Psikolojik gerilim romanı Geçmiş Günahların Bedeli geçtiğimiz aylarda Mahal Edebiyat tarafından yayımlanan Aras Gençtürk ile polisiye edebiyat ve son romanı hakkında konuştuk.
Edebiyatla ve polisiye romanla ilişkiniz nasıl başladı, nasıl gelişti ve bugünlere nasıl geldiniz?
Okur Aras Gençtürk’ün polisiye romanla ilişkisi aslında çok özel ve farklı değil. Yazar Aras Gençtürk’ün polisiye romana kadar olan yolculuğu ise anlatılmaya değer. Henüz yazar adayıyken karşıma çıkan bir polisiye öykü yarışmasıyla başladı macera; Kara Hafta Polisiye Öykü Yarışması. Öncesinde gizem öğeleri ağır basan fantastik dosyalar hazırlıyordum. Yarışma duyurusunu iki üç kez okuduğumu hatırlıyorum. İlk olarak, yapabilir miyim, diye düşündüm. Sonra denedim. Hâlâ denemeye devam ediyorum diyebilirim. Tabii bunu romanda yapıyorum. Konu öykü olunca hem tür hem de anlatmak istediklerim farklılaşıyor.
Her ne kadar okuma ve yazma deneyimleri, işçilik ve gözlem gücü önemli olsa da yeni romanınızın taslaklarınızı nasıl oluşturdunuz, çalışmaya başlarken ilham kaynaklarınız neler oldu, ritüeliniz var mı?
Genelde -galiba herkeste olduğu gibi- bir hayalle başlıyor taslak oluşturma aşamam. Taslak kafada gelişirse kâğıda döküyorum ve bir sıfır taslak oluşturmaya çalışıyorum. Gizem ve gerilim türlerinde, suç kurgusunun herhangi bir dalında sonu bilmeden ilerlemek bana sorarsanız tehlikeli. O yüzden olabildiğince ana hatları belirliyorum. Ardından yolculuk başlıyor ve kervanın bir kısmı yolda düzülüyor.
Dosyanın başına kahvesiz oturmadığımı söyleyebilirim. Sanırım en büyük ritüelim günün ilk satırlarını yazarken köşeme kurulmak ve kahve içmek. İlham kaynağı ise herkes için çok öznel. Şahsen ilham denen şeyin çalışmak, düşünmek ve bir plan ortaya çıkarmak olduğuna inanıyorum.
Romanınız başlangıçta üç farklı kanaldan ilerliyor. Önce yeni kurulacak suçlar birimi nedeniyle kafası fena halde karışık olan Eski Organize Şube Başkomiseri Alpay Hür’ü tanıyoruz. Ardından romanın merkez karakteri Psikolog Cumhur için organize edilen olaylı doğum gününe ve ertesi gün danışanının terapi seansında yaşadığı tuhaflığa şahit oluyoruz. İkisinin de ergenliklerinde yaşadıkları takıntılı, platonik aşk birbirinin tıpatıp aynısıdır. Ardından Cumhur’un çocukluğuna dönüyoruz. Merak unsuru, tempo, ele alınan meseleler geçmiş, bugün ve geleceği bütünleştiriyor. Romanınızın temel meselesini anlamak açısından bu konuda bir çerçeve çizmenizi istesem.
Günümüzde insan, kafasının içinde genelde karanlığa çekiliyor. Bu öyle bir karanlık ki bazen dışarıdan görülüyor ve adı “dertli”, “düşünceli” ve zaman zaman da “dalgın” oluyor. Cumhur’daki de böyle bir hal. Fazlasıyla kendine dönük ve zor bir dönemden geçiyor. Romanın neredeyse tamamında olan her şey aslında onun hikâyesinin bir parçası. Ya da ona hizmet eden bir bölümü. Başlangıçta ve sonda karşımıza çıkan polisiye soruşturma da büyük resmin kendisi. Yine Cumhur özelinde, onun hikâyesini tamamlar cinsten.
Diğer iki romanım bile böyle özetlenebilir: İçe dönük karakterler ve başlarına gelen olaylar çerçevesinde yaşadıkları. Belki türler ve biçim farklılaşır ama heyecan anlamında benzerdirler.
Son dönem yerli polisiye romanlarda toplumsal meselelerin görünürlüğünün arttığını düşünüyorum. Sizin romanlarınızda ise psikolojik gerilim ön planda. Bunun nedenleri hakkında neler söylemek istersiniz?
İnsanı okumayı çok seviyorum. İyisiyle kötüsüyle; mutlusuyla mutsuzuyla… Toplumsal meselelere bir bakış açısının da -en önemlisinin de- insan olduğuna inanıyorum. Bir karakterin tek bir sözü size toprağı, zamanı, dönemi gösterebilir. Üç romanımda da bunu görmek, böyle karakterler okumak mümkün. Dönemler ve toplumlar -ve dertleri- değişse de insan hep aynıdır. Bundan yüz sene önce yazılmış bir eserde bile bir karakterle aynı hissedebilirsiniz. Yaşam çerçeveniz bambaşka da olsa onunla gülebilirsiniz. Ben sadece tüm kurgumu bir problemin etrafında inşa etmiyorum.
Polisiye romanın her türlü yeniden üretimi, dönüşümü ve deneysellik yaklaşımlarına karşılık belli bir kalıbı var. Siz de romanlarınızı bu yapı üzerinden yeniden üretiyorsunuz. Yeni romanınızda kurgu, dil-anlatım, atmosfer, olay ve yalın, akıcı ve duru; romanınızın yapısal öğeleri üzerine yoğun ve farklı biçimde çalıştığınız hemen fark ediliyor. Merkez karakteriniz Cumhur her anlamda gerçekçi, inandırıcı. Diyaloglar yalın ve işlevsel. Edebiyatın ilk önceliği, olmazsa olmazı dil için emek harcadığınız belli. Romanınızın kurgu, dil ve karakterleri için nasıl yola çıktınız, nasıl çalıştınız ve metninize son şeklini nasıl verdiniz?
Teşekkür ederim. İlhamı tanımlarken çalışmaktan bahsetmiştim. Aslında tamamen böyle oldu. Sadece daha fazla yazdım, daha fazla düşündüm. Bazı şeyler pratik işidir. Sanırım uzun zamandır pratik yapıyorum. Eskisine göre daha iyi sorguluyor ve bir anlamda daha iyi “siliyorum”. Attığım, uzattığımı düşündüğüm bölüm çok oldu. Bu, kurguyu da şekillendirdi karakterlerin yolunu da.
Dil anlamında değiştiğimi, geliştiğimi söyleyenler oldu, evet. Ancak inanın farkında değilim. İçime sindiği gibi ilerledim ve ortaya Geçmiş Günahların Bedeli çıktı. Aynı şey halihazırda bitirdiğim ve önümüzdeki sene yayımlanmasını umduğum dosyam için de geçerli. Onda da içime sinerek ilerledim. Gelin görün ki o da bambaşka bir şeye dönüştü.
Aras Gençtürk: “Bir karakterin tek bir sözü size toprağı, zamanı, dönemi gösterebilir. Üç romanımda da bunu görmek, böyle karakterler okumak mümkün.”
Romanların başlangıcı ve sonu zordur. Geçmiş Günahların Bedeli‘nin başlangıç ve sonunu nasıl yazdınız?
Romanlarımın geneli hakkında hep iyi şeyler duymuş olsam da “son” kısmı herkesi memnun etmeyi başaramadığım noktalardan biri. Romanları okurken kafamızda kendimize özel bir film çekeriz. Gözlerimiz kadar aklımız da yorulur. Sanırım herkes kendi kafasında çok daha iyi sonlar çekebiliyor. Buna kesinlikle saygı duyuyorum. Sonuçta ben de bir okurum ve bazen sonları değiştirmeyi dilediğim oluyor.
Başlangıç kısmı taslak halinde defalarca değişti. Roman aslında Cumhur’un doğum günüyle başlıyordu. Sonra -objektif yaklaşmayı becerince- okura önce bir merak unsuru sağlamam gerektiğini fark ettim. Bence kimse yakınlık kurmadığı, anlamadığı ya da en azından saygı duymadığı bir karakterin birkaç sayfa boyunca birilerini tanımaya çalıştığı bir bölümü okumak istemez. Böylece birkaç yerde değişiklik yaptım ve romanın ana taslağı değişti.
Polisiye öyküler yazdığınızı da biliyorum. Polisiye öykü ve roman üretimlerinizde türe nasıl karar veriyorsunuz, seçimlerinizde hangi unsurlar belirleyici oluyor?
Eskisi kadar polisiye öykü yazmasam da öykü ve roman arasındaki ayrımı “katmanlarla” yapıyorum. Elimde bir hikâye var. Bu hikâyeyi nasıl anlatmak istiyorum? Asıl nokta bu hikâyenin vurucu kısmı mı? Yoksa detayı mı? Eğer ki tek bir nokta ve heyecan varsa bunu öykü olarak yazmaya gayret ediyorum. Ancak katmanlar varsa ve bu katmanlarda hikâye seviye atlayacaksa kurguyu roman olarak ele alıyorum. Uzunluk belirleyici değil. Uzun bir öykü de yazabilirim kısa bir roman da.
Aras Gençtürk: Ben her ne kadar “insanı” okumayı sevsem de bu dünyanın başına gelmiş en büyük derdin de insan olduğuna inanıyorum.
Türk ve dünya edebiyatında başucu yazarlarınız kimler, çok etkilendiğiniz roman ya da öykü karakterleri var mı?
Carlos Ruiz Zafon çok erken kaybettiğimiz bir yazar. Unutulmuş Kitaplar Mezarlığı serisinde büyülenmiştim. Hatta itiraf edeyim, “Asla böyle bir eser yazamayacağım,” diye düşünmüştüm. Aynısını Sezgin Kaymaz’da da yaşıyorum. Bazı yazarlar var ki onlar çok özel, bambaşkalar. Kütüphanemin en özel yerinde duruyorlar.
Etkilendiğim çok fazla karakter var. Deccal onlardan biri. Osman var mesela. Ayfer Tunç’un Kapak Kızı üçlemesine ben yanlışlıkla (sonradan iyi ki dedim) son romandan, Osman’dan başlamıştım. Birbirinden ayrı okunabilen kitaplar olduğu için Osman’ın derdi, yaşadıkları beni çok etkilemişti. İster istemez tanıdığım bazı büyüklerimle benzeştirmiştim onu. Rüyalarıma girdi. Diğer romanları okuyunca değişti tabii. Bu da bir ustalık örneği aslında. Sadece bir tarafı dinlerseniz tüm resme hâkim olamazsınız…
Bir yanda robotlar, yüksek hızlı trenler, drone otomobiller, sürücüsüz araçlar, kuantum bilgisayarlar, gen editörleri, yapay organ üreticileri, veri dedektifleri gibi yeni meslekler… Öbür taraftan iklim krizi, salgınlar, savaşlar, göçler, ırkçılık, her geçen gün daha da artan temel eşitsizlikler… Kitaplar, dergiler, dijital mecralar, sosyal medya ve filmler… Yazarların, yayıncılığın ve okur kitlesinin geldiği son noktayı da göz önünde bulundurarak hem dünya genelinde hem de Türkiye özelinde polisiye roman ve öykü türünün bugününü ve gelecekte neler olabileceğini değerlendirebilir misiniz?
Gelecek bize ne gösterir, inanın bilmiyorum. Ben her ne kadar “insanı” okumayı sevsem de bu dünyanın başına gelmiş en büyük derdin de insan olduğuna inanıyorum. Tezat, evet… Belki de Mr. Smith haklıydı. Biz dünyanın virüsüyüz.
Edebiyatın gelişimi açısından bu bahsettiklerinizin hepsi çok önemli. Sadece soruyu sorarken bile bambaşka konular; öykü, roman olabilecek başlıklar vermişsiniz. Ben umutsuz değilim.
İlk romanı Kristal Kelepçe ödüllü ve çok sayıda öyküsü olan genç bir yazar olarak ilk romanı ya da öyküleri için çalışan genç yazarlara neler önerirsiniz?
Haddim değil ama vazgeçmeyin diyebilirim. Ben ve benim çok ötemde olan kişiler hâlâ vazgeçmemek için ellerinden geleni yapıyor. Gerçekten istemek meselesi bu. Gerçekten istiyorlarsa bir yolunu bulurlar. Herkes gönlündekini yaşasın…