Kadıköy Cinayetleri, Moda Cinayetleri romanları ve yine Başkomiser Galip’in maceralarının anlatıldığı Doktor Ceyda’yı Kim Öldürdü ve Benim Canım Ailem öykü kitaplarıyla sürdürdü. Kadıköy Cinayetleri romanı 2012 yılında Dünya Kitap Altın Sayfa Polisiye Roman Ödülü’ne layik görüldü. Cumhuriyet Kitap ve 221B dergide polisiye kitap tanıtım yazıları yayımlanıyor. Türkiye Polisiye Yazarları Birliği üyesi olan yazar evli ve İstanbul’da yaşamaktadır.

Önceki Hikaye

The Mule: Ölümsüz Eastwood

Sonraki Hikaye

Anthony Ödülleri Sahiplerini Buldu

En Son Yazılar