Thomas de Quincey, “Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Cinayet”, İletişim Yayınları, Çev: İsmet Berkan
İlk olarak Blackwood’s Magazine’de yayımlanan Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Cinayet, 18. sayıda da ele aldığım John Williams cinayetlerini ele alır. Makalesinde cinayetin bir sanat dalı olarak görülmesini öneren de Quincey, gerçek cinayetleri kurmaca haline getirir ve sanat eseri olarak hicveder.
Henry Goddard, “Memoirs of a Bow Street Runner”
Haklarında pek bilgiye sahip olamadığımız Bow Sokağı Koşucuları’nın bir üyesinin 1824-1839 arasında çözdükleri suçlara dair yazdığı bir kitap. Londra’nın ilk dedektifleri olarak bilenen bu grubun birinci elden tek anlatısı olmasından dolayı oldukça değerli bir kitaptır.
Iain Sinclair, “White Chappell, Scarlet Tracings” (1987)
Bir başka postmodern dedektif denemesi olan ve henüz Türkçeye çevrilmeyen bu kitap da ikili paralel anlatı tekniğini kullanır. Bir yandan Sir Arthur Conan Doyle’un Kızıl Soruşturma’sının ender bir kopyasını arayan namussuz kitap tacirleri, öte yandan da Karındeşen Jack cinayetleri kurgusal bir şekilde devam eder.
Peter Ackroyd, “Hawksmoor”, YKY, Çev: Gül Tekay Baysan-Candan Baysan
Tam bir Londra âşığı olan İngiliz yazar Peter Ackroyd’un çoğu kitabı Londra’da geçer ve sıklıkla şehri bir karakter olarak ele alır. Postmodern edebiyatın güzel bir örneği olan Hawksmoor’un anlatılarından biri, 18. yüzyılda yaşamış Nicholas Dyer adlı bir mimara ve inşa ettiği kiliselere odaklanır. İkinci paralel anlatı ise 1980’lerde geçmektedir ve Nicholas Hawksmoor adında, aynı kiliselerde işlenen cinayetleri aydınlatmaya çalışan bir dedektifin hikâyesini sunar.
Alan Moore & Eddie Campbell, “From Hell”, Flaneur Kitap, Çev: Tunç Pekmen
18. sayıda Batuhan Cantürk tarafından kapsamlı bir şekilde ele alınan Cehennemden Gelen çizgi romanı, Karındeşen Jack’e atfedilen cinayetleri bir bir irdeler ve alternatif açıklamalar getirir. Kitap 19. yüzyıl Londra’sını ve suçluları saklayabilme özelliğini çok başarılı bir şekilde ortaya koymaktadır.
Barbara Vine, “Sihirli Halı”, Doğan Kitap, Çev: Ali Kaftan
Londra metrosunda geçen bu romanı elinizde bir metro haritası varken okumanız iyi olur, zira bu romanın ana karakteri Londra metrosudur. Bazı kitaplarını “Barbara Vine” takma adıyla yayımlayan usta polisiye yazarı Ruth Rendell, metroyu mesken edinen yankesiciler, çalgıcılar, dilenciler ve diğer müdavimlerin hikâyesini sunar bize bu romanında.
Edward Marston, “Shadow of the Hangman” (2015)
Yaklaşık 60 polisiye romanın yazarı Edward Marston, kendi ismiyle de roman yazan Keith Miles’ın takma adıdır. Yedi farklı tarihsel dönemde geçen polisiye romanlarının tümü Londra’da geçmektedir. En son serisinin ilki olan bu roman, Bow Street Koşucuları’na mensup tek yumurta ikizi dedektifler Peter ve Paul Skillen’ın maceralarını konu alır. Yazarın ne yazık ki hiçbir romanı henüz Türkçeye çevrilmemiştir.
Charles Dickens, “Kasvetli Ev”, YKY, Çev: Aslı Biçen
İngiliz edebiyatının ilk kurgusal dedektifi Müfettiş Bucket bu romanla ortaya çıkmıştır. 20 bölüm olarak tefrika edilen Kasvetli Ev’in birçok alt konusu ve karmaşık bir kurgusu vardır. Kitabın anlatıcısı Esther Summerson ise Dickens’ın yaklaşık 16 romanı içinde tek kadın anlatıcısıdır.
Sir Arthur Conan Doyle, “Sherlock Holmes’ün Maceraları”, Alfa Yayınları, Çev: Orhan Düz
Türkiye’de çoğunlukla ayrı ayrı basılmış olan Sherlock Holmes maceralarının birçoğu Londra’da geçer ve 19. yüzyılın kasvetli Londra havasını çok güzel bir şekilde tasvir eder.
Joseph Conrad, “Gizli Ajan”, İletişim Yayınları, Çev: Hasan Fehmi Nemli
Gizli Ajan, polisiyeden ziyade bir casus romanıdır. 1886’da Londra’da geçer ve gizli ajan olarak çalışan Adolf Verloc karakterini anlatır. Ajanlık, ihbar ve terör konularını inceler.
221B Dergi’nin 21. sayısında yayımlanmıştır…