Otel Pasifik I Barlas Omay

Otel Pasifik I Barlas Omay

Bütün hikâyesi tek cilt altında toplanan Otel Pasifik, senaryosundaki bazı zaaflar sebebiyle potansiyelini tam anlamıyla açığa çıkartamasa da çizimleriyle harika bir eser. Barlas Omay inceledi. 10. sayımızdan… “Otel Pasifik”in kesinlikle ilgi çekici bir konuya sahip olduÄŸunu düşünüyorum ve arka kapaktaki “Bir insanı cinayet iÅŸlemeye iten ÅŸey nedir?” sorusu da katillerin psikolojisi üzerinden güzel cevaplanıyor. Çizgi romanımızın senaryosu, kontrol edemediÄŸi duygularının dürtü ve saplantıya dönüşmesiyle cinayet iÅŸlemeye baÅŸlayan insanları anlatıyor ama burada ufak bir sıkıntı var; senaristler de farkında olmadan bir cinayet iÅŸliyorlar: Ana karakterin motivasyonunu daha bebekken öldürüyorlar. Her sabah poÄŸaça aldığınız börekçideki kasiyer… AkÅŸamları kapı kapı gezip çöp toplayan kapıcınız… Aynı ofiste beraber çalıştığınız iÅŸ arkadaşınız… Her gün görüp selam verdiÄŸiniz veya sohbet ettiÄŸiniz bu kimselerle ilgili fikriniz “Kendi halinde, efendi biri…” belki de. Ama bir gün geliyor o sessiz sakin insanlardan birinin önceki gece, ekmek bıçağını karşısındakinin karın boÅŸluÄŸuna sapladığını öğreniyorsunuz. “Kimseye karışmayan, kendi halinde, düzgün biriydi. Katilin o olduÄŸunu duyunca ÅŸoke olduk.” Tanıdık bir açıklama deÄŸil mi? Katil olan kiÅŸinin davranışları bir anda deÄŸiÅŸim gösterebilir ama ya duyguları? BaÅŸka birinin ruhunu bedeninden sıyırıp alma isteÄŸinin bir anda ortaya çıktığını söylemek biraz zor; dertli bir iç çekiÅŸten ters ters bakmaya, tehdit etmekten saldırıda bulunmaya ve en son öldürmeye devamını oku...
Öteki Sherlocklar I Yankı Enki

Öteki Sherlocklar I Yankı Enki

Yankı Enki, Sherlock Holmes’ün yaratıcısı Sir Arthur Conan Doyle’un izinden giderek bu nevi ÅŸahsına münhasır dedektifi yaÅŸatan diÄŸer yazarları ve onların eserlerini deÄŸerlendiriyor. 7. sayımızdan… Bu eserlerden Türkçede yayımlananlar arasında öne çıkanlardan biri Mark Twain’in “Çift Taraflı Bir Dedektif Hikâyesi”dir. Orijinali 1902’de, henüz Sherlock popülerken yayımlanmış bir parodidir bu… A. C. Doyle ölümsüz kahramanı Sherlock Holmes’ü 1880’lerde yarattı, 1920’lerin sonuna dek de okurların dünyasında yaÅŸatmaya devam etti. Doyle, 1930’da hayatını kaybetse de Sherlock bir mitosa dönüştü, baÅŸka yazarların kitap sayfalarında yaÅŸamaya devam etti. Öteki Sherlocklar, kimi zaman Doyle’un mirasına sadık bir ÅŸekilde yer aldı edebiyatta, kimi zaman parodilere malzeme oldu. Bazen Doyle’un imgeleminin çok ötesinde kimliklere büründü, bazen de yaÅŸatılmak istenen Sherlock deÄŸil, Doyle oldu. Mark Twain’den “Çift Taraflı Bir Dedektiflik Hikâyesi” Bu eserlerden Türkçede yayımlananlar arasında öne çıkanlardan biri, Mark Twain’in Çift Taraflı Bir Dedektif Hikâyesi‘dir. Orijinali 1902’de, henüz Sherlock popülerken yayımlanmış bir parodidir bu. Hem Sherlock’un akıl yürütmelerine hem de Doyle’un üslubuna karşı getirilmiÅŸ bir eleÅŸtiri olarak yorumlanabilecek bir öykü kurgulamıştır Twain. Sherlock’un da yanılabileceÄŸi ihtimali, bu ölümsüz mitosun baÅŸlangıcına önemli bir dipnot düşmüştür. “Hafif Bir Akıl Tutulması” Tarihte geriye gittiÄŸimizde Twain’in eseri ne derece önem arz ediyorsa, günümüze yaklaÅŸtığımızda Mitch Cullin’in Hafif Bir Akıl Tutulması baÅŸlıklı romanı devamını oku...
Cemaatçinin Ölümü: Gazetecinin Dirilişi I Timur Soykan

Cemaatçinin Ölümü: Gazetecinin Dirilişi I Timur Soykan

Barış Soydan’ın bugünümüze ışık tutan romanı Cemaatçinin Ölümü‘nü meslektaşı Timur Soykan deÄŸerlendirdi. 10. sayımızdan… Barış Soydan’ın kitabında gazeteciliÄŸin polisiye yazarlığında sunduÄŸu bütün avantajları görmek mümkün. Bunlardan birincisi; akıcı ve etkili anlatım. Yıllarca gazete birinci sayfası yazan, editörlük yapan bir kalemin kelime seçimleri ve hikâyeyi sunuÅŸ biçimi tabii ki etkili oluyor. İkincisi; sahicilik. “Cemaatçinin Ölümü”nde gazetecilik yaparken tanık olunan olaylar, mekânlar gerçekliÄŸine toz kondurulmayan titizlikte anlatılıyor… Türkiye uzun süredir gizem dolu bir polisiyenin sahnesi. “İçinde yaÅŸamasak eÄŸlenceli ülke,” denir ya tam da öyle. Filmlerde olsa, “Hadi oradan!” diyeceÄŸin komplo teorilerinin, kumpasların ve kendini çok iyi gizleyen karanlık güçlerin gerçeÄŸini, ülke olarak yaÅŸadık, yaşıyoruz. Jean-Christophe Grangé’a, Dan Brown’a dudak ısırtacak tarikat ve gizli örgütlerin kralı, bizim ülkeden çıktı hatta devleti ele geçirdiler. Siyasi iktidarla kurdukları komplolarla binlerce kiÅŸiyi hapsettiler, can aldılar. Fetullah Gülen Cemaati ve suç ortağı AKP’nin kavgası baÅŸlayınca gizem aydınlandı. Kirli iÅŸler, iliÅŸkiler ortalığa saçılmaya devam ediyor. Şüphesiz tüm bu yaÅŸananlar hiçbir polisiye yazarının aklına gelmeyecek kadar fantastik ve ÅŸaşırtıcıydı. İşte, hayatın hayal gücü, bu kadar güçlü. YaÅŸananlar polisiye yazarlarına yıllarca yazılsa tüketilemeyecek malzemeler sunuyor. Devletteki kavganın içinde Cemaatçinin Ölümü kitabında Barış Soydan, Fetullah Gülen Cemaati ile AKP’nin kavgasının yeni baÅŸladığı günlerde bu tarihi gizemin içine dalıyor. Kahramanımız Ufuk Lodos, devamını oku...
Ackroyd Paradoksu I Çınla Akdere

Ackroyd Paradoksu I Çınla Akdere

Çınla Akdere, Hercule Poirot’nun 1926 yılında yürüttüğü bir soruÅŸturmayı 72 yıl sonra adım adım incelemeye soyunan Pierre Bayard’ın Roger Ackroyd’u Kim Öldürdü? kitabını deÄŸerlendiriyor. Sözkonusu olan, Agatha Christie’nin ünlü romanlarından Roger Ackroyd Cinayeti. Christie dosyasıyla çıkan 8. sayımızdan… Pierre Bayard, “Roger Ackroyd’u Kim Öldürdü?” kitabı boyunca Hercule Poirot’yu, soruÅŸturmada cinayet açısından çok da belirleyici olmayan ikincil ipuçlara takılmasından dolayı eleÅŸtirir. İşte bu yüzden katilin Dr. Sheppard olduÄŸundan emin olunmaması gerektiÄŸine inanarak soruÅŸturmayı baÅŸtan kurar. Şüphelilerden Dr. Sheppard, Ralp Paton ve Caroline Sheppard’ın katil olma olasılıklarını tek tek inceler. Bunu yaparken de S. S. Van Dine’ın listelediÄŸi kurallardan yola çıkar. Roger Ackroyd’u kim öldürdü? Agatha Christie müptelalarının bir çırpıda cevaplayacağı bu soru, hiç de zor görünmüyor deÄŸil mi? Oysa bir edebiyat profesörünün bu soruya yanıtı, ona bir kitap yazdıracak kadar uzun oldu. Bu kitap, Fransız eleÅŸtirmen, psikanalist Pierre Bayard tarafından yazıldı, Roger Ackroyd’u Kim Öldürdü?1 baÅŸlığıyla 1998 yılında raflarda yerini aldı. Les Éditions de Minuit, 2002 ve 2008 yıllarında kitabın ikinci ve üçüncü baskısını yaptı. Türkçe çevirisi DoÄŸan Kitap tarafından 2003’te bizlere ulaÅŸan kitap, Hercule Poirot’nun 1926 yılında yürüttüğü bir soruÅŸturmayı tam 72 yıl sonra tekrar adım adım incelemeye soyundu. Bu sayede belki de okuyucular ilk kez polisiye roman üzerine yazılmış devamını oku...
Çalınan Mektup: Sırrın Yüzeyselliği ve Bilgi Ekonomisi I Doruk Tatar

Çalınan Mektup: Sırrın Yüzeyselliği ve Bilgi Ekonomisi I Doruk Tatar

Doruk Tatar’dan modern polisiyenin babası Edgar Allan Poe’nun Çalınan Mektup‘u üzerine. Poe’yu mercek altına aldığımız 9. sayımızdan… Poe’nun “Çalınan Mektup”u, kendisinden sonra gelen polisiye/dedektiflik öykülerini içerik olarak etkileyen bir eser olmanın ötesinde modern edebiyatın sır, bilgi, derinlik ve yüzey temalarına yaklaşımında da belirleyici bir rol oynar. Edgar Allan Poe’nun aynı zamanda popüler edebiyatla özdeÅŸleÅŸen modern polisiye edebiyatının mucidi olması, bu edebi türün ortaya çıktığı andan itibaren yüksek (ciddi) ve popüler (eÄŸlencelik) edebiyatlar arasında ayrımı zorlamasına neden olmuÅŸtur. Modern polisiye edebiyatın ilk örneklerini veren Poe, kendinden sonra gelen polisiye yazarlarını özellikle de Conan Doyle ve Agatha Christie’yi derinden etkiler. Bu etkinin en barizlerinden biri, hikâyedeki anlatıcının konumudur. Poe’nun diÄŸer polisiye öykülerindeki gibi, bu yazıda üzerinde duracağım Çalınan Mektup da Dupin’in, ismini hiçbir zaman öğrenemediÄŸimiz ortağının aÄŸzından aktarılır. Bu açıdan bakıldığında Doyle’un Watson’ı ile Christie’nin Hastings’i tarafından temsil edilen anlatıcı geleneÄŸinin de ilk uygulayıcısıdır Poe. Üzerine çokça teorik çalışma üretilen bir hikâye Poe, yazdığı polisiye eserlerle sadece edebiyat alanında öne sürülen bu ayrımı ve hiyerarÅŸiyi zorlamakla kalmaz, aynı zamanda edebiyatla teoriyi de bir arada düşünmek için geniÅŸ bir alan sunar. Çalınan Mektup çokça teorik çalışma yapılmış hikâyelerden biridir. 20. yüzyıldaki edebiyat ve eleÅŸtirel teoriyi takip edenlerin aÅŸina olduÄŸu iki metin ön plana devamını oku...
Sherlock Gibi Düşünmek I Fulya Turhan

Sherlock Gibi Düşünmek I Fulya Turhan

Sherlock gibi düşünmek için ne yapmalı, nasıl bir sistem kurmalı? Maria Konnikova imzalı Sherlock Holmes Gibi Düşünmek kitabına bir göz atmanızda yarar var. Fulya Turhan yazdı. Tüm zamanların en tanınmış dedektifi Sherlock’a ayırdığımız 7. sayımızdan… 19. yüzyılda Edinburgh Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde eÄŸitmen olarak görev alan Joseph Bell, konu hastalara teÅŸhis koyma olduÄŸunda öğrencilerine ve meslektaÅŸlarına her zaman yakınen gözlem yapmanın önemini vurgular. Bunu örneklemek için de çoÄŸu zaman yabancı birini ele alıp gözlem ve çıkarımlar yaparak kiÅŸinin iÅŸini ve yaptıklarını tahmin etmeye çalışır. O zamanlar bilimin adli suçları aydınlatmak için pek kullanılmadığı zamanlardır. Joseph Bell’in bu yetenekleri onu adli tıp alanında öncülerden biri haline getirecektir. 1877’de Joseph Bell’in kâtipliÄŸini Arthur Conan Doyle yapmaktadır. Doyle, kurgusal dedektif Sherlock Holmes’ü yarattığında, Joseph Bell’den ilham aldığını belirtir her fırsatta. Gerçek bir bilim insanından ilham alan bir karakterin metotlarını ve düşünce yapısını bilimden ayırmak imkânsızdır dolayısıyla. Nitekim Holmes’ü bilim ışığında inceledikçe her ÅŸeyin yerli yerine oturduÄŸunu görmek kaçınılmazdır. Harvard Üniversitesi’nden mezun olan ve Columbia Üniversitesi’nden de doktorasını alan Maria Konnikova’nın oldukça geniÅŸ bir psikoloji bilgisine sahip olması ÅŸaşırtıcı deÄŸildir. Konnikova, Holmes’ün olaÄŸanüstü zihinsel yetilerini modern psikolojinin ışığında inceler ve bize Holmes’ün düşünce sistemini nasıl benimseyebileceÄŸimizi anlatır. Bunu yaparken de Holmes hikâyelerinden, gerçek anekdotlardan ve devamını oku...
Matematik ve Polisiye I Tefkros Mihalidis

Matematik ve Polisiye I Tefkros Mihalidis

Polisiyenin bilimle iliÅŸkisini ele aldığımız 6. sayımızda Yunan matematikçi ve yazar Tefkros Mihalidis, polisiye kurguda matematiÄŸin yerini anlatıyordu. Mihalidis, “MatematiÄŸin polisiye edebiyatla etkileÅŸimi Poe ve Doyle gibi yazarların öncülüğünde baÅŸlamıştır. Bugün artık, polisiye edebiyatla matematiksel kurgu, kural gereÄŸi, birbirlerine iyi ya da kötü etki eden iki edebiyat türü olarak karşımızdadır.” diyor… Çeviri: Åževki Kıralp Yazar, bir cinayetin iÅŸleniÅŸini, saklanışını ya da aydınlatılmasını tasvir etmek için pozitif bilimlere az ya da çok “dayanmak” zorundadır. Her edebi eser, hangi kategoriye girerse girsin (eÄŸer giriyorsa), gerçek hayattan bir fotoÄŸrafı (ya da en azından bir taslağı) andırır. Ancak kural gereÄŸi, bilimler resmedilen dünyanın alt dalları olsa da kurgunun bilimlere doÄŸrudan baÅŸvurmadan geliÅŸmesi gerekir. ÖrneÄŸin, duygusal bir öykünün, psikolojik ya da toplumsal bir dramın, bir arayış öyküsünün ya da bir tarihi romanın kimya, fizik, biyoloji ya da tıbba atıfta bulunma gibi bir zorunluluÄŸu asla yoktur. Ancak polisiye edebiyat için bu geçerli olmayabilir. Elbette teknoloji geliÅŸtikçe, suçun kurgunun merkezinde bulunduÄŸu eserlerde bir pozitif bilimden yararlanmak ya da en azından onu suiistimal etmek gerekir. Belki de polisiye edebiyat (ya da cinayet kurgusu veya Anglosakson terimiyle crime friction türü), diÄŸer edebiyat türlerine göre biraz farklıdır. Pek çok uzmana göre, polisiye edebiyat 19. yüzyıl baÅŸlarında, daha spesifik olarak 1841 devamını oku...
İsveç’in A Takımı I Ceyhan Usanmaz

İsveç’in A Takımı I Ceyhan Usanmaz

Uluslararası çoksatan listelerinin gediklilerinden Arne Dahl ve A Takımı’nı Ceyhan Usanmaz, 4. sayımızda mercek altına almıştı. İsveç’in polisiye atmosferine girmek için iyi bir fırsat… Arne Dahl’ın “Intercrime” serisi kapsamında yayımladığı romanlarında her ne kadar Paul Hjelm karakteri ön plana çıksa da aslında bir ekiple, daha doÄŸrusu bir A Takımı ile karşılaşıyoruz. İtiraf etmekte bir sakınca görmüyorum; özellikle seri halinde yazılmış polisiyelerin bazılarını -bir süre sonra- nasıl bir suç hikâyesi anlatılacağının merakından çok, baÅŸkarakterin hayatında ne gibi geliÅŸmeler olduÄŸunu öğrenmek üzere okuyorum. Merkezdeki karakterler çoÄŸunlukla arızalı tipler oldukları ve kaçınılmaz olarak hayatlarında hep bir gelgit yaÅŸadıkları için, özellikle yakın takipçileri açısından daha heyecanlı bir hikâye barındırıyor böylesi ayrıntılar. Ailevi iliÅŸkileri ne durumda, çocuklarına yeterince vakit ayırabiliyorlar mı, zayıflıklarına yine mi yenik düşecekler, yaÅŸlılık artık kendisini iyiden iyiye hissettirmeye baÅŸladı mı, geçmiÅŸin izleri giderek siliniyor mu yoksa kabuk baÄŸlamış gibi görünen yaralar yeniden kanamaya mı baÅŸladı vs. Yalnızca yapıp ettiklerini deÄŸil, neler düşündüklerini de az çok bildiÄŸimiz için birer dert ortağı da oluruz zamanla bu karakterlerle… Mesela, Raymond Chandler’ın Philip Marlowe’uyla ya da Georges Simenon’un Komiser Maigret’siyle bir barda biraz vakit öldürmek isterdim. Günün sonunda muhtemelen benden pek hoÅŸlanmayacaklardır ama en azından Komiser Maigret beni yargılamaz, anlamaya çalışırdı! (Dolandığımız mahalleler aynı olduÄŸu devamını oku...
Ölümcül Köprüler I Yankı Enki

Ölümcül Köprüler I Yankı Enki

Yankı Enki, yakın zamanda ikinci cildi raflardaki yerini alan Cenk Çalışır’ın Her Temas Bir Öykü Bırakır adlı kitabını dergimizin 6. sayısında enine boyuna incelemiÅŸti. Bu derinlikli incelemeyi anımsayalım istedik… Cenk Çalışır’ın birçok öyküsü, gündelik gerçekliÄŸin içinden geliyor ve aslında suçun, cinayetin, ölümün, insanın karanlık ve suça, ÅŸiddete yatkın tarafının nasıl, nerede, ne zaman ortaya çıktığını gösteriyor… Edgar Allan Poe ve Arthur Conan Doyle gibi isimlerin aslında öykücü taraflarının ağır bastığını hatırlayıp 19. yüzyılda polisiye roman geleneÄŸi yaygınlaÅŸmadan önce bu edebiyata romanların deÄŸil de öykülerin yön verdiÄŸini düşünürsek, zamanımızda öykünün deÄŸerini ne kadar kaybettiÄŸini görebilir ve polisiyenin ne yazık ki sadece bir roman türü olarak kabullenildiÄŸini söyleyebiliriz. Birçok öykü yazarına kulak verirsek, öykü yazmanın roman yazmaktan zor olduÄŸunu iddia ettiklerini duyarız, hatta konu polisiye olunca bu iÅŸ daha da zor olsa gerek. “Cenk Çalışır, kendini tekrar etmiyor” Romanlarıyla tanıdığımız Cenk Çalışır’ın Her Temas Bir Öykü Bırakır-1 adlı kitabı, bir öykü derlemesi. Suç öyküleri olarak niteleyebileceÄŸimiz, yer yer Batılı örneklerini hatırlatan gizem unsurlarıyla, yer yer de daha yerel cinayet vakalarıyla dolu bir derleme bu. Dedektif öyküleri veya analitik bir ÅŸekilde ilerleyen vaka çözümleme maceraları deÄŸil, iÅŸlenen suçların psikolojik ya da sosyolojik tarafıyla ilgilenen, iÅŸin gizemine eÄŸilen öyküler var karşımızda. Yakından bildiÄŸimiz bir devamını oku...
Bazen Dizeler Öldürür: Chuck Palahniuk’ten Ninni I Yigilante Kocagöz

Bazen Dizeler Öldürür: Chuck Palahniuk’ten Ninni I Yigilante Kocagöz

Bir pazar okuma önerisi olarak Chuck Palahniuk’e ne dersiniz? Yeraltı edebiyatını Türkiye’de popülerliÄŸe taşıyan ABD’li yazarın diÄŸer eserlerinden farklı bir yerde duran romanı Ninni‘yi Yigilante Kocagöz inceledi. 10. sayımızdan… Bir korku-hiciv kitabı (horror-satire) olarak sınıflandırılan “Ninni”, bize Carl Streator isimli gazetecinin sıradan baÅŸlayıp gittikçe karmaşıklaÅŸan macerasını sunuyor. Carl, çalıştığı gazete için ani bebek ölümleri üzerine bir haber serisi hazırlamaktadır. Ayrıntılara dikkat eden gazeteci, üzerine yoÄŸunlaÅŸtığı vakalarda ortak bir nokta olduÄŸunu fark eder: Ölen bebeklerin hepsine bir gece öncesinde aynı kitaptan aynı ninni okunmuÅŸtur. Eski ve hayli güçlü bir Afrika lanetinin yanlışlıkla bir ÅŸiir antolojisinde basıldığını anlayan Carl, insanlığı büyük bir tehlikeden korumak için kendini tüm antoloji kitaplarını bulup yok etmeye adar. Edebiyatla 2000’lerin başında haşır neÅŸir olmaya baÅŸlayanlar için Chuck Palahniuk isminin zihinlerde özel bir yeri olmalı. Genç okur kitlesini seçtiÄŸi temalar ve yazın tekniÄŸiyle tavlamayı baÅŸaran Palahniuk, Türkiye’de yeraltı edebiyatını ilk defa popülere taşıyan isim olmuÅŸtu. Yazarın en meÅŸhur kitabı Dövüş Kulübü‘nün David Fincher tarafından 1999’da sinemaya uyarlanması bu popülariteyi hem doÄŸuran hem de yıllar boyu besleyen temel olaydı. Dövüş Kulübü‘nü takiben art arda çıkan Gösteri Peygamberi (ing. Survivor), Görünmez Canavarlar (ing. Inivisible Monsters) ve Tıkanma (ing. Choke) kitapları, bize Palahniuk’in tek eserle parlayan bir yıldız deÄŸil, üretken bir devamını oku...