ingiliz kemal

Edebiyatta ve Sinemada İngiliz Kemal

///
20 dakikalık okuma

Ahmet Esat’ın casusluk serüveni, I. Dünya Savaşı sırasında Teşkilat-ı Mahsusa’ya katılmasıyla başlar. Kimi kaynaklara göre örgütün önemli isimlerinden Enver Paşa ve Kara Kemal tarafından eğitildiğini de burada not edelim. Enver Paşa’yı zaten biliyoruz.

Kara Kemal ise Enver gibi İttihatçıların en önde gelenlerindendir. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında Mustafa Kemal’e suikast girişimiyle ilişkilendirilmesinin ardından Kara Kemal kaçak duruma düşer. Saklandığı eve yapılan bir baskında ölür. Kimi iddialara göre baskın sırasında intihar etmiştir.

İngiliz Kemal, Türkiye’de yazılan az sayıda casusluk romanı arasında önemli bir yere sahiptir. 50’lerden itibaren yayımlanmaya başlayan hikâyeler, Recai Sanay ve Ali Kemal Meram’ın aralarında bulunduğu çeşitli yazarlar tarafından kaleme alınmıştır. 1952 ve 1968 yapımı iki de film uyarlaması olduğunu biliyoruz. (Arzu edenler filmleri YouTube’dan izleyebilirler.)

esat tomruk

İngiliz Kemal, gerçek hikâyelerden esinlenerek yaratılmış bir karakter. Olaylar da bildiğimiz kadarıyla yaşanmışlıklardan ilham alıyor. İngiliz Kemal karakterinin gerçek dünyadaki adı Ahmet Esat Tomruk.

1887’de İstanbul’da doğan Ahmet Esat’ın gençlik yılları Abdülhamit dönemine denk geliyor ve Esat, istibdat rejimi karşıtı faaliyetlerinden dolayı yurtdışına çıkmak zorunda kalıyor. İngiltere başta olmak üzere Avrupa’nın pek çok ülkesinde dolaşarak hem dil yeteneğini hem de başka kültürlere aşinalığını pekiştiriyor. İngiliz Kemal lakabı da buradan geliyor. İleride göreceğimiz gibi bu özellikler casusluk faaliyetleri için altın değerinde.

Ahmet Esat’ın casusluk serüveni, I. Dünya Savaşı sırasında Teşkilat-ı Mahsusa’ya katılmasıyla başlar. Kimi kaynaklara göre örgütün önemli isimlerinden Enver Paşa ve Kara Kemal tarafından eğitildiğini de burada not edelim. Enver Paşa’yı zaten biliyoruz.

Kara Kemal ise Enver gibi İttihatçıların en önde gelenlerindendir. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında Mustafa Kemal’e suikast girişimiyle ilişkilendirilmesinin ardından Kara Kemal kaçak duruma düşer. Saklandığı eve yapılan bir baskında ölür. Kimi iddialara göre baskın sırasında intihar etmiştir.

kurt kanunuKüçük bir parantez açarak, Kara Kemal’in, Kemal Tahir’in Kurt Kanunu romanının da başkahramanı olduğunu not düşelim.

İzmir suikastı girişiminden sonra firari duruma düşen Kara Kemal’in etrafındaki çemberin giderek daraldığı bir süreçte iç çekişmelerini, korkularını, pişmanlıklarını Tahir’in bonkörce kullandığı aforizmalar üzerinden okuruz.

Ahmet Esat’a dönersek esasında Kurtuluş Savaşı sırasında aldığı casusluk görevleriyle tanınmasına rağmen, I. ve II. Dünya Savaşlarında Ortadoğu ve Avrupa’da çeşitli misyonlara katılır. Kurtuluş Savaşı’ndaysa İzmir’de Yunan ordusunun üst düzey subaylarından bilgi toplamak için kendini Amerikalı bir gazeteci olarak tanıtır ve onlara yaklaşır.

Kartal Tibet, İngiliz Kemal rolünde

1968’de başrolünde Kartal Tibet’in oynadığı film uyarlamasında İngiliz güçlerinin Osmanlı mühimmatına el koyması ve aralarında İngiliz Kemal’in de bulunduğu direnişçilerin bu mühimmatı bir şekilde ele geçirip Anadolu’da sürmekte olan direnişe yollamaları anlatılır. Bu noktada İngilizlerin dil ve âdetlerini çok iyi bilen Kemal’e de kritik bir görev düşer.

İngiltere’den gelmekte olan John Curly isimli bir subayı trende öldürüp yerine geçtikten sonra, Türk isyancılarının içerideki adamı olacaktır. Lakin aksilik o ki direniş tarafında da haber sızdırmakta olan bir İngiliz casusu vardır.

Filmi izlerken,köstebeklerin birbirlerinin kuyruklarını kovaladıkları The Departed ya da onun yerli uyarlaması İçerde dizisiyle çağrışım yapması mümkün.

Filmde -özellikle de bugünün klişelerini düşündüğümüzde- dikkat çekici noktalar olduğunu iddia edebiliriz. Bunlardan ilki, İngilizlerin şeytanlaştırılmaması ya da en azından bunun kısmen yapılmış olması. İngiliz karakterler işgalci gücün temsilcileri olarak tabii ki haksız ve bu haksızlıklarını örtmek için doğal olarak kibirli, acımasız ve hoyrat olarak resmedilir. Fakat tümden kötü de değildirler.

Kötü olmayan İngiliz karakterlerin başında işgal kuvvetlerinin başındaki generalin kızı Liz gelir. Bir İngiliz subayı kılığında görevini icra eden Kemal’den etkilenir Liz. Onun bu duygusu karşılıksız kalmayacaktır. Lakin Kemal’in de dediği gibi “Harp, insanlara mutluluk getirmez.”

Filmin sonlarına doğru Kemal’in casus olduğu ortaya çıkınca hayal kırıklığına uğrayan Liz, yine de onu sevmeye devam eder. Liz’in hazin sonu da Kemal’in kollarında vuku bulur.

kartal tibetİki düşman güç arasında kalan umutsuz aşk temsili, her ne kadar bu ülkeler arasındaki düşmanlığın kalıcı olmaması yönünde bir mesaj verse de bu mesajın sınırlarını görmemiz de icap eder.

Burada işgalciyle işgal edilen arasındaki aşk ilişkisinin sırasıyla kadın ve erkek arasında olması anlamsız değildir.

Türk casusun kadın, sevdiği İngiliz’in de erkek olduğu bir versiyonun yazılma veya çekilme ihtimalini hayal etmeye çalıştığımızda (ve bunun ne kadar zor olduğunu gördüğümüzde) daha iyi anlarız yukarıdaki durumun tesadüf olmadığını. Her ne kadar Kemal için vatan öncelik olmaya devam etse de Türk kahramanın gönlünü samimiyetle bir İngiliz’e kaptırması son kertede iki ülke arasındaki ilişkinin savaş koşulları dışında iyi olabileceğini ima etmesi açısından önemli bir ayrıntı.

Film boyunca istihbarat mücadelesinin, dönemin İstanbul’unun şartlarında ortaya çıkardığı belli başlı temalar vardır. Bunlardan ilki fes ve kalpak arasındaki karşıtlıktır. Türk direnişçileri kendilerini sakladıkları zamanlar dışında kalpaklarıyla karşımıza çıkarlar. Diğer tarafta İngilizler ile işbirliği yapan yerel unsurlarsa neredeyse her zaman feslidirler.

Filmin, Osmanlıcılık-yeni Osmanlıcılık gibi eğilimlerin kültürel ve popüler üretimdeki nüfuzun bugünkü seviyelerde olmadığı bir zamanda çekilmiş olmasının ve dönemin resmi ideolojisinin geç dönem Osmanlı’yı olumsuz temsil etme eğiliminin bu konuda belirleyici olduğunu söylemek çok yanlış olmayacaktır.

Benzer bir şekilde, İngilizlere karşı verilen mücadelede dinin de araçsallaştırılmasına sıklıkla tanık oluruz. Filmin açılış sahnesi bu duruma iyi bir örnek teşkil eder. Burada mezarlıkta imamı takip eden bir cenaze alayını ve taşınan tabutları görürüz. Birkaç saniye içinde İngiliz askerleri belirir ve cenaze alayına ateş etmeye başlarlar. Anlaşılır ki tabutların içindeki naaş değil, silah ve cephanedir.

Diğer bir örnekse yakalanan birkaç direnişçiyi kurtarmak için İngiliz karargâhına yapılan baskındır. Zindanda tutulan arkadaşlarına bir direnişçi, imam kılığında ulaşır. Ellerini açıp dua ediyormuş gibi yaptığı sırada cüppesinin içine sakladığı tabancalar belirir. Kısa vadede karargâhtan kaçış ve en nihayetinde Milli Mücadele için gerekli olan silahlardır bunlar.

Ağırlıklı Müslüman bir coğrafyanın Müslüman olmayan güçler tarafından işgal edildiği pek çok durumda gördüğümüz üzere çarşaf, bir kılık değiştirme ve görünmez olma aracı olarak kullanılır. Direnişçiler şehir içinde fark edilmeden kadın çarşaflarıyla dolaşabilirler.

Benzer bir sahneyi Cezayir Savaşı (Battle of Algiers) filminde de görebiliriz.Filmde sadece erkekler çarşaflara sarınarak gizlenmezler, aynı zamanda o zamana kadar Fransız işgalciler tarafından bir tehdit olarak görülmemiş ve dolayısıyla önemsenmemiş Cezayirli kadınlar da sahneye tehlikeli aktörler olarak çıkarlar.

İngilizceye A Very Secret Service (Çok Gizli Bir Örgüt) diye çevrilen Au Service de la France isimli istihbarat komedisinde, akıl hocasının dizinin esas karakterine verdiği ders, Batılı sömürgecilerin sömürdükleri toplumlardaki kadınlara bakışını özetler: “Cezayirli kadın hiç kimsedir. Eğer bir terörist değilse.”

Modern istihbarat, emperyalizmin bir ürünüdür

Bu da bizi İngiltere-Türkiye (Osmanlı) ilişkilerindeki asimetriye getirir. Kibir ve üstünlük hissi İngiliz Kemal filmindeki bütün İngiliz askerlerinin mizaçlarının ayrılmaz bir parçasıdır. Sadece savaşta aldıkları galibiyetlerle değil, aynı zamanda hâkimiyet kurdukları toplulukları yönetme konusundaki kapasitelerine güvenen Britanya İmparatorluğu’na bu konuda en çok faydası dokunan kurumlardan biridir istihbarat servisi. Hatta denebilir ki modern istihbarat, emperyalizmin bir ürünüdür.

Modern istihbaratın kurucusu İngilizlerin bu kendine güvenleri beraberinde bir dezavantajı getirir. İşgal ettikleri topluluktan birilerinin de kendi içlerine hem de bir İngiliz subayı kılığında sızabileceğini tahmin etmezler. İngiliz Kemal’in yaptığı da bu kibri avantajına çevirmektir.

ayhan ışıkİngiliz Kemal Lawrence’a Karşı

Tam da bu noktada, serinin diğer bir kitabına dönmek aydınlatıcı olacaktır. İngiliz Kemal Lawrence’a Karşı, serinin başka bir kitabı. Bu hikâyenin de 1952 tarihli bir film uyarlaması var. Burada İngiliz Kemal rolünde Ayhan Işık’ı görüyoruz.

Başlıktan da anlaşılacağı üzere hikâyede İngiliz Kemal’in karşısında tarihin belki de ilk ünlü casusu T. E. Lawrence, namı diğer Arabistanlı Lawrence vardır. İlginç bir karşılaşmadır bu, çünkü İngiliz Kemal ile Arabistanlı Lawrence arasında (lakapları düzeyinde de) bir çeşit simetri vardır.

Kendi benlik ve kimliğinin ötesinde kültürlere sızıp asimile olabilen iki figürdür Kemal ve Lawrence. Islah olmaz bir maceracı olan Lawrence, çölün kendisine ve Arap davasına İngiliz çıkarlarından daha büyük bir ehemmiyet verir. Hatta kendisini bir Arap olduğuna bile inandırmıştır. Hatta şöyle de denebilir: Belki de bu davaya gerçekten inanmış olması nedeniyle bir araya gelmez Arap aşiretlerini birlikte savaşmaya ikna edebilmiştir.

Yine bu bakış açısına göre, İngilizlerin Arap İsyanı’na ettikleri ihanet aslında Lawrence’a da edilmiştir. Bu noktada Lawrence, İngiliz istihbaratının bir aparatından öte bir şey olmadığını da görmüş olabilir. Sadece oynadığı role gerçekten inanması nedeniyle pek çoğuna göre çok daha etkili bir apart olabilmiştir.

Bu açıdan Lawrence’ınki bir başarı anlatısından ziyade üzücü, acıklı bir hikâyedir. Aynı durum İngiliz Kemal için geçerli değildir. Her daim görev ve önceliklerinin bilincinde olan Kemal, aşk olmadığı sürece karşı tarafla gerçek anlamıyla yakınlaşmaz. Lakin İngiliz Kemal’in bu konuda daha başarılı bir profil çizmesi, onu Lawrence karakterinin çokkatmanlılığı ve edebi potansiyeli karşısında daha zayıf bir konuma sokar.

Kimlik, kişilik ve sadakat buhranlarıyla yoğrulan Lawrence figürü, sinema ve edebiyata çok daha zengin ve ilgi çekici bir malzeme sunar.

ingiliz kemal

İngiliz Kemal’i casusluk romanı/filmi literatüründe bir yere oturtmamız için birkaç unsura bakmak önemli: Bunlardan ilki, kahramanlık boyutudur.

James Bond, Ethan Hunt (Mission Impossible), burada da Polat Alemdar (Kurtlar Vadisi) ya da Yusuf Miroğlu (Deli Yürek) gibi tek kişilik kahramanlık hikâyelerinin çok uzağındadır İngiliz Kemal karakteri. Kemal’in üstlendiği görevler, savaşın kaderine etki etse de nihai sonuçlar doğurmaktan uzaktır. Daha önce söylediğimiz gibi, olaylar Kurtuluş Savaşı arka planında gerçekleşir ve İstanbul bu savaşın merkezinde değildir. Bu açıdan Kemal’in başardığı görevlerin önemi kritik olmakla birlikte büyük resmin küçük bir parçasıdır sadece.

Diğer bir boyutsa takım çalışmasının niteliği ve önemi. Özellikle Bond üzerine yapılan analizlerin çokça dikkat çektiği noktalardan biri, Bond’un ekibinin her defasında esas mücadele bittikten sonra olay mahalline gelmesi ve bir nevi temizlik işi yapmasıdır. İngiliz Kemal’deyse tam anlamıyla ekip çalışması sözkonusudur. Silah arkadaşlarının başı derde girdiğinde Kemal onların yardımına nasıl koşuyorsa, Kemal’in de başı derde girdiğinde arkadaşlarının yardımı olmadan kurtulması pek sözkonusu değildir.

221B Dergi Sayı 1 Kapakİngiliz Kemal’i ilginç ve sofistike yapan ne?

İngiliz Kemal hikâyelerinin bu yönleriyle uyum gösteren bir hususla kapanışı yapalım. İngiliz Kemal hikâyelerinde mutlak güç ya da güçler yoktur. Ya da tersten söylemek gerekirse bütün tarafların güçlerinin sınırları daha gerçekçi bir şekilde tasvir edilir.

Buna en bariz örnek, İngiliz Kemal Lawrence’a Karşı hikâyesinin ana görevinde görülür. Kitapta durum şöyle tarif edilir:

“İngiliz ve Fransız gizli teşkilatları İstanbul’da birbirleriyle çarpışıyorlardı. Bundan bizim için sağlanacak avantaj yabana atılmayacak kadar büyüktü.”

İşgalin Anadolu’nun geneline yayılacağı söylentileri ortalıkta dolaşırken Kemal’e verilen görev, İngiliz ve Fransız kuvvetleri arasına nifak sokmak, onların koordineli bir şekilde hareket etmesini önlemektir.

Plan, Kemal’in zihninde şöyle şekillenir: “Yok, eğer aralarında bir anlaşmazlık çıkar ve Fransızlar yalnız başlarına bir bölgeyi işgale kalkışırlarsa, bu takdirde İngilizlerin bazı hareketlerimizi hoş görmeleri ve hatta belki el altından desteklemeleri veya hiç olmazsa tarafsız kalıp kuvvetlerimizi bir noktada yoğunlaştırmaya yol açmaları mümkün olabilecekti.”

Korkulan senaryoysa bu iki büyük gücün uyum içinde işgal planlarını devreye sokmalarıdır. İma edilen şudur: İngiltere ve Fransa’nın koordineli hareket etmesi durumunda Milli Mücadele’nin başarısızlığa uğrama ihtimali yüksektir.

Sonuç olarak kendi gücünün sınırlarının farkında olmanın özellikle istihbarat gibi bir alanda büyük avantaj sağlamasının ötesinde, bu prensip etrafında üretilen casusluk hikâyelerinin daha ilginç ve sofistike olmasını sağlar. Belki de İngiliz Kemal’in bugünkü istihbarat yazımı ve kolektif fantezilerimize yapacağı en büyük katkı budur.

221B Dergi’nin 12. sayısında yayımlanmıştır…

Doruk Tatar

2010’da Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde lisansını tamamladıktan sonra Sabancı Üniversitesi Kültürel Çalışmalar Bölümü'nde yüksek lisans ve Buffalo Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde doktora yaptı. Aralık 2018'de bitirdiği “On Guard Against Contamination: Espionage, Conspiracism, and Imperial Nostalgia in British and Turkish Literatures” başlıklı doktora tezi, Türk ve İngiliz edebiyatlarının imparatorluğun çöküşüne verdikleri reaksiyonlar üzerinden istihbarat, paranoya ve komploculuk temalarını ele alır. İki bölümden oluşan doktora tezi, ilk ayağında İngiliz casusluk edebiyatındaki farklı ekolleri incelerken Rudyard Kipling, John Buchan, Ian Fleming, Joseph Conrad, Graham Greene ve John le Carré gibi yazarlara odaklanır. Casusluk edebiyat türünü oluşturan bu yazarları analiz ederken paranoya temasını odağa alarak politik teori ve psikanalizden de yoğun bir şekilde istifade eder.
Mayıs 2017’den beri 221B, Birikim, Episode ve BÜMED dergilerinde çeşitli yazıları yayımlandı. 2019 Güz döneminde Sabancı Üniversitesi’nde Türk Edebiyatı’nda Komplo ve Paranoya üzerine ders verdi.

jo nesbo
Önceki Hikaye

Jo Nesbø: "Okumak isteyeceğiniz kitabı yazın"

vertigo ölüler arasında
Sonraki Hikaye

Ölüm! Ölüm! 'Vertigo' ve 'Ölüler Arasında'

En Son Yazılar